11.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:
malphan@milliyet.com.tr Hayatımda ne mi değişti? Pek bir şey değil. Umudum kıyafet almayınca cebime para kalacağıydı ama öyle bir şey olmuyormuş. Hâlâ aylar öncesinden aldığım kıyafetlerin şişirdiği kredi kartı faturalarımın altında eziliyorum. Yine de o kadar çok alışveriş etmenin gereksizliğini, "Giyecek hiçbir şeyim yok" veya "Şuna buna ihtiyacım var" diye çıkılan alışveriş turlarının saçma olduğunu idrak ettim.Dün dolaplarımı düzelttim. Artık dolap içi dağınıklık katlanılmayacak hale gelmişti çünkü. Siz bu konuda nasılsınız bilmem ama ben önce bir düzeltiyorum, ama ne düzeltme! Dolaptaki giysiler Pantone kataloğu gibi renk tonlarında seyrediyor, nizam öyle böyle değil. Jilet gibi derler ya, onun dolap içi versiyonu. Sonra tabii sabahları aceleyle aradan bir şeyler çektikçe iki haftaya kalmadan dandini oluyor.Neyse, dün icabına baktım. Bu arada gördüm ki tam 12 haftadır alışveriş yapmadığım halde gereğinden fazla kıyafetim var. Fazlasıyla. Yani aynı hızla kıyafet almaya devam etseydim bir evde değil, dolabın içinde yaşıyor gibi olacaktım.Evet, üç ay oldu ve hiç hile yapmadım. Biliyorsunuz ben alışveriş rejimindeyim / orucundayım. Bir yıl üstüme başıma hiçbir şey almayacağıma söz vermiştim ya, sözümü tutuyorum. Deneğiniz olarak hâlâ hayattayım. Ama itiraf etmeliyim, geçen ay doğum günümde halime üzülen arkadaşlarımın hediyeleri tekstil ürünlerinden oluşuyordu. Hediyeleri kabul etmeyecek halim yoktu. Orucumu bozmaya çalışan onlar; günaha da onlar girer.Bir de geçenlerde bir yurtdışı gezisindeyken birkaç arkadaşım öyle bir alışverişe abandı ki... Kendimi kötü hissetmedim desem yalan olur. Kendilerini yurtdışına yolu düşen her moda sevdalısı Türk kızı gibi H&M'e attılar. Ben bu arada çalışmaya devam ettim, ne yapayım, bunalımdaydım... Sonrasında otele gitmek üzere buluştuk. H&M torbalarının ardından yüzlerini zor seçebildim. Bir beş dakika mağazaya girip ne var ne yok diye bakındım. Bir elbise gördüm, fiyatı topu topu 20 YTL falan, kelepir yani. Ama bakmakla yetinip çıktım. Ben mahsun, onlar alışveriş yapmanın tatmini yüzlerinde, otele yol aldık. Otel yakınlarında inip yine biraz dükkan baktık. Üç ay içinde bana en çok koyan an buydu. Hayatın anlamı tabii ki kıyafet alışverişinde değil ama bizim gibi kızlar için Türkiye sınırlarından çıkıp da H&M mağazalarına adım atmadığınızda, en azından o günlük hayat anlamını biraz yitiriyor, ne yalan söyleyeyim...Neyse, arkadaşıma benim mahsunluğum koymuş olmalı ki ertesi gün "Bunları sana aldım" diye bir H&M torbası uzattı bana. Pek mutlu oldum. Arada böyle güzellikler de oluyor. Bu rejime başladığımda bazı okurlar attıkları e-postalarda benimle birlikte rejime başladıklarını söylemişlerdi. Nasıl gidiyor, nedir durumunuz? Yazın bana. H&M'siz olur mu ya? Geçtiğimiz hafta Devlet Bakanımız Kürşad Tüzmen spor yaparken çekilen fotoğraflarına bir yenisini ekledi. Yok, bu sefer göbeğini içine çekip mayosuyla poz vermedi, Uludağ'da kayak kıyafetleriyle bize gülümsemedi ya da rafting yaparken ipe tutunarak nehri geçmedi. Bu kez basbayağı ısınma hareketleri yapıyor. O kadar fiyakalı değil yani. Ama üzerindeki Aeropostale marka sweatshirt'ü dikkatimi çekti.Aeropostale birçok Türk tiki gencimizin üzerinde sıklıkla gördüğümüz Abercrombie&Fitch markasının bir kademe altı bir Amerikan günlük sportif giyim markası. Bakan Tüzmen gibi yetişkinler de bu markayı tercih ediyor ama Aeropostale aslında 14-17 yaşları arasındaki gençleri hedefliyor.Gazetelerin ekonomi sayfalarına göz atıyorsanız birkaç günde bir Kürşat Tüzmen'in Türk tekstilci ve hazır giyimcilerle bir yerin açılışında ya da yurtdışındaki fuarlarda birlikte çekilmiş fotoğraflarını es geçmeniz mümkün değil. Evet, Tüzmen bu sektördeki iş adamlarıyla yakın ilişkiler içerisinde. Şimdi kalkıp bu zamanda birine "Sen neden yerli malı giymiyorsun?" diye çıkışmak olmaz. "Sen giymiyor musun?" diye o da sorar sana. Hatta ülkemizdeki politikacıları İtalyan marka takım elbiselerle görmek de hiç fena olmazdı. Fakat söz konusu kişi tekstilcilerimize destek veren Kürşad Tüzmen olunca insan onun en azından sweatshirt'ünün üzerinde bir Türk markasının adını görmek istiyor. Hatta Tüzmen hakkında anlatılan bir anekdot vardır... Geçtiğimiz yıl Milano'daki bir kumaş fuarından dönerken uçakta zengin bir Türk hanım görüyor Tüzmen. Kadının zengin olduğu elindeki Louis Vuitton, Gucci, Prada torbalardan belli. Bol bol çanta, ayakkabı vs almıştır bu hanım anlaşılan. Ve Tüzmen yaklaşıp hanıma soruyor: "Benzer ürünleri Türkiye'de bulabilirsiniz. Neden Matraş'tan alışveriş etmiyorsunuz?" Zengin hanım da ne desin, "Bundan sonra ederim" deyip koltuğuna oturuyor.Aeropostale markasının üretiminin bir kısmı Türkiye'de yapılıyor. Ama bu, dört yanımız yerliden geçilmezken, hele de söz konusu olan pamuklu giysilerse, Tüzmen'in yabancı bir markanın ürünlerini giymesi için mazeret olamaz herhalde. Benzer ürünleri Türk markalarında da bulabilirsiniz Sayın Bakan Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye ile sinemada "Beyaz Melek"i izlemeye gitmiş geçen hafta. Başbakan takım elbiseli. Mazereti vardır herhalde, bir toplantıdan falan geliyordur. Peki Emine hanımın kıyafetine ne demeli? Yani gidilen yer alt tarafı sinema. Emine hanım deri bir takım çekmiş üstüne. Tepeden ayağa kahverengi. Türbanı da deri olsaymış tam olacakmış. Üstüne üstlük işlemeli ve alacalı kumaşlardan vazgeçemeyen "ikincil leydi"miz derinin üzerine çiçek böcek işlemeleri yaptırtmış. Deriye de yapılmaz ki bu zamanda...Bir tek kızları Sümeyye gidilen yerin sinema olduğunu idrak etmiş durumda. Jean, üzerine de bu yılın modasını yansıtan beli kemerli, etekleri bollaşan bir pardösü giymiş. Gençler bu işi daha iyi biliyor. Emine hanımın çiçekli böcekli deri takımı