23.01.2023 - 03:01 | Son Güncellenme:
İsmail Şahin | ismail.sahin@milliyet.com.tr- Asen Kalesi, yani Bulgarca adıyla Asenova Krepost... Geçmişi M.Ö. 5. yüzyıla kadar gidiyor. Bu coğrafyanın hâkimi olan Trak Uygarlığı Dönemi’nde Ege Denizi kıyılarından gelen tüccarlar Rodop Dağlarını ve ardından Orta Bulgaristan Dağlarını kervanlarla aşarak mallarını Filibe’ye, oradan da Avrupa’nın diğer şehirlerine ulaştırıyorlardı. Kayalar üzerindeki kalenin bulunduğu yer ise Filibe ile Ege kıyılarını birbirine bağlayan geçidi koruyan en stratejik noktaydı. İlk kurulduğunda küçük bir kule işlevi gören Asen Kalesi, üzerinde durduğu kayalar nedeniyle önceleri “Petriç Kalesi” olarak adlandırılıyordu. “Petriç” kelimesi, Yunanca “taş” anlamındaki “petros” kelimesinden geliyor. Kale bölgesinde ilk yapı Roma İmparatoru Justinyen Dönemi’nde, Slav kabilelerin saldırılarına karşı imparatorluğu korumak için dikilen 300 kuleden biriydi. Roma ve Erken Bizans Dönemi’nde daha da canlanan bu ticaret rotası, beraberinde Asen Kalesi çevresine yerleşimi de getirdi. Yerleşim artınca ilk etapta Petriç ve Stenimajos adlı iki köy oluştu.
Kaynaklara göre nüfus artmaya devam edince de kale kendi yönetimini hatta kendi ordusunu kurdu. Bölgede Bizans İmparatoru Theofilos (829-842) zamanından bulunan sikkeler, burada 15. yüzyıla kadar kesintisiz devam eden yaşamın izlerinden biri. Kale stratejik önemi yüzünden birçok savaşa da şahit oldu. Traklardan sonra Roma ve Bizans’ın elinde olan kale, Han Asparuh (681-701) tarafından kurulan Birinci Bulgar İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçti. Ancak Bizans İmparatoru II. Basileios, 1018’de Bulgaristan’ı fethederek Bizans’ın bir vilayeti yapınca, kalenin kontrolü 167 yıllığına yine Bulgarlardan alındı. Kale, 1185 yılında İkinci Bulgar İmparatorluğu’nun ve Asen Hanedanı’nın kurucusu I. İvan Asen’in eline geçti. Ancak çok geçmeden 1204 yılında III. Haçlı Seferleri sırasında işgal edildi. Belçika Şövalyesi René du Trois 13 ay boyunca I. İvan Asen’in ölümüyle yerine geçen kardeşi Çar Kaloyan’ın ablukasına dayandı fakat sonunda kaleyi teslim etmek zorunda kaldı. 9, 11. ve 13. yüzyıllarda üç önemli yapım süreci geçiren kaleye en büyük katkı Çar II. İvan Asen (1218-1241) tarafından yapıldı. Bu yüzden hem kaleye hem de iki kilometre yakındaki Asenovgrad şehrine onun adı verildi. Bir sınır tahkimatı gibi kullanıldığı II. İvan Asen Dönemi’nde kale sekiz hat halinde inşa edilmiş ve duvarları da üç metre kalınlığında, dokuz metre yüksekliğinde yapılmıştır. Ayrıca kalenin içine 30 ayrı oda ve iki su deposu kazılmıştır. II. İvan Asen’in ölümünden sonra Bizans tarafından alınan kale, İvan Aleksander (1331-1371) döneminde yeniden Bulgarların eline geçti. 1344 yılında ise kale, bölgeyi fetheden Osmanlıların hâkimiyetine girdi. Bu dönemde bölgedeki yerleşim hemen sona erdirilirken kale de ilerleyen dönemde yıkıldı.
Arkeolojik kazılar
Geçmişi M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanan kale ve kalenin bulunduğu bölge, arkeolojik buluntulara göre 15. yüzyıla kadar sürekli kullanıldı. Kalede arkeolojik çalışmalar, 1970 yılında başladı ve 1978 yılına kadar esas olarak kalenin akropolünü kapsayan kayanın batı kısmı, kale surları, iç kale kulesi, sarnıçlar, küçük bir kale kilisesi ve yaşam alanları ortaya çıkarıldı. Ancak finansman yetersizliğinden dolayı çalışmalar sınırlı. İç kule, Asen Kalesi’nin en batısındadır ve düzensiz dörtgen bir şekle sahiptir. Kaya masiflerinin en yüksek kısımlarına inşa edilmiştir. İçinde burayı konut olarak da kullandıkları düşünülen askerlere ait günlük eşyalar ile hayvan kemikleri de bulunmuştur. Sarnıçlar, diğer kalelerde görüldüğü gibi en korunaklı yerlere inşa edilmiştir.
Fetret Dönemi
Kalenin yıkılmasında bulunduğu mevki nedeniyle sahip olduğu stratejik rolün yanı sıra Osman şehzadelerinin çekişmesi de büyük rol oynamış. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in (1389-1403) 1402 yılında Ankara Savaşı’nda Timur’a esir düşüp 1403 yılında ölmesinin ardından oğulları Emir Süleyman, İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Çelebi Mehmed arasında bir taht kavgası başladı. Osmanlı tarihindeki 11 yıllık bu dönem “Fetret Devri” olarak adlandırılır. Bu dönemde Musa Çelebi, Rumeli topraklarına geçip Eflak Voyvodası Mircea’nın kızı ile evlendi. Mircea’nın sağladığı çok sayıda Eflak askeri ile Tuna boyları ve Dobruca’da yerleşmiş Türkmenlerden bir ordu kurmaya başladı. Bulgaristan’a indi ve oradaki Boyarların da desteğini aldı. Kardeşi Emir Süleyman’a karşı askeri mücadeleye başlayan Musa Çelebi, Asen Kalesi’ni kuvvetlendirdi. Rumeli’de güçlenen Musa Çelebi 1410’da Emir Süleyman’a bağlı kuvvetlerle Yanbolu’da karşılaştı. Bu savaştan Musa Çelebi’nin askerleri zaferle çıktı. Fakat Anadolu’da bulunan Emir Süleyman hemen Rumeli’ye geçti ve iki kardeş, Hasköy Hisarı önünde karşı karşıya geldi. Bu kez Musa Çelebi yenilerek Eflak’a çekilmek zorunda kaldı. Çete savaşları başlatan Musa Çelebi, Emir Süleyman’ın kuvvetlerine baskınlar yapmaya başladı. Asen Kalesi’ni de bu manevralarda kullandı. Musa Çelebi ordusuyla 1411’de Edirne’ye girdi. Emir Süleyman bu sırada hamamdaydı, baskına inanmadı. Fakat sonradan durumu anlayınca, geceleyin yanında çok az sayıda adamıyla İstanbul yönüne doğru kaçmaya başladı. Emir Süleyman, bugünkü Düğüncüler köyü yakınlarına geldiği zaman burada köylüler tarafından öldürüldü ve başı kesilerek Edirne’ye, Musa Çelebi huzuruna götürüldü. Musa Çelebi “bahşiş” isteyen köylülere karşı eski bir Türk geleneğini harfiyen uygulamaya koydu. Bir hanedan üyesi ancak başka bir hanedan üyesinin emri üzerine öldürülebilirdi. Başkalarının olaya izinsiz müdahalesi durumunda bu bir kişi ise idam edilir; devlet ise savaş başlar ve intikam mutlaka alınırdı. Musa Çelebi de bu geleneği uygulayarak köyü içindekilerle beraber yok etti. Musa Çelebi’nin iktidarı da yalnızca iki yıl sürdü. 1413’te kardeşi Mehmed Çelebi ile yaptığı askerî mücadeleler sonunda yenilip 1413’te 25 yaşında öldürüldü. Asen Kalesi de stratejik konumundan ötürü benzer bir taht kavgasında ya da Osmanlı’ya karşı başka bir mücadelede rol oynamasın diye yıkıldı.
Kaledeki kilise
Kalede bulunan ve 12-13. yüzyıla tarihlenen Kutsal Meryem Ana Kilisesi’nde 14. yüzyıldan kalma duvar resimleri görülebiliyor.
Asen Kalesi’nin en iyi korunmuş ve en dikkat çekici bölümü 12-13. yüzyıldan kalma Kutsal Meryem Ana Kilisesi’dir. Geniş bir narteks ve büyük bir dikdörtgen kuleye sahip olan yapı, iki katlı çapraz kubbeli ve tek neflidir. Kilise, 14. yüzyıldan kalma duvar resimlerine sahiptir. Kale, Osmanlı Dönemi’nde yıkılırken kilise bölgedeki Hristiyanlar tarafından kullanıldığı şekliyle orijinal görünümünde kalmıştır. Konservasyon ve kısmi restorasyon çalışmaları 1991 yılında tamamlanan kilise, bugün de Bulgar Ortodoks kilisesi olarak düzenli olarak kullanılmaktadır. Asen Kalesi’ndeki Meryem Ana Kilisesi, Ortaçağ Hristiyan mimarisinin en dikkate değer örneklerinden biridir.