Cumartesi“Amacım ünlü olmak değil, mutlu olmaktı”

“Amacım ünlü olmak değil, mutlu olmaktı”

26.01.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Şöhreti merkeze alan “Timsah” oyununda gördüğümüz Hazal Türesan, “Hayatımın sonuna  kadar mutlu olacağım  diye konservatura girdim. Sonrasında 1.5 yıl görüşmeye dahi gitmedim. Çok üzüldüm ama hiç vazgeçmedim”  diyor.

“Amacım ünlü olmak değil, mutlu olmaktı”

“Amacım ünlü olmak değil, mutlu olmaktı”
Ekran yolcuğuna “Unutma Beni” dizisiyle başlayan, “Tatlı İntikam”, “Kara Para Aşk”, “Fazilet Hanım ve Kızları”nın ardından “Yaşamayanlar” adlı projede oyunculuğunu pekiştiren Hazal Türesan, şu sıralar “Timsah” adlı oyunda dikkatimizi çekiyor. İngiliz yazar Tom Basden’ın Dostoyevski’nin aynı adlı öyküsünden esinle yazdığı, “şöhret” olgusuna mizahi bir bakış atan oyunda Erkan Avcı, Ferit Aktuğ ve Özgün Aydın’la sahneye çıkan Türesan, hep gülünecek bir şeyler bulmayı başarabilenlerden. Kendi tabiriyle, kötü hissettiği zamanlarda bile deli gibi kahkaha atıyor mesala. Wyndham Grand Levent’te bir araya geldiğimiz oyuncuyla yaptığımız keyifli söyleşinin ardından diyebiliriz ki, içinde bulunduğumuz hallere kafa yormak, biraz da gülmek isteyenler sezon boyunca Dasdas sahnesinde olacak “Timsah”ı kaçırmasın.

Haberin Devamı

- Merkezine “şöhret” olgusunu yerleştiren Dasdas’ın bu sezonki yeni oyunlarından “Timsah”ta izliyoruz sizi. Neler anlatıyor, nasıl mesajları var oyunun?

Oyunumuza gelenler, “Aa ben bu anları biliyorum” diyecek. Hepimiz telefonlarımızı alıp, fotoğraflar çekiyoruz ve bir anda binlerce kişiye ulaşıyor bu paylaşımlar, aniden tanınır olabiliriz. Oyunumuz da kendimize biraz dışarıdan bakmamızı sağlıyor. Temelinde sistem var. Bununla birlikte değişen bir hayata, tamamen körleştiğimiz, sebebe değil de sonuca baktığımız hiçbir şey biriktirmediğimiz bir tanınır olma durumuna işaret ediyor.

- Erkan Avcı, Ferit Aktuğ ve Özgün Aydın’la sahneye çıkıyorsunuz. Nasıl bir ekipsiniz?

Aslında arkamızda kocaman bir kadro var. Daha önce tanışmıyorduk, oyunla birlikte kaynaştık. Birbirini hiç örselemeyen bir ekibimiz var. Karşılıklı fikirlerimize değer veriyoruz. Egoların indirildiği bir yerdeyiz. Bu bizim oyunumuz, tek bir kişinin değil.

Haberin Devamı

“Önemli olan kalıcı olmak”

- Sanatçı olmak ve kalmak durumu mizahi bir dille eleştiriliyor...

Evet, çünkü önce en başta hepimiz insanız, bunu unutmamak lazım. İyi niyet olduğu zaman, yaptığın şey doğru görünecektir. Ama göz önündeysen yaptığın en ufak hata dahi çok büyüyor. Fanlarımız var, izliyor, takip ediyorlar. İşte bunun getirdiği şey, örnek olmaya çalışmak oluyor. Aslında bunu kendi kendine düşünmüyorsun, sadece daha dikkatli olmak gerekiyor. Ayrıştırmamak, daha iyi niyetli bakmak...

- Oyunda şöhret olmak için oyuncu ya da ünlü olmak anlatılıyor ya, sizin yola çıkışınız nasıl olmuştu? Sizin merkezinizde ne vardı?

Ben uluslararası ilişkiler bölümünde okurken, üçüncü sınıfta okulu bırakıp konservatuvar sınavlarına girdim. Çünkü yapabileceğim en iyi iş buydu. Çok iyiyim anlamında değil, kendimi daha iyi hissedeceğim ve hayatımın sonuna kadar mutlu olacağım diye... Amacım ünlü olmak değildi, mutlu olmaktı. Sonuçta okulu bitirdikten sonra 1.5 yıl görüşmeye bile gidemedim. Bir kanalın marka sesiydim ve sadece bundan para kazandım. Hiç vazgeçmedim, çok üzüldüğüm zamanlar oldu. “Galiba çirkinim, galiba ben yetenekli de değilim’’ gibi şeyler düşündüm. O sürede çok düşüp kalktım ama keşke demedim. Ev arkadaşımla o süreyi deli gibi gülerek bir biçimde atlattık. Sonra bir gün sapsarı saçlarımı siyaha boyattım. “Kara Para Aşk” için görüşmeye gittim ve oldu. Ama ünlü olma isteğini de yadırgamıyorum. Her şey o kadar göz önünde ki, bunun iyi olduğu düşünülebilir. Burada önemli olan kalıcı olması.

Haberin Devamı

- Sosyal medya sayesinde tanınmanın artık iyice kolaylaşması neler hissettiriyor size?

Eskiden kendi içimde kavga ettiğim bir şeydi. Şimdiyse sadece ve sadece bir anda ünlü olmakla ilgili kaygısı olanlara üzülüyorum. Çünkü nitelik olmadan tanınmak o kadar geçiçi ki... Mesala benim kardeşim pastacılık işini çok iyi yapıyor. Ama sürekli kendini geliştirmeye çalışıyor. Biriktirdiği parayla başka bir kurs alıyor, üzerine yeni şeyler eklemek için uğraşıyor. Çünkü kalıcı olmak ve işinde ilerlemek için kendini hep geliştirmek zorunda, zorundayız. Hepimiz için bu böyle diyebilirim. Ünlü olma derdindekiler ne yapıyor? Üzerine ne koyuyor? Yani 5 yıl sonra o videolar izlenmediğinde, tanınmadığında ne yapacak? Çok tehlikeli bir şey bu. Bir taraftan da çok yetenekli ve bunun bir araç olduğunun farkında olan insanlar da tanıyoruz. Oradaki mesele sadece tanınır olmak değil, bir nitelik görünüyor o zaman.

Haberin Devamı

- Ne kadar kolaysa tanınmak, o kadar da kolay unutulmak yani...

Evet ve bu hız ortamında kendimiz olmayı kaybediyoruz. Daha çabuk nasıl para kazanılabilir diye bakılıyor. Tamam, herkesin paraya ihtiyacı var. Sonuçta insanlar ay sonunu nasıl getireceğini bilemiyor. Sağlık için bile, paramız varsa daha çabuk tedavi görüyoruz. Ama bir yandan da çok iyi telefonlarımız ve arabalarımız var. Tuhaf bir kısır döngünün içerisindeyiz. Vicdanımızı duymayı kaybediyoruz bir yandan. Daha çok ben merkezci oluyoruz. Ama insanların bir gün, “Bir dakika ya, ben ne yapıyorum?” diyeceklerine inanıyorum ve inanmak istiyorum.

- Siz bu durumdan kendinizi korumak için neler yapıyorsunuz?

Haberin Devamı

Öncelikle ben artık her boş anımda elime telefonu almamak için tutuyorum kendimi. O kadar bağlantılı olmak istemiyorum. Bu da işimin bir parçası ama bütün hayatımı adamak istemiyorum. Bıraktığımda sohbet etmeye, eskisi gibi kitap okumaya başladığımı fark ettim. Kalabalık bir ailede büyüdüm. Etrafımda ses olmayınca tedirgin oluyorum. Sessizlik bana iyi gelmiyor; konuşurken karşımdakinin gözlerine bakmak istiyorum. O yüzden çevremdekileri de uyarıyorum.

“Kendimi tekrar etmek istemiyorum”

- Bu sezon sizi ekranda göremedik. Kendinizi görmeyi hayal ettiğiniz bir proje var mı?

Görüştüğümüz yerler var ama aynı rolü tekrar etmekten çok korkuyorum. Çünkü ben bir sürü şeyi yapabiliyorum, tek bir yerde kalmak istemiyorum. Her yeni işimin bir öncekinin üzerinde olmasını isterim. Dizi sürelerinden dolayı, senaristler her hafta 170 sayfa yazmak zorunda kalıyor, bu delilik. O yüzden beklentimiz artık karakterin tutarlı olması, hikayenin gerçek ya da gerçekçi olması... Ben karaktere dokunduğumda ete kemiğe bürünecek mi diye düşünüyorum. Kendimi tekrar etmeyeceğim bir proje bekliyorum.

- Geçtiğimiz haftalarda İran yapımı bir filmde rol aldınız. Türkiye’de de gösterime girecek mi?

İranlı yönetmen Mehrdad Ghaffarzadeh, Türkiye’de İranlı ve Türk oyuncularla bir film çekmek istemiş. “Bana Bir Aşk Şarkısı Söyle” adında bir aşk filmi. Zaten ben İran sinemasına da edebiyatına da meraklıyım. Teklif geldiğinde heyecanlandım. Çekimleri yeni bitti. Türkiye’de vizyona girmesi için konuşuluyordu ama sonuçlanmadı henüz, umarım olur.

- Oyunculuk dışında sanatın farklı dallarına ilginiz var mı?

Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Okulda da bununla ilgili tedrisattan geçtim ama hiçbir zaman kendimi bir müzisyen olarak görmedim. Bana ne hissettirdiğiyle ilgileniyorum. Hiç dilini bilmediğim ezgiler de hoşuma gidiyor, arabesk de... Arkadaşlarım da sesimi beğenir ama “Hadi bir şarkı söyle” denildiğiinde yapamam. Bunun dışında dublaj ve reklam seslendirmeleri yapıyorum.

“Amacım ünlü olmak değil, mutlu olmaktı”

“Demet Evgar’la abla kardeşi oynamak isterim”-

- Demet Evgar’a benzerliğinizle ilgili çok sayıda yorum okudum... Siz nasıl görüyorsunuz bu benzerliği?

Kendisiyle hiç tanışmadık ama andırıyorum herhalde. Mesala daha piyasaya hiç girmemişken markette karşılaştığım biri, “Demet Abla, bir fotoğraf çekilebilir miyiz?” dedi. Ben de sonrasında hayal kırıklığı yaşayacağını söyledim, inanmadı. Yani inandıramıyorum. Sonra yavaş yavaş çok benziyorsuna döndü. Artık karıştırmamaya başladılar. Ama onu çok beğeniyorum ve bir projede abla-kardeş oynamayı çok isterim.

- Erkek arkadaşınız Çağrı Çıtanak da sizin gibi oyuncu. Aynı mesleği yapıyor olmanızın ilişkinize etkilerini anlatır mısınız?

Çağrı’nın çok naif bir oyunculuğu var. Daha sakin bir yerden oynuyor. Benim bazen hırçınlaştığım olur. İlk aklıma geleni söyler, ikinci, üçüncüyü bulmaya çalışırım. O ise daha düşünerek hareket eder. Daha sakin ve dingin bir adam olduğu için bir şey izlerken nasıl bakıyor diye onu izlerim. O da beğenmediği bir şey olduğunda çok naif bir şekilde, “Sen böyle oynamazdın, neden oldu böyle?” der. Hızlı karar verdiğim bir yer ise bunu anlar ve çok tatlı bir şekilde söyler. Eleştiri duymanın da yapmanın da bir adabı vardır. Yerden yere vurmamak gerek. Ben ise, kimse bana fikrimi sormazsa söylemem. O benim bakışlarımdan anlar, “Hadi söyle” der. Gözlerim, her şeyi bağırır. O yüzden bizim ilişkimizde ikimizin de oyuncu olmasının zararı yok. Birbirimizi gayet iyi anlıyoruz. O yoğunluk içinde kimse birbirine sorun çıkarmıyor. Çünkü aynı dünyadan geliyoruz.