05.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır. Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi...
Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir. Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir.
***
Fabl’ların ilk kez Hindistan’dan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir. Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir.
***
Ayrıca Hindistan’da Beydaba, Batı’da Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır. Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir. Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur.
***
Çağdaş yazarlar da fabl türünde masallar yazmışlardır. Bunların içinde beni en çok etkileyen ünlü Rus yazarı İvan Krilov olmuştur. Beni öylesine etkilemiştir ki; asırlardır anlatılagelen bu masalların pek çoğunun içindeki çocuklar için yanlış, sakıncalı öğeleri görmeme neden olmuştur. "Sonunda, bana, ‘Lafonten Orman Mahkemesinde’ adlı kitabı o yazdırmıştır," desem doğru söylemiş olurum.
***
Krilov’un masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün..." adıyla Tarık Dursun K. tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır. Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar. Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!.." masalında olduğu gibi...
***
EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş.
- Yahu, kardeş, demiş. Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor. Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin... Hele o güle olan aşkın, hele o!.. Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar. Ne Mecnun’da vardır, ne Ferhat’ta, Kerem’de... Doğru mu?
Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş.
- Doğru kardeş, demiş. Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana. Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Valla’i çok şaştım birader, demiş. Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim. Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu...
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?
Tarık Dursun K.