20.05.2013 - 22:21 | Son Güncellenme:
Devletin, dini grupların üyelerini etkileyen birçok kısıtlamaları uyguladığı iddia edilen raporda, "Dini inançları nedeniyle askerlik yapmayı reddeden en azından bir kişinin tutuklanması dahil dini özgürlüklerin suistimal edildiğine dair bazı raporlar var" ifadesi kullanıldı.
Hükümetin dini özgürlüklere saygı yönündeki eğiliminin yıl boyunca önemli ölçüde değişmediği belirtilen raporda, şunlar yer aldı: "Genellikle Rum, Ermeni ve Süryani Ortodokslar ile Ermeni Protestan ve Yahudi toplumu dahil Osmanlı döneminde resmi olarak tanınan dini grupların üyeleri, kendi ibadetlerini uygulama özgürlükleri bulunduğunu bildirdi. Hükümet, önceki yıllarda el konulan azınlıklara ait dini vakıfların mülklerinin iadesine veya tazminine devam ediyor. Hükümet, 40 yıldır kapalı durumda olan Heybeliada Ruhban Okulu’nun hangi yasal merci altında tekrar açılabileceğine açıklık getirmedi.
Devlet kurumlarında ve ilköğretim okullarında başörtüsü yasağı yürürlükte kalmaya devam ediyor ama hükümet, üniversitelerde ve bazı çalışma mekanlarında bu yasağı dayatmıyor. Bazı dini gruplar, üyelerini ve din adamlarını eğitmede, mülk satın almada, devlete kaydolmakta kısıtlamalarla yüz yüze kalmakta. Dini konuşmalar ve din değiştirme yasal olsa da bazı Müslüman, Hristiyan ve Bahailerin devlet kısıtlamaları, gözetleme ve çocuklara dini bilgiler sağlama veya din propagandası yapma suçlamasıyla ara ara tacizlerle karşı karşıya bulunmakta".
SÜNNİ MÜSLÜMANLARLA DİĞERLERİNE FARKLI MUAMELE
Hükümetin Sünni İslami gruplara lehte ve ön yargılı muamelede bulunduğu savunulan raporda, Diyanet İşleri Başkanlığının görevine değinilerek, hükümetin diğer dinlerden liderler, eğiticiler ve görevlileri istihdam etmediği vurgulandı.
Raporda, cami arsalarını devletin bağışladığı, çoğunlukla cami inşaatlarının Diyanet İşleri Başkanlığı ve belediyeler tarafından fonlandığı ve yine belediyelerin, buraların elektrik, su gibi faturalarını yatırdığı belirtilerek, "Bu imtiyazlar eşsiz bir şekilde sadece Sünni Müslümanlara yönelik. Ülkedeki birçok cami, yarı devlet kurumu olan Diyanet’e ait. Devlet, Alevileri heterodoks (kabul edilmiş din kurallarına aykırı) Müslümanlar olarak görüyor ve Alevi Müslümanların dini ibadetlerini finansal olarak desteklemiyor" ifadesine yer verildi. Raporda, cami ve mescitlere uygulanan kolaylıkların ve kriterlerin kilise ve diğer dini mekanların açılmasında uygulanmadığı ve Sünni Müslümanların ibadet yerlerine yönelik tek taraflı ayrımcılık uygulandığı değerlendirmesinde bulunuldu.
Dini görevlilerin, görevleri sırasında devleti "kötülemesinin" yasak olduğu, devletin sadece Sünni Müslüman din adamları için eğitim verdiği kaydedilen raporda, dini gruplar dahil tüm organizasyonların dernek veya birlik olarak kaydolması gerektiği, dini grupların kayıt yaptırabilmesi için kendilerini yardım veya kültürel konularla ilişkilendirmeleri gerektiği belirtildi.
Raporda, Rum ve Ermeni Ortodokslar ile Yahudi toplumunun Milli Eğitim Bakanlığının nezaretinde okullar açabildiği, 2012-2013 öğretim yılında hükümetin, kayıtlı olmayan Ermeni göçmenler dahil, Türk vatandaşı olmayan Rum ve Ermeni Ortodokslar ile Yahudilere kendi toplum okullarına kayıt yaptırma izni verdiği ama Süryani Ortodokslar azınlık olarak görülmediği için bu toplumdaki çocukların kendi dini eğitimlerini alamadığı bildirildi.
İmam hatip liseleri ile ilgili yeni düzenlemelere değinilen raporda, bunun dini eğitimin daha küçük yaşlardan itibaren alınabilmesine imkan tanıdığına işaret edildi.
Nüfus cüzdanlarında kişilerin dininin yazılı olduğu ama Bahai, Alevi ve Yezidi’lerin dinlerini nüfus cüzdanına yazdıramadığı ifade edilen raporda, devletin, "laik devleti" koruma gerekçesiyle hükümet kurumlarında İslami ifadelere yönelik kısıtlamaları dahil, Müslümanlar ve diğer dini gruplara yönelik sınırlamalarının ise devam ettiği ileri sürüldü. Buna rağmen üniversiteler dahil birçok devlet kurumunda mescitlerin bulunmaya devam ettiği ama bir mescidi bulunan TBMM’de, Alevi milletvekillerinin ibadetleri için cemevi kurma taleplerinin ise hükümet tarafından reddedildiği belirtildi.
Raporda, sufi ve diğer tarikat ve cemaatlerin 1925 yılından bu yana yasak olmasına rağmen aktif ve yaygın olmaya devam ettiği ve devletin de bu yasağı uygulamadığı ifade edildi.
FAZIL SAY RAPORDA
Raporda, devletin kutsal şeylere hakaret bağlamında çeşitli vesilelerle kişi ve kurumlara cezalar getirdiği bildirilerek, sanatçı Fazıl Say’ın aldığı cezaya değinildi ve konunun ayrıntılarına yer verildi.
Raporda, Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’un geçen yılın şubat ayında TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda konuşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir dini azınlık grup liderinin TBMM’de toplantıya katıldığı, Süryani Ortodoks toplumu temsilcilerinin de bu komiteye sunum yaptığı bilgisi yer aldı.
Raporda, hükümetin, azınlık (cemaat) vakıflarına, önceki yıllarda el konulan mülklerini tekrar almaları ve tanzimine izin vermeye devam ettiği hatırlatıldı.
Bunun yanında, 2010 yılında olduğu gibi hükümetin, "Selçuk’taki Meryem Ana Evi, Demre’deki St. Nicholas, Antakya’daki St. Peter ve Van’daki Akdamar kiliseleri ile Trabzon’daki Sümela Manastırı" gibi, daha önceden devlet müzesi haline dönüştürülen önemli dini mekanlarda, yıllık dini ayinlerin yapılmasına yine izin verdiğine işaret edilen raporda, Diyarbakır Belediyesinin de terk edilmiş Ermeni kilisesi olan St. Giragos’un renovasyonu sonrasında 97 yıl sonra ilk kez ayin düzenlendiğine değinildi.
Raporda ayrıca ülke genelindeki birçok belediyenin de terk edilmiş veya ticari mekanlar haline gelmiş kiliselerin, binanın dini önemini vurgulayacak kültür merkezleri veya müzelere dönüştürme konusunda planlar başlattığına dikkat çekildi.
"DİNİ ÖZGÜRLÜKLERE SAYGI..."
Dini özgürlüklere saygının toplumsal statüsü ile ilgili bölümde de Türkiye’de dini inanç ve pratiklere yönelik toplumsal ayrımcılık ve ihlallerin olduğuna dair raporların bulunduğu belirtilerek, Hristiyan, Bahai ve Aleviler dahil Sünni olmayan birçok Müslüman ve diğer dini azınlıkların tehdit ve toplumsal şüphecilikle yüz yüzü olduğu değerlendirmesinde bulunuldu.
Yahudi liderlerin toplumdaki bazı kesimlerde Yahudi düşmanlığına yönelik düşüncelerin ifade edilmeye devam ettiğini bildirdiği belirtilen raporda, İslam’dan başka bir dine geçmek isteyenlerin yakınları ve komşularınca şiddete ve tacize uğradığı kaydedildi. Raporda, Türkiye’deki Musevi liderlerin, Yahudi karşıtlığına dair kaygılarını ve Yahudi karşıtı duvar yazıları ve tehditlerin, doğrudan Ortadoğu’daki olaylarla bağlantılı olduğuna inandıkları ifade ettiği belirtilen raporda, Musevi liderlerin, azınlık cemaat liderleri ve sinagoglara yönelik Türk otoritelerin sağladığı koruma ve işbirliğinden de memnuniyetlerini bildirdikleri kaydedildi.
Raporda, "milliyetçilik ve dinin iç içe geçtiği, bu nedenle birçok olayın, özellikle etnik veya dini hoşgörüsüzlükle ilgili olup olmadığı ayrımının zorlaştığı" yorumu yapıldı.
Raporla ilgili ABD Dışişleri Bakanlığında düzenlenen toplantıda konuşan ABD’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Özel Temsilcisi Suzan Johnson Cook, Türkiye’nin dini kıyafetlere yönelik kısıtlamaları gevşeterek, kız öğrencilerin belirli dini sınıflar ve İslami okullarda başörtüsü takmalarına izin verdiğini söyledi.