24.04.2023 - 05:08 | Son Güncellenme:
Doç. Dr. Koray Toptaş
Doç. Dr. Koray Toptaş | koraytoptas@gazi.edu.tr/ Gazi Üniversitesi- Çocuk her çağda neslin ve toplumsal hayatın devamlılığının garantisi demektir. Günümüzde olduğu gibi Eski Çağ toplumlarında da çocuğun dış tehlikelere karşı korunması ailenin temel görevlerindendi. Eski Mezopotamya ataerkil aile yapısına göre çocuk, babasının otoritesinin hâkim olduğu bir aile içerisinde büyür ve sosyalleşirdi. Özgürlükleri kısıtlı olan çocuklar, ailelerin isteğine ve toplumun gelenek göreneklerine uygun olarak yetiştirilirdi. Yazılı belgeler onların varlığına, toplumdaki rollerine, haklarına dair birçok ayrıntıyı bizlere sunuyor. Belgeler çocuğun korunması, evlat edinilmesi, eğitimi, velayeti ve miras hakkı gibi çeşitli konuları içeriyor. Çivi yazılı metinlere göre Eski Mezopotamya toplumunda çocuk sahibi olmak ailenin önemli amaçlarından birisiydi. Bir çocuğun doğumunun, özellikle de erkek çocuğun doğumunun, aile için değeri büyüktü. Aileler çocuk sahibi olabilmek için tanrılara dualar eder, armağanlar sunarlardı. “Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Dünyası” adlı Sumer öyküsüne göre, insan ne kadar çocuk sahibi olursa öbür dünyada o kadar iyi yaşamaktaydı. Bu sebeple çocuk sahibi olmak için her yola başvurulmaktaydı. Örneğin bir adam çocuğu olmaması durumunda ikinci bir eş alabilirdi ve kadının çocuk doğuramaması boşanma sebebi sayılırdı. Bu durum Mezopotamya’daki yöneticiler için de önemliydi. Özelikle kralın ölümünden sonra tahtı devralacak çocuk ya da çocuklarının bulunması kraliyet ailesinin hatta devletin devamlılığı için bir gereklilikti. Lagaş Kralı Ur-Nanse’nin karısı ve çocuklarıyla birlikte tasvir edilmesi, kralın kendinden sonra soyunu devam ettirecek çocuklarının varlığını sergilemek istemesinden kaynaklanmış olabilir.
Eğitim metotları
Toplum içinde yer alabilecek, yaşadığı çevreye faydalı olacak bireyler yetiştirmek için çocuğun eğitimi toplum ve aile için büyük önem arz etmekteydi. Eğitimin ilk hedefi öğrencilere okuryazarlık ve matematikle ilgili temel bilgi ve becerileri kazandırmaktı. Eski Mezopotamya’da okullar, “tablet evi” (Sümerce “E.DUB.BA”, Asurca “bit tuppi”) olarak adlandırılırdı. Okulların başında “uzman” veya “tablet evinin babası” olarak adlandırılan okul müdürleri bulunurdu. İlk eğitim binaları, öğrenmenin ilk açık merkezleri olan tapınaklara bitişikti. Sonraları eğitim tapınaklardan ayrı özel binalar içinde yapılmaya başlandı. Bazı okulların kalıntıları Ur, Nippur, Sippar ve Mari’de ortaya çıkarılmıştır. Eğitim metotları ve eğitim materyalleri kâtipler tarafından belirlenirdi. Çok sayıda örnek içeren aritmetik, tarih, coğrafya, matematik ve edebiyat alanında eğitim materyali vardı. Temel öğrenme metodu kopya yaparak işaretlerin yazımında pratiklik kazanmaktı. Nippur’da okulun ilk gününe ait bir tablette işaretlerin öğrenilmesinde tekrar tekrar aynı işaretin kopya edildiği görülür. Okul tableti denilen bu tarz belgelerin sayısı oldukça fazladır. İlk aşama olan temel eğitimin tamamlanmasından sonra kelime ve cümleler tekrar tekrar kopyalanarak yazı sanatının incelikleri öğretilmeye çalışılırdı. Bu aşamada öğretmen, tabletin üst kısmına bir cümle yazar, öğrenciler de bu cümleyi tekrarlayarak kopya ederdi. Hatalar, öğretmen veya “büyük kardeş” tarafından düzeltilirdi. Sıkı bir disiplin ile sürdürülen bu eğitim süresinin devamında çok uzun metinlerin okunması, kopya edilmesi ve kat problemlerine dayalı matematiksel işlemlerin yapılması istenebilirdi. Günümüzde gayrimeşru doğan veya ekonomik nedenlerle terk edilen çocukların korunması, büyütülmesi, eğitilmesi toplumda sosyal bir sorumluluk haline gelmiştir. Günümüzde bu sorumluluğu devletler üstlenmekte, yanı sıra evlat edinme sistemi de uygulanmaktadır. Eski Mezopotamya’da da çocuklar yoksulluk, kıtlık, hastalık ve savaşlar nedeniyle ortada kalmış; kimi zaman çözüm olarak evlat edinme yoluna gidilmiş, bu yolla hem çocuklar aileye kavuşmuş hem de çocuksuz aileler çocuk sahibi olmuş. Mezopotamya’da çocuksuzluk kabul edilemez bir durumdu. Daha önce de belirtildiği gibi çocuğun olmaması halinde erkekler ikinci bir eş alabilirlerdi. Çocuk sahibi olmanın diğer yolu da evlat edinmeydi. Doğduktan sonra terk edilmiş çocuğu evlat almak en kolayıydı. Büyük çocukların evlat edinilmeleri ailelerin, çocuklarının büyütme ve besleme masraflarını karşılayamadıklarında, satış yoluyla gerçekleşirdi. Köleler özgürleştirilip evlat edinilebilirlerdi. Bir adam kimsesiz veya ailesiyle yaşayan bir çocuğu evlat edinebilirdi. Ailesi olan bir çocuğun evlat edinilmesinde ailenin rızası gerekliydi. Bir adam bir çocuğu evlat olarak aldığında onun tüm bakımını üstlenir, ihtiyaçlarını giderir, ticaret, kâtiplik veya bir meslek öğretebilirdi. Evlat edinme yalnızca çocuksuz çiftler tarafından gerçekleştirilmezdi. Evlatlık alma, kişinin yaşlılığını garanti altına almasının bir yoluydu. İnsanlar yaşlandıklarında onlara bakacak, onlarla ilgilenecek kişilere ihtiyaç duydukları için de evlat edinebilirlerdi. Bu durum karşılıklı çıkar ilişkisine dayanıyordu; evlatlık, evlat edindiği ailenin yaşlılık günlerinde yanında oluyor, buna karşılık o aile de çocuğu mirasına varis tayin ediyordu.
Miras hakkı
Ailesinin ismini ve soyunun devamını sağlayacak olan erkek çocuklar babalarının miraslarının mutlak varisiydi. Bu kanunlarda ve vasiyetnamelerde açıkça belirtilir. Ancak kızların ya da ikinci eşten olan çocukların miras hakkıyla ilgili bazı sorunlar ortaya çıkabiliyordu. Kanunlarda kız çocuklarının miras durumuna fazla değinilmemiştir ancak bazı özel durumlarda kızların mirastan pay alabildikleri görülüyor. Özellikle tapınakta görevli rahibelerin mirastan pay alabildikleri biliniyor. Kızın tanrının bir hizmetkârı olmasının babanın inancı açısından önemli olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Bu durum dışında kız çocuklarının mirası, genellikle evlenirken babalarının verdiği çeyizleriydi. Hammurabi Kanunları 162. maddede annelerin çeyizlerinin miras olarak çocuklarına intikal ettirildiği belirtiliyor. Kanun maddeleri ve bazı kişisel sözleşme ile vasiyetnameler, miras sahibinin iki eşinden de çocuk sahibi olması durumunda miras paylaşımında sorunların yaşanmış olduğunu kanıtlanıyor. Mezopotamya kültüründe birinci eş ve ondan olma çocuklarının haklarının ayrıcalıklı bir konuma yükseltilmek istendiğini gösteren sözleşmelerin varlığına rağmen, Hammurabi Kanunlarının 167. maddesi, eşitlik ilkesinin gözetildiğini gösteriyor. Ancak burada ikinci eşin statüsünün de belirleyici olduğunu ifade etmek gerekir. Örneğin ikinci eş köle statüsündeyse bu kadından olan çocuklar, baba tarafından resmi olarak güvence altına alınmadıysa mirasta hak iddia edemiyorlardı.
Alınıp satılabiliyordu
Kaynaklarda çocukların ne yazık ki bir meta gibi alınıp satıldığı, kiralandığı, rehin verildiği örnekler mevcuttur. Örneğin, Orta Asur Devri’nde bir kişi, alacaklarına karşılık olarak borçlunun çocuğunu rehin olarak alabilir ve köle olarak satabilirdi. Bu döneme ait belgelerde babaların borçlarına karşılık çocukların teminat olarak gösterildiğine, rehin olarak verildiğine ya da kiralandığına dair kanıtlar bulunuyor. Bu gibi örnekler çocukların aile için büyük önem arz etmesine rağmen, bazı durumlarda bir araç, bir menfaat unsuru olarak kullanıldıklarını gösteriyor. Ancak bu durumun keyfi olmadığını, çocuğun bu şekilde istismar edilmesinde, ekonomik sıkıntıların ve bazı özel sebeplerin etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çocukların hayatını etkileyen sorunların en önemlisi esir alınmalarıydı mutlaka. Özellikle savaşlarda yenilen ülke ya da şehrin insanları ki, bunların içerisinde önemli oranda çocuklar da vardı, kazanan devletin ekonomik ve siyasi amaçlarına hizmet etmek üzere ülkelerinden sürülürlerdi. Herhalde bu durumun savunmasız çocukların ruhlarında açtığı yaraları düşünen olmazdı. Çocukların esir alınmasını belgeleyen görsel kanıtlardan birinde sürgün sırasında çocuğuna su veren Kaldeli bir kadın, diğerinde Elam’dan sürülenler arasında annesinin omzunda bir çocuk yer alır.
Tanrıların hizmetine sunuluyordu
Çocuk sahibi olmak toplumsal devamlılığın bir gereği olmanın yanı sıra bazı manevi amaçlara da hizmet edebiliyordu. Eski Mezopotamya toplumunda yöneticilerin ya da sıradan insanların çocuklarını tanrıların hizmetine sundukları örneklere sıkça rastlanır.
Bu eylemin arkasındaki sebep tanrının rızasını kazanma veya ona karşı sorumluluğunu yerine getirme isteği olabilir. Bu uygulama görsel sanatlarda da yansımıştır. Babil Hükümdarı II. Meli-şipak, elinde bir müzik aleti tutan kızını -rahibe olarakoturan bir tanrının hizmetine sunarken tasvir edilmiştir.
Çocuk ve anne figürleri
Mezopotamya sanatına ait kabartma ve pişmiş topraktan yapılmış küçük heykeller arasında da çocuk ve aile temasını başarılı bir şekilde işleyen örnekler bulunuyor. En yaygın temalardan birisi, kucağında çocuğu taşıyan ya da emziren anne motifidir. Bu motif hem aile içindeki içten havayı yansıtmakta hem de doğum ve anneliğin mucizevî yanını görmemizi sağlamaktadır.