12.12.2020 - 03:02 | Son Güncellenme:
Zeynep Kakınç
Türkiye’yi gastronomik değerlerimiz açısından daha iyi tanıtmaktan bahsediyoruz. Ancak, tanıtmak için, önce çok iyi tanımamız gerektiğini asla unutmamamız gerekiyor. Ülkemizin kıymetli değerlerini anlatmak amacıyla gastronomi programlarının, belgesellerin, bireysel ve toplumsal düzeydeki bilinci artırmak için inanılmaz bir gücü olduğunun elbette farkındayız.
Dünyada, “Cooked”, “Jiro Dreams of Sushi”, “Jamie Oliver’s Food Revolution”, “Salt”, “Fat, Acid, Heat” ve “Chef’s Table” gibi örnekler çok. Eminim bu konu ülkemizde de uluslararası düzeyde daha üst çıtalara taşınacak. Güzel haber, geçtiğimiz hafta yepyeni bir TV programının yayına başlaması. Gastronomi dünyasının iki önemli ismi Cüneyt Asan ve Adnan Şahin, karış karış gezdikleri Anadolu’nun bereketli topraklarının binlerce yıllık öyküsünü NTV’de “Halkın Mutfağı” ismiyle ekranlara taşıyor. İzlerken hem öğreniyor hem eğleniyorsunuz.
Ustaların buluşması
Adnan Şahin, Anadolu halk mutfakları araştırmacısı-yazar. Cüneyt Asan, namıdiğer “Etin profesörü.” Bir başka deyişle ustaların ustası. İki eski dost Cüneyt Asan ve Adnan Şahin ile aynı ortamda bulunanlar, çok iyi bilir aralarındaki o tatlı çekişmeyi ve renkli atışmaları. Onları dinledikçe hep aklımdan geçirmişimdir: “Niye sadece biz yararlanıyoruz bu bol kahkahalı, bilgi dolu ve keyifli konuşmalardan? Böylesine birikimli, üstelik sohbetlerine doyum olmayan iki dostun bir TV programında halkla buluşmaları ne kadar harika olurdu.” Çok istedim herhalde… Oldu.
“Halkın Mutfağı” ekranda
İki duayen “Emek olmadan yemek olmaz” ilkesiyle yola çıktıkları projede, gıdanın nasıl üretildiğinin izini sürüp Anadolu’nun lezzet sırlarına yolculuk ediyor, isimsiz kahramanların evlerine, dükkânlarına hatta tarlalarına misafir oluyor, Anadolu mutfağının geleceğe taşınmasının yollarını tartışıyor.
“Halkın Mutfağı”nda, sürdürülebilirliğin Türk mutfağındaki karşılığı olan bereket ifadesinin tam anlamıyla anlaşılması ve aktarılması amacıyla sofraya gelen ürünün o ana kadarki yolculuğu eğlenceli bir sunumla anlatılıyor. İki ustanın doyumsuz sohbetlerine; yerel üreticiler, lezzet ustaları ve yöre sakinleri eşlik ediyor. Programın sonunda ise emek verenlerle birlikte kadim lezzetlerle donatılmış büyük sofranın etrafında buluşuluyor.
Emek ve yemek arasındaki ilişki
Gerçekten farklı bir program bu. Emek ve yemek arasındaki ilişki çok güzel anlatılıyor. Geçen hafta yayımlanan ilk bölümde, Şanlıurfa’nın isot, fıstık, Birecik patlıcanı ve sadeyağ gibi ürünleri gündeme getirildi. Evet, birçoğumuzun tanıdığı ürünler ama arkadaki hikâyeyi biliyor muyuz? Hele verilen emeği. İsotun tazesinin ne zaman yendiğini, nasıl kurutulduğunu. Şanlıurfa sadeyağının sadece o bölgede yaşayan “İvesi” cinsi koyunun sütünden elde edildiğini. Fıstığın kırmızı toprakta yetişmesi gerektiğini ve çok su istediğini. Birecik patlıcanının diğerlerinden farkını… “Anadolu’daki üreticilere hak ettikleri değeri vermek istiyoruz. Türk mutfağında çok kıymetli ürünler var. Bunları önce kendi insanımız bilmeli. İkinci aşamada da dünyaya tanıtmak amacımız” diye anlatıyor Cüneyt Asan ve Adnan Şahin.
Cüneyt Asan “Emek Olmadan Yemek Olmaz!” diye vurguluyor programın ana başlığını: “Bir ürünün tarladan sofraya gelinceye kadar geçirdiği tüm aşamaları göreceğiz. O yemek önümüze geliyor; ama nasıl geliyor? 50 yıldır bu sektörün içindeyim. Maalesef insanlar bu emeğin farkında değil.”
Adnan Şahin de görmek ile fark etmenin ayrı şeyler olduğuna dikkat çekiyor: “30 yıldır gastronomiyle ilgileniyorum. Bir yemeğe ‘İyi, kötü, lezzetli, lezzetsiz’ demek yerine, o yemeğin yolculuğunu anlatmak istiyoruz.”
Program gastronomimiz ve kültürel zenginliğimizin keyifli bir dille anlatılması adına büyük kazanç. Ben Halkın Mutfağı’nın daha ilk bölümden sevdalısı oldum. Sırada Kahramanmaraş var. Kaçırmayın derim.