29.06.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
- “Kalp” oyunundaki performansınızla Sadri Alışık Yardımcı Rolde En iyi Kadın Oyuncu Ödülü aldınız. Bu ödül size ne düşündürdü?
“Tiyatroya devam” diye düşündürdü. Bundan sonra tiyatroya daha fazla ağırlık vermek konusunda da şevk verdi. Mümkünse uzun bir ara vermeden, art arda tiyatro yapmak istiyorum.
- Canlandırdığınız doktor Emma karakteri AIDS konusundaki mücadelenin bir parçası...
Emma, öncelikle hayata karşı öfkelenmiş bir kadın. Çocukluğunda çocuk felci virüsü kapmış ve aşının bulunmasına bir ay kala hastalanıp ömür boyu sakat kalmış olmak onu çok öfkelendiriyor. Ama aynı zamanda dik duruşlu ve hırslı. Bu da işinde çok başarılı olmasını sağlamış. Ben bu aşıyı bulursam AIDS’li insanların ölümüne engel olabilirim diye düşünüyor. Çünkü bu, aynı zamanda kendini de kurtarmak olacak. O yüzden bu kadar hırslı ve bu kadar ateş topu gibi bir kadın izliyoruz sahnede.
- Emma’nın yaşadığı bir mağduriyet var. Ama sahnede pek de mağdur bir kadın izlemiyoruz...
Emma’yla ilgili bu özellik benim de çok hoşuma gidiyor. Çünkü engelli deyince hemen bir mağdur-kurban ekseninde düşünmeye eğilimliyiz. Emma bize gösteriyor ki, o engelleri aslında çok daha iyi bir şeye dönüştürmek de mümkün. Hırs genelde olumsuz bir özellik gibi düşünülür ama ben öyle düşünmüyorum. Sizi agresifleştirip enerjinizden çalmadığı sürece, doğru kullanılan hırs hayatta başarının anahtarı.
- Emma’nın elinden onlarca AIDS’li hasta geçiyor, çok çırpınıyor ama bir noktadan sonra elinden de bir şey gelmiyor. O aşamada ne yaşıyor?
Kesinlikle pes etmek değil ama biraz olsun kabullenmek. Çünkü kendini bu kadar fazla hırpalamanın da sonu hüsran. Hayatta her şey bizim kontrolümüzde değil sonuç olarak. Emma da artık bunu fark ediyor.
- Emma karakteriyle kendiniz arasında bir bağ kurdunuz mu bu açıdan?
Özellikle içinde yaşadığımız çağda, kişisel gelişim kitapları, yaşam koçları derken bize sürekli şu aşılanıyor: Sen ne istersen olur, sen yeter ki iste olsun vs. Biz artık bununla ilgili hastalıklı bir kafa yapısına girdik. “İstersem olur!” E bu kez olmayınca da, insan kendinden biliyor. O yüzden böyle bir çağda Emma bana şunu hatırlattı: Evet, her şey benim kontrolümde değil. Emma’nın rahatlayışıyla ben de rahatladım hayatta. Gücüm her şeye yeter demek değil de, ben de bu insanlardan biriyim, bazı şeyler de olmuyor diyebilmek...
- Bu sizce daha mı gerçekçi?
Kesinlikle. Artık çok daha gerçekçiyim. Bana kalırsa asıl mutluluğu getiren de mutsuzluğu ya da başarısızlığı kabul etmek; çünkü sürekli iyi olalım, enerjimizi yüksek tutalım diye yaşamaya çalıştıkça bazı şeyleri kabullenmekten kaçmış oluyor insan. Bazen çok mutsuz, çaresiz, umutsuz hissediyor insan kendini. Hayır böyle hissetmemeliyim dedikçe de aslında kaçmış oluyorsun. Ben artık hiçbir şeyden kaçmıyorum. O yüzden de mutsuzluğumu kabul etmek beni mutluluğa götürdü diyebilirim.
“Deli gibi temizlik yapıyorum”
- Günlük yaşamınızda neler yaparsınız? Takıntılı olduğunuz konular var mıdır?
Ev hep temiz olmalı, o konuda biraz takıntılıyım. İki tane kedim var ve bol bol kirleniyor ev. Deli gibi temizlik yapıyorum ben de. Üç günde bir. Bir yardımcı geliyor tabii ama o yetmiyor. Bu arada bu da 30’umla birlikte geldi, önceden daha rahattım. Ama çok da iyi geldi, temizledikçe insan kendisi arınıyor gibi bir his geliyor. Onun dışında spor yapmayı çok seviyorum. Meditasyon yapıyorum, bazen yoga yapıyorum.