20.12.2021 - 13:08 | Son Güncellenme:
Mardin… Gökyüzüne uzanan heybetli bir kalenin eteklerinden yüzyıllardır karşısında uzayıp giden uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovası’na bakan zarif ve etkileyici taş şehir. Bereketli Hilal diye adlandırılan toprakların Kuzey Mezopotamya’daki giriş kapısı. Mardin, insanlık tarihinin başlangıcında rol sahibi olmuş birçok kavmin, etnik grubun ve dinsel cemaatin yurdu, geçiş ve kavuşma noktasıdır. Güzelliği çağlar boyunca bütün gezginleri kendine hayran bırakmış olan şehrin güneyden görünüşü çok etkileyicidir. Şehre yaklaştıkça kalbinizin duracağını sanırsınız. Eski çağlarda Diyarbakır yönünden gelen kervanların çıktığı yolda yavaş yavaş ilerlerken, birazdan bir şeylerin olacağını, şehrin sizi alıp götüreceğini bilirsiniz. Ama Mardin’e ilk gelişinizse eğer hemen ana caddeye yönelip şehre girmeyin. Önce biraz uzaktan bakmanız gerekir şehre. Yeni yoldan gidip şehrin tüm görkemiyle kendini gösterdiği noktaya gelince fark edeceksiniz ki Mardin nazlıdır, kırılgandır ve sizi tartacaktır. Bakalım sırlarına dokunmanıza, nefesinizi nefesine değdirmenize izin verecek mi? Çok uzaklardan bile heybetini belli eden kalenin eteklerindesiniz şimdi. Birbiri üzerine yükselen teraslar halinde tepenin güney yamacına yerleşmiş olan Mardin evleri, önlerinde uzayıp giden ve bir denizi andıran Mezopotamya Ovası’nı seyreder gibidir. Şehir sizi bu manzarayla selamladığında biraz durun. Havayı koklayın, fotoğraf çekin, sessizliğin sesini dinleyin. Mardin’in sesini dinleyin.
Taşların hikâyeleri
Mardin sizinle konuşacak. Nasıl mı? Şehrin en büyük özelliği olan, en görkemli biçimiyle Mardin ve Midyat’ta karşımıza çıkan, Süryani ustaların elinde hayat bulan, dile gelen ve Mardin’in muhteşem hikâyesini anlatmaya başlayan taş işçiliğiyle. Şehirde ve bölgede karşılaşacağınız tüm yapılar, sizinle taşın dilinde konuşacak ve hikâyelerini anlatacaklar. Siz dinleyin. Bir şehri tanımanın en iyi yolu yürüyerek gezmektir. Merkezi yürüyerek gezin. Bölgenin çağlardır süregelen su sıkıntıları nedeniyle, Mardin’in mahalle yapısını ve şehir eksenini su kuyuları ve pınarlar belirlediğinden bu yolculuğunuzda tarihî sokak çeşmeleri ve Akdeniz sivil mimarisinde sıkça görülen, binaların altından sokaklar arası geçişi mümkün kılan “abbaralar” size eşlik edecek.
Görülmesi gerekenler
Kentte yürüyerek ulaşmanın biraz zor olduğu iki önemli yapı vardır. Eski bir güneş tapınağının üstüne kurulmuş ve bir zamanlar dünya Süryanilerinin patriklik merkezi olan Deyrulzafaran Manastırı ile Artuklu Dönemi’nde inşaatına başlanıp Akkoyunlular Dönemi’nde bitirilen Kasımiye Medresesi. Bunlar “mutlaka görülmesi gerekenler” listesinin başını çeker. Mardin merkezde yer alan ve görmeden dönmemeniz gereken yerler şunlardır: Şehrin ana kilisesi olan Kırklar Kilisesi, eski Süryani Katolik Patrikhanesi olan günümüz Mardin Müzesi, Artukluların son dönem eserlerinden Latifiye Camii; İstiklâl Mahkemesi binası, şehrin ilginç labirentindeki çarşılar (bakırcılar, kuyumcular, marangozlar), Süryani ustaların el emeği göz nuru Mardin evleri, Artuklu Dönemi örneklerinin en güzellerinden Mardin Ulu Cami, şehrin simgesi Kız Meslek Lisesi Kapısı, Artuklu Sultanı İsa Bey’in adıyla da anılan Zinciriye Medresesi, Şehidiye Camii, Mimar Sarkis Bin Lole’nin eserlerinden Eski PTT binası, eskiden Hamidiye Kışlası olan ve Mardin’i en güzel şekilde anlatan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi. Mardin yalnızca merkezden oluşmuyor elbette. Gelmişken mutlaka Midyat ve çevresini de görmek gerek. Yani Turabdin’i. Turabdin; Mardin, Hasankeyf, Dara, Nusaybin ve Cizre’nin arasında 200 km uzunluğundaki dağlık bölgeye verilen isimdir. “Tanrı’ya inananların dağı”, “Tanrı’nın hizmetkârlarının dağı” anlamına gelir. Tam ortasında yer alan ve varlığı Asur Dönemi’nden bu yana bilinen Midyat, çağlar boyu önemli yollardaki konumuyla istasyon ve kavşak görevi görmüştür. Turabdin, köklü bir kültürün mirasçıları olan eski Mezopotamya halklarından, toplu halde Hristiyanlığı kabul eden ilk Hristiyan topluluk olan Süryanilerin anayurdudur. Midyat’taysanız mutlaka bölgenin en büyük manastırı Deyrulumur yani Mor Gabriel Manastırı’nı ziyaret edin. Mardin mimarisine benzese de bazı yönleriyle ondan ayrılan, bölgeden elde edilen “katori” taşından yapılmış binalarla dolu Midyat Merkez’de artık cemaatin çok az olması nedeniyle günümüzde çoğu kullanılmayan kiliseler ile faal bir manastır vardır. Özellikle de merkezde Midyat’ın ana kilisesi olarak kullanılan Mor Barsavmo Kilisesi’ni görün.
Süryani köyleri
Turabdin bölgesinde, Hristiyanlığın en erken dönemlerinden itibaren yoğun bir imar faaliyeti ve Süryani Kadim Ortodoks cemaatiyle ilişkilendirilen kendine has bir mimari dil vardır. En eski manastırların örneklerinin görüldüğü bölgede onlarca köy, manastır ve kilise bulunur. Buralara kadar gelmişken bazı Süryani köylerini de görmek güzel olur. Bu yıl UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne bölgenin bazı Süryani köylerinde bulunan eserler de alındı. Mardin gezilerinin olmazsa olmazları Deyrulzafaran ve Mor Gabriel Manastırları da bu listede yer alıyor. Onların dışında nüfusu tamamen Süryanilerden oluşan Hah/ Anıtlı köyündeki Mor Sobo Katedrali’nin kalıntıları ve dünyada bir benzeri daha olmayan mimari başyapıtlardan Meryem Ana Kilisesi, Midyat’a en yakın köylerden biri olan ve artık Süryani nüfusa sahip olmayan Salah/Barıştepe köyündeki Mor Yakup Manastırı, yine Midyat’a çok yakın bir köy olan Habsnas/Mercimekli’nin hemen yanı başındaki Mor Loozor Manastırı bu listeye giren eserlerden bazıları. Midyat yolu üzerindeki Kıllit/ Dereiçi, yine Midyat’a yakın Arkah/Üçköy ve Kafro Tahtayto/Elbeğendi köyleri de ilginç gelebilir. Elbette yörenin kadim halklarından olan Ezidilere ait terk edilmiş pek çok köy de var. Örneğin Şırnak yolundaki Kiwex/Mağara köyü çok etkileyici.
Dara Antik Kenti
Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de eski çağlarda Mezopotamya’nın önemli yerleşimlerinden biri ve Doğu Roma Dönemi’nde İpek Yolu üzerinde askeri bir garnizon olan, antik su depoları, kaya mezarları ve sarnıçlarıyla Dara/ Anastasiopolis Antik Kenti’dir. Suriye sınırı boyunca uzayıp giden İpek Yolu üzerinden varılan, tarihi kadim çağlara dayanan Nusaybin’i de görülecekler listenize alın. Mor Yakup Kilisesi, eski bir kilisenin yerine yapılmış olan Zeynelabidin Camii, Suriye Kamışlı Eski Sınır Kapısı, Kaçakçılar Çarşısı, Son Tren İstasyonu dünyanın ilklerine imza atmış Nusaybin’de görebileceklerinizden bazıları. Biraz daha doğuya giderseniz, doğu tarzı manastır yaşamının kurucularına ev sahipliği yapmış olan Tur İzlo/Bagok Dağı’nda yer alan Mor Evgin Manastırı da sizi büyüleyecektir.
Güneş’in batışını seyredin
Mardin Güneş ülkesidir. Güneş aslında Mezopotamya’dır. Güneş bu topraklara can verir, karanlıktan sonraki ışıktır, iyinin kötüye galibiyetinin simgesidir, yol gösterir, renkleri getirir, toprağın bağrını cayır cayır yakarken bereketi de getirir. Güneş bu coğrafyanın mührüdür. Mardin merkezde akşamın Mezopotamya Ovası’nın üstüne inişini seyredin. Güneş’in, kızıla boyadığı taş evlerin üzerinden size veda edip yerini geceye bırakışını mutlaka bir yerlerden yakalayın. Çünkü Suriye yönünden dalga dalga gelen ve her geçen dakika koyulaşan o mavi renk, Mezopotamya Ovası’nı biraz sonra koskoca bir denize çevirecek. Mardin’in evleri karanlıkta kalacak ve kalenin aydınlatılmasıyla şehir, usta bir kuyumcunun elinden çıkmış koca bir tektaş pırlanta yüzüğe benzeyecek. Kalbiniz de ruhunuz da bu eşsiz şehirde kalacak