08.12.2018 - 08:15 | Son Güncellenme:
Şebnem Burcuoğlu - Bitmeyen Hafta Sonu
- Nefesleri tuttuk, 14 Aralık’ta Netflix’te yayınlanacak olan “Hakan: Muhafız” dizisini bekliyoruz. Hatta ikinci sezon bile onaylanmış. Yollarınız nasıl kesişti Netflix’le?
Bu dizide Çağatay’ın (Ulusoy) ve başka arkadaşlarımın oynayacağını biliyordum. İstanbul’da yapılan seçmelerin sonuna doğru beni çağırdılar. İlk olarak, dizinin üç yönetmeninden biri olan Can Evrenoğlu ile görüştüm. “Tamam” dediklerinde ise inanamadım!
- Açıkçası biz de inanamadık çünkü İspanyol yapımı “La Casa de Papel”i ağzımızın suyu akarak seyredip “Neden ülkemizden de dizi çıkmıyor?” diye içlenirken sürpriz oldu bu proje. Peki nasıl bir karakteri oynuyorsun orada?
Zeynep, üniversitede Osmanlı silahları üzerine tez hazırlayan bir akademisyen. Dövüş sanatlarını çok iyi biliyor. Sert bir kabuğu var ama içinde gizlemeye çalıştığı hassas ve narin bir kız çocuğu yaşıyor. Annesi küçükken ölmüş ve o zamandan itibaren kendini dış dünyaya kapatmış. Çağatay’ın oynadığı Hakan karakteriyle benzer yanlarından birisi de bu.
- Yani Hakan’la aşk var...
Böyle gelgitli bir ilişkimiz var diyelim.
- Yabancı yapımlar ile yerli yapımlar arasındaki farklar neler?
Netflix dizisinde bölüm sayısını en baştan bildiğimiz ve her bölümün senaryosunu önceden okuduğumuz için o dünyayı kurmak daha kolay oluyor. Yani zamanımız var. Sorular sorabiliyor, hikayenin üzerine düşünebiliyoruz.
- Peki ya Türk dizisi?
Sette durmaksızın 36 saat geçirdiğimi, bir sahneyi 97 kez çektiğimi bilirim.
“Ne yapsam beni seçerler?”
- Gencecik yaşında Derviş Zaim’in filminde oynadın, “Kuzey Güney”, “Medcezir” gibi kült dizilerde yer alıp Nuri Bilge Ceylan’la olayı taçlandırdın. Şimdi bir de üzerine Netflix! Millet bu projelerde yer almak için deliriyor...
Ben şanslıydım. Doğru zamanda, doğru yerdeydim.
- Kim, nasıl keşfetti seni?
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’na okuldan sonra gitmeye başladığımda orada kendimi mutlu hissettiğimi ve doğru yerde olduğumu anladım. Sonra tiyatro okumaya karar verip konservatuar sınavlarına hazırlanmaya başladığım esnada bir gün Derviş Zaim geldi tiyatroya. Yeni filmi “Gölgeler ve Suretler” için oyuncu arıyordu. Hocalarım “Sen de gir seçmelere” dediğinde ben seçmenin, bir filmde oynamanın, insanların seni izlemesinin ne olduğunu bilmiyordum. Onun karşısına çıkmadan önce “Ne yapsam, nasıl oynasam beni seçer acaba?” diye çok düşündüm. Tabii o zamanlar kör cahil bir şekilde bir şey istiyorsun ama durumun tam farkında değilsin. Dört kere daha çağırdılar beni. Her seferinde diyorum “Sanırım olmayacak!” Fakat en sonunda “Tamam” dediler. Film çekildi, gala oldu, ışıklar kapandı ve benim için hayat başladı.
- O zaman Derviş Zaim senin hayatının dönüm noktasıydı diyebiliriz...
Derviş Zaim hayatımın dönüm noktalarından biridir. Sonra, senarist Ece Yörenç, yapımcı Kerem Çatay, yönetmen Nuri Bilge Ceylan...
“Alacaksa seni alacak daha önce sattıklarını değil”
- Geçenlerde genç ve ünlü bir oyuncumuzun “Ben seçmelere katılmam” cümlesiyle ilgili haberler yapıldı. Bu lafı etti mi etmedi mi bilemem ama gerçekten önemli mi seçmeler?
Oyunculuğu seçmelerden ayrı düşünmemiz söz konusu değil. Bir insanı yüz yüze tanımakla o insanın fotoğrafına, videosuna hele ki makyajlı bir videosuna bakmak arasında milyarlarca fark var. O projeyi hayata geçirecek insanlar seni bizzat görmek istiyor. Alacaksa projesine seni alacak, senin daha önce sattıklarını değil. Senin ne kadar yetenekli olduğunla ya da daha önce ne gibi önemli projelerde yer aldığınla kimse ilgilenmiyor. Onun işine yarayacak materyal başka. Belki bu zamana kadar ekranda göstermediğin, belki senin bile farkında olmadığın bir özelliğini bulacak? Ayrıca bu, üzerindeki baskıyı ne kadar iyi kontrol edebildiğinle ilgili bir sınav. Ve tabii ki iyi çıkan performanslarda kurgu yapanların ve yönetmenlerin büyük payı var.
- Oyuncu koçuyla çalışıyor musun?
Gerektiği zaman elbette.
- Sence sen oldun mu?
Oyunculukta ve hayatta öğrenmek bitmiyor ki. Bizler de aslında küçük zerrecikler olduğumuz için hiçbir zaman ben oldum diyemiyorsun, sürekli değişiyorsun.
- Bu aralar tiyatrolar dolup taşıyor, acayip bir ilgi var. Sen düşünüyor musun tiyatro yapmayı?
Tabii ki düşünüyorum ama bunu yaparken yorgun olmak istemiyorum. Bir diziden çıkıp apar topar kendimi tiyatroya atmak istemiyorum. Tiyatro biliyorum ki beni çok eğitecek.
- Şu anda başucunda ne var?
Nâzım Hikmet’in yazdığı, Cevat Çapan’ın derlediği “Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni” isimli kitabı.
- Yatağını dağınık mı, toplu mu bırakırsın?
Yatağım dağınık, odam topludur.
- Neyi yalnız yapmayı seversin?
Yemek, sinema, yürüyüş... Bir sürü şeyi.
- İlişkide ilk adımı sen atar mısın?
Atarım. Cesurumdur. Bir şey hissedersem arkasında dururum.
- Hangi koku sana huzur verir?
Saman kokusu. Şehrin kaosundan uzak köyleri hatırlatır bana.
- Kolay ağlar mısın?
Evet. Aşırı duygusalım.
- Sosyal medyayla ilişkin?
Instagram kullanıyorum. Gözümü açar açmaz değil, uyandıktan iki saat sonra falan sosyal medyaya giriyorum.
- Defalarca izlediğin film?
(Baba) “Godfather” serisi.
- İstanbul mu Kıbrıs mı?
İstanbul ruhumu beslemek için ihtiyaç duyduğum bir cennet ve cehennem. Memleketim Kıbrıs ise yerli yerinde duran bir ada. Kendimi kaçmak için oraya atıyor, sonra da İstanbul’a dönüyorum.
- Şöhretle ilgili önceden uyardılar mı seni?
Uyardılar ama anlamıyorsun. Yani “Büyük sözü dinle” derler ama hiçbir anlam ifade etmez. Kendi doğrularımla ilerledim hep.