Tasarladığı kıyafetlerle her zaman insani duygulara dokunan, defilelerini izleyenlerin yanı sıra tasarımlarını giyenlerde de iyimserlik uyandıran bir tasarımcı Bora Aksu. Bu bakış açısı, koronavirüsten olumsuz etkilenmemiş; Aksu eve kapandığı günlerde bol bol resim yapıp zihnini dinlendirmiş ve dünya tarihindeki salgınları araştırırken ortaya 1918’deki İspanyol gribinden ilham aldığı 2021 İlkbahar/Yaz koleksiyonu çıkmış. Tasarımlarını Londra Covent Garden’daki St Paul Kilisesi’nin bahçesinde, yalnızca 40 davetliyle tanıtan Aksu’dan hem bu koleksiyonu hem de moda dünyasıyla ilgili öngörülerini dinledim.
Pandemi dönemi sizin için nasıl geçti?
Önceki Sonbahar/Kış defilem 17 Şubat’taydı, sonra tamamen eve kapanma sürecine girdik. Bizim Asya-Pasifik bölgesinde oldukça büyük bir operasyonumuz var, mağaza sayımız 61’e çıktı. O bölgede karantinalar ocak ayında başladı ve tabii ekonomik olarak mağazalar çok etkilendi. Yeni yeni eski performansına dönmeye başladı satışlar. Farklı bir yöne doğru gideceğiz, çok daha bilinçli olacağız… Evet, birçok tasarımcı çok kötü günler yaşadı, firmalar kapandı ama tünelin sonunda ışığa çıkacağımızı düşünüyorum.
O günlerde nelerden ilham aldınız?En çok yaptığım şey yağlı boya tablolara dadanmak oldu. Eskiden hiç vakit bulamıyordum yapmak için, çünkü zamanımın çoğu seyahatlerde geçiyordu. Yağlı boya tablolar yaparak arkadaşlarımın çocuklarının resimleri çizmeye başladım.
Suyun üzerinde tutan resimlerNeden özellikle çocuk resimleri?
Çocukken insanın sahip olduğu hayal dünyası, dünyaya bakış açısı, zamanla sosyal kurallara ve kalıplara girmeye başlıyor. Büyüdükçe o çocuksu yüz ifadesini içimizde tutmaya başlıyoruz. Çocukların masumiyetini, korkusuzluğunu, sınır tanımazlığını seviyorum. Mesela “ev çiz” dersin çatıyı mavi yapar, bu beni çok etkiliyor; yüzlerindeki ifadeyi yakalamayı çok seviyorum. Bu resimleri yapmak karantina sürecinde beni suyun üzerinde tuttu açıkçası.
Böyle bir dönemde defile düzenlemek nasıl bir deneyimdi?Her an yeniden karantina olabilir diye düşünüyorduk, defilenin yapılacağı hafta yeni kurallar çıktı. Fakat Londra Moda Haftası bizim şovumuzu “Performans sanatı” kategorisine aldı ve sanat gösterimi gibi olduğu için herhangi bir sorun yaşamadık. Zaten açık havada, sosyal mesafeye dikkat ederek yaptığımız bir defile oldu. Ben dijital bir şey yapmak istemedim. İnsani bir yönü olsun diye fiziksel defile yapma kararı aldım ve çok da iyi oldu bence.
2021 İlkbahar/Yaz koleksiyonunuzu biraz anlatır mısınız?Hazırlık aşaması karantina dönemine denk geldi. Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasındaki salgınlarda insanların nasıl giyindiğini mercek altına almak istedim. Koleksiyon üçe bölündü böylece. Birinci Dünya Savaşı’nda pek çok aristokratın kızı, süslü elbiselerini bırakıp direkt olarak hemşire üniforması giyiyor; çünkü ortada hemşire yok! O savaş hemşireleri 1918’de savaş bitince bu defa salgın hemşireleri oluyor. Bu yüzden başlangıç bölümü bu hemşirelere gönderme yapan, beyaz üniformaları andıran kıyafetlerden oluşuyor. Daha sonra pek çok kişinin sevdiklerini kaybettiği üzüntü, ağıt dönemi geliyor.
Koleksiyonun o bölümü de koyu renklerden, maskeyi de andıran dantelli peçelerden oluşuyor. Ardından üçüncü bölümle 1920’lere geçiyoruz. 20’lerde de bir anda yeniden doğuş başlıyor; her yerde caz kulüpleri açılıyor, insanlar bir anda tekrar kıyafetlerini değiştiriyor, rahatlıyor, kat kat kıyafetler giyiyor. Umut ve barış hisleriyle bitirdim koleksiyonu ki insanlara biraz umut aşılayabileyim ve bu karanlık günlerden geçerken biraz ümitli olalım.
Türkiye’deki moda endüstrisi ile olan bağlantınızı nasıl devam ettirmek istiyorsunuz?Geçtiğimiz senelerde İstanbul Moda Akademisi’nde Master Class Moda Tasarımı Programı’nda ders veriyordum. Bu yıl da Koza Genç Moda Tasarımcıları yarışmasının mentorlarından biriydim ama maalesef pandemi sebebiyle seyahat edemedim. Türkiye’de gerçekten çok yetenekli insanlar var.
Eğitim verme işinin bir ucundan tutmaya hep devam etmek istiyorum. Doğru zaman olursa İstanbul’da aralıklarla defile yapmaya da devam edebilirim.
Markanızla ilgili sizi heyecanlandıran başka gelişmeler var mı?Çok heyecanlı bir işe başladık aslında. Mağazalara gelen müşterilerimizin çoğundan “bunun küçüğü olsa kızıma da alırdım” gibi sözler duymaya başlayınca, belki var olan yetişkin koleksiyonundaki bazı tasarımların küçük modellerini yapabiliriz diye düşündük ve birden o da çok tuttu. Şimdi Bora Aksu Kids diye bir koleksiyonumuz var hem erkek hem kız çocukları için. Kız çocukları için olan tasarımlar genelde yetişkin koleksiyonunun mini boyutlarında, erkek çocukları için biraz daha sportif tasarımlar yapıyoruz. Çok güzel gidiyor, beni heyecanlandırıyor şu anda.
“Londra iyi bir model olabilir”Sizce moda endüstrisi bu salgından hangi etkilerle çıkacak?
Bana öyle geliyor ki moda dünyası çok küçülecek. Amacına daha çok odaklanmış, daha bireysel bir hale gelecek. Evet, belki kayıplar vereceğiz, mağazalar kapanacak ama sonunda daha bilinçli hale geleceğiz. Umudum modanın az ama öz bir hale gelmesi; bir insanın tişört bile alırken o tişörtün üretiminde ne kadar su harcandığını merak ederek, bilerek alması.
Londra Moda Haftası diğer moda haftaları arasında sıyrılarak yeniden yükselişe geçiyor diyebiliriz. Sizce neden?
Londra’da moda tasarımcıları hiçbir zaman New York’taki gibi fazla ticari düşünmezler. Bireysel modaya verilen önem arttığı için, Londra Moda Haftası’nın da önem kazanmaya başladığını düşünüyorum. Dev defileler yerine daha ufak çaplı, özgün şovlar yapılmaya başlanacak dünyada. Londra iyi bir model olabilir.