23.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
Seda Güven’i bugüne kadar çoğunlukla dram dizilerinde gördük. O hep zengin, üzülen, aldatılan kadın oldu. Beyaz perdede daha çok komedi ağırlıklı yapımlarda yer aldı. Ama hiç bu kadar “eğlenceli” olduğunu bilmiyorduk. Taa ki YouTube’da “Seda’nın Mutfağı” adlı kanalla karşımıza çıkana kadar... “Bu sefer başkasını değil kendimi oynuyorum” diyen Güven’in mutfağına konuk olduk; yemekten de öte eğlence programını konuştuk...
- Yemek konusundaki iddianız nereden geliyor?
Küçüklüğümden beri yemek yaparım. Hatta ilkokul çağındayken ilk yaptığım yemek, zeytinyağlı biber dolmasıydı. Bizim ailenin kadınları çok güzel yemek yaptığı için tersi olsa enteresan olurdu. Çok zevk alıyorum. Eve yorgun argın gelsem de muhakkak yemeğimi yaparım. O benim için bir rahatlama yöntemi. Zamanla Instagram’da yaptıklarımı paylaşmaya başlayınca, insanlar da öğrenmeye başladı. Sonra kardeşimle, biz bunu programa mı dönüştürsek, hatta kanal mı açsak dediğimiz bir zamanda teklif geldi.
- Bizim izlediğimiz yemekten öte şov programı...
Evet, en başından beri klasik yemek programı gibi değil de gülelim, eğlenelim istedik. Gerekirse yemek yansın, sakarlıklarım olsun. Ve gelen teklif de bu yöndeydi. Sanki konuşmalarım dinlenmiş gibi... Yapmak istediğim tam olarak böyle bir şeydi. Hemen başladık. Burada yaşadığımız her şey anlık. Bir şey olsun, tatlının da kıvamı tutmasın, isterlerse dalga geçsinler. Kaygılarımız yok. Amaç daha çok eğlence. Hatta ilk bölümlerde sürekli bir şeyler söylemekten, yemeğin tarifini bile veremiyordum. İlk kez oyunculuk dışında, plansız akışına bıraktığımız bir şey yapıyorum. Bir yerde Allah ne verdiyse…
- Hiç tariflerinizin uymadığı, olmadığına dair yorum aldınız mı?
Ben duymadım ya da görmedim öyle bir yorum. Ama ekipten deneyip, güzel oldu diye dönüşler oluyor. Sonuçta ben bu alanda uzman değilim. Oyuncuyum. Bildiğim bir alanda eğlenmek için şov yapıyorum, o kadar. Daha çok kendi tatminim var aslında. Kendi alanın olmayınca daha iddiasız ve rahat olursun ya sonuç daha da iyi çıkabiliyor. Tarifleri de takip ederlerse birebir uyguladıklarında çok lezzetli oluyor.
“Gülmekten sinirlerim bozuldu”
- İnsanlar “Seda’nın Mutfağı”nı neden izlesin?
Güzel yemekler ve eğlenmek için. Tarifleri yaparlarsa da gerçekten lezzetli şeyler yiyecekler. Ben bile izlerken gülüyorum ne yapmışım diye. İlk bölümde gülmekten sinirim bozuldu. O tam bir keşif aşamasıydı. Sonra daha doğal aktı her şey. Tezgahın arkasına geçtiğin an ne olacağı belli olmuyor. Ama olanlar da çok eğlenceli oluyor.
- Televizyonda bu programı yapabilir misiniz?
Yaparım. Zaten televizyona taşınmasını istiyorum. Böyle bir programın benim oyunculuğumla ilgili algıyı dağıtacağını düşünmüyorum. Çünkü ortada zaten bir oyun var. Sadece bir karakteri değil kendimi oynuyorum. Biraz daha komik geliyor ya, işte o gerçek ben. Bugüne kadar genelde dramı olan zengin kadın rollerinde oynadım. Bir yerde hep aynı karakterlere çağırılıyorsun. Şimdi burasıyla gerçekten doğal akıyor hayatım.
- Neredeyse iki yıldır ekranda yoksunuz. Ama bir süre önce Zeynep Çamcı’nın “Feride” filminde rol aldınız. İmajınız da çok konuşuldu...
Evet, bir süredir dizi yapmıyorum. İyi bir proje denk gelmedi. Ya da gelen teklifler kafama yatmadı. Zaten bir durgunluk var dizi sektöründe. Dijital platformlara yönelme arttı. Zeynep Çamcı, çok yakın arkadaşımdır. Ve bu filmi uzun zamandır yazdığını biliyordum. Karakterlerden, nasıl bir film olduğundan haberdardım. Çok masal gibi oldu. Zeynep’in kafasında ne varsa hepsi gerçekleşti. İçerik, kostümler ve dekor muhteşem oldu. Okuma provasında çok güldük. Tiplerin hepsi birbirinden komik. Senaryo bittikten sonra, ‘Senin için de düşündüğüm karakter bu’ demişti. Oldukça renkli. Konuk oyuncu gibiyim aslında. Saç-makyaj provasında makyöz dudağıma çerçeve çekti. Ben de rengarenk gözlükleri olsun, hep aynı renk giyinen bir kadın olsun dedim. Daha şimdiden çok ilgi çekti. Ocak ortası gibi vizyona girmesi düşünülüyor.
- Resim de yapıyorsunuz. Sergi açma gibi bir hayaliniz var mı?
Üretmek ve yaratıcılık adına birçok şeyle ilgileniyorum. Mesela şimdilerde tuvallere nakış işliyorum. Çok da birikti. Dağıtıyorum etrafa ama bir gün sergi yapabilirim. Evimdeki neredeyse tüm resimler bana ait. Onlar şimdilik birikmeli. Önceliğim diye bir şey yok. O yüzden bir gün yeterli orana ulaşırsa, böyle bir şey yapacağım.
- Kendinizde değiştirmeye çalıştığınız yanlarınız var mı?
Eskiden kafamı kurcalayan bir konu olduğunda bir anda dünyamı yıkardım. Ama zamanla her şeyin gelip geçici olduğunun farkına vardım. Hiçbir şey mutlak değil. Mutluluk da mutsuzluk da... Hep geçiyor, bir akış var. Değişmek, kendini değiştirmek; hiçbir zaman durmayan bir istek. Çünkü hayat devam ettikçe yeni yanlarını da keşfediyorsun.
- Kalabalıklar içinde yaşamayı sevdiğinizi söylemişsiniz bir röportajınızda. Yalnız kalmaktan korkanlardan mısınız?
Eskiden yalnızlığın keyfini çıkarmayı bilmezdim. Tek başıma yaşamaya başladığım dönemde kendimle vakit geçirmenin zevkine vardım. Misafirleri, kalabalık sofraları çok severim. Sıklıkla da insanları bir araya toplayıp ağırlamaktan çok keyif alırım. Ama el ayak çekilince de kendimle vakit geçirmek cilası oluyor. Kalabalık ve kahkaha seslerinin eksik olmadığı bir ailede büyüdüm bunu devam ettirmek istiyorum, çoluk çocuk torun torba gibi...
“Eşimle aramızdaki enerji fark ediliyor”
- İş adamı Ali Güzel’le hayatınızı birleştirdiniz. Nasıl bir çiftsiniz?
Daha dört aydır evliyiz. Zaten evlendiğimizde de birinci yılımız dolmamıştı. Bana bakıp, “Ben ne yapacağım seninle?” deyip gülüyor. Ali işi gereği çok farklı bir platformda ama bir yandan da benim çok farkında ve birbirimize karşı çok saygılıyız. Zaten başka türlü olabilecek bir şey değil. Güzel bir paylaşımımız var, birbirimizi anlıyoruz. İyi vakit geçiriyoruz, eğleniyoruz. Çok ön planda olmasını istemiyorum. Buna karşın aramızdaki enerjiyi insanlar fark ediyor.