19.02.2024 - 04:43 | Son Güncellenme:
Doç. Dr. Banu Özdilek | ozdilek.banu@gmail.com/ İssos-Epiphaneia Kazıları Bilimsel Danışmanı/ Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi-Arkeoloji Bölümü - 6 Şubat Depremi, Hatay’ın bulunduğu bölgede tarih öncesi çağlardan günümüze binlerce yıllık ve Hellenistik Dönem’de şehrin Antiokheia ismiyle kuruluşundan itibaren geçen 1722 yılı aşkın süre içerisinde kentte yaşanan onlarca yıkıcı depremden yalnızca biri. Yazılı kayıtlardan bu topraklarda kurulmuş pek çok antik yerleşimin tarih boyunca şiddetli depremlerle yıkılmış olduğunu biliyoruz.[1]
6 Şubat ve ondan önce yaşanan onlarca yıkımın yarattığı tarihsel travma, toplum hafızasında sloganlaşmış şu sözle bugüne yansıyor yalnızca: “Biz büyüklerimizden duyduk, Antakya tarihte yedi kere yıkılmış, bu da sekiz”. Oysa sayılar söz konusu edilecekse, bunun karşısında hayatını kaybetmiş insanı binlerce; ata topraklarını terk etmek zorunda kalan insanları yüz binlerce sayabilir, bunlarla birlikte mekân ve insan ile oluşan belleği defalarca yitirerek geride kalan gölgelerin arasından tarihsel anlamını tekrar tekrar derinleştirmeye çabalamanın muhasebesi daha çarpıcı bir manzara sunar; ve akılla, kararlı adımların atılması için harekete geçmemizi sağlayabilir. Henüz kâinattaki olayları bilimle açıklama yetisinden önce insanlar depremin oluş nedeninin tanrıların öfkeleriyle bağlantılı olduğunu düşünmüşler ve tanrılara teskin edici sunularda bulunmuşlardır. Roma İmparatoru Traianus (Trajan) bizzat Antiokheia’da yaşadığı büyük deprem sonrasında, Hellenistik Dönem’den itibaren kentin koruyucu tanrıçası kabul edilen Antiokheia Tyche’sine ait bir heykeli kente iyi şans, talih, refah ve bereket getirmesi için diktirir. Yine Traianus, deprem dolayısıyla yaşadığı kaderi dağın tanrısı Zeus Kaisos’la ilişkilendirir; o günün anısına üzerinde kutsal kaya -baitylos- tasviri bulunan sikkeler bastırır. Daha sonra aynı kaderi tekrar yaşayan kentin ismi, İmparator Justinianus tarafından merhamet arayışının bir simgesi olarak “Tanrı’nın Kenti” anlamına gelen Theoupolis olarak değiştirilmiştir. Malalas, Geç Hellenistik-Roma Dönemi’nde Silpius Dağı’nda (Habib-i Neccar Dağı) “Charon” olarak da bilinen yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki tanrı Mithras kabartmasının, kenti depremlerden ve salgın hastalıklardan koruması için yapılmış olduğu yorumunu yapar. Elbette günümüzdeki bakış değişmiştir. Hatay’ın kaderinde deprem olması, kentin -ab urbe condita- aktif faylar ve hareketli plakalar üzerine kurulmuş olduğunu gösteren bilimsel bir gerçekliğe dayanır. Antakya’nın da üzerinde yer aldığı Levant Koridoru ismiyle anılan coğrafi geçit, güneyden kuzeye uzanarak insan hareketliliğine, dolayısıyla ekonomik ve kültürel etkileşime olanak sağlar. Bu kesimde onlarca yıkıcı depremden sonra bile yerleşimlerin var oluşu felaketlerin yanı sıra bereketin ve güzel olanın da kaderde birlikte var olmasıdır. Buraya duyulan aidiyet duygusunun bu denli kuvvetli olması toprağının ve suyunun bereket ve kültürle dolu olmasındandır. Bu aşkınlık Prehistorik çağlardan günümüze; insanın ilk yürüyüşüyle, öncesinde Paganizm, sonrasında Semavi dinlerin, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in özgürce inanç bulduğu, Cumhuriyet’in insanları barışla eşitlediği bir iklim yaratmıştır.
Tarihteki bazı depremler
Antiokheia hakkında bilgi veren antik kaynakların yanı sıra, arkeolojik çalışmalardan elde edilen veriler ile seyahatname gibi kayıtlar depremlere yönelik önemli bilgiler sunar.
M.Ö. 65 yılında Suriye’yi yok eden depremde Antiokheia’nın da çok zarar gördüğü, 170 bin kişinin vefat ettiği kaydedilmiştir.
M.S. 23 Mart 37’de yaşanan depremde Antiokheia ve Daphne çok hasar görmüş, Roma İmparatoru Caligula kente yardımda bulunmuştur.
M.S. 13 Aralık 115’te Antakya’da yaşanan büyük deprem, M.S. 3. yüzyılın başında Dio Cassius, ardından M.S. 6. yüzyılın başında Malalas tarafından tüm detaylarıyla anlatılmıştır. Part Seferi sırasında komuta karargâhını Antiochia ad Orontem’de (Asi Antakya’sı) kuran ve kışın bastırmasıyla ara verilen sefer için burada konaklayan İmparator Traianus ve halefi Hadrianus, depremi Antakya’da yaşamıştır. Dio Cassius ve Malalas’tan öğrendiğimize göre, bu sırada Antakya’nın nüfusu yaklaşık 500 bin imiş. İmparator Traianus’u görmek için kente civardan da pek çok insan gelmiş. Elçiler, asker ve çok sayıda sivil; Antiokheia’da felakete uğramış. Antiokheia, Daphne ve Suriye’deki Apameia, Doğu Akdeniz’de Rodos’a kadar hissedilen deprem, Kıbrıs, Judea’daki liman kenti Caesarea Maritima’yı vuran bir tsunamiyi tetiklemiş. Cassius’un anlatımlarına göre deprem güneşin doğduğu sırada ilk horoz ötüşü esnasında meydana gelmiştir. Depremin şiddeti, araştırmacılar tarafından 7.3 ila 7.5 olarak yorumlanmıştır. Bu olay sırasında veya sonrasında toplamda 260 bin kişinin öldüğü söyleniyor. Sonrasında ise Antiokheia’nın nüfusu azalmış ve şehrin birçok bölümünün terk edildiği belirtilmiştir. .[4]
En fazla can kaybı
Tarihte önemli bir yer tutan, en fazla can kaybının olduğu deprem ise M.S. 29 Mayıs 526’da yaşanmış. Kayıtlara göre 260 bin kişi depremde hayatını kaybetti. Deprem olduğunda şehirde festivaller vardı ve şehir dışından gelen çok sayıda ziyaretçi kentte bulunuyordu. Ayrıca deprem akşam yemeği saatlerinde yaşandığı için can kaybı sayısı artmış. Depremde vefat eden ünlü kişiler Antakya Patriği Euphrasius ve Edassa Piskoposu Asklepios’tur. [5] Askeri kariyerinin uzun bir süresini (M.S. 518-527 yıllarında) Antiokheia’da tamamlamış İmparator I. Justin’i Antakya’da yaşanan deprem çok üzmüş, İmparator yas ilan etmiş, yas kapsamında halk eğlencelerini iptal etmiş. Kaynaklara göre deprem tüm şehri yok etmiş, geriye sadece Silpius Dağı’nın yamacındaki yapılar kalmış. Depremden sonra sıkça yaşandığı gibi 83 yangın çıkmış. [6] Depremden sonraki ilk gün Yükseliş Günü’nde hayatta kalanlar şefaat töreni için Kerateion Kilisesi’nde toplanmışlar, bu kilise kentin güney kesiminde ayakta kaldığı için ayinde kullanılmıştır. Depremden kurtulanların bazıları ellerinden geldiğince mallarını taşıyarak şehirden kaçmış, şehirde kalmak isteyenler yağmacı soyguncular tarafından öldürülmüş, özellikle mücevher takmış kadınların cesetleri soyulmuştur. Birçok mucizevi olay yaşanmış, hamile kadınlar enkazın altında 20 gün yaşamışlar, enkazın altında doğum yapmışlar, hem kendileri hem çocukları yaşamıştır. M.S. 526 depreminin acıları tam olarak ortadan kalkmadan iki yıl sonra 21 Kasım 528’de Antakya tarihinin en şiddetli depremlerinden biri daha meydana gelmiştir. Antiokheialı John Malalas bu depremi bizzat yaşamıştır. Malalas bu depremi tanrının kente altıncı gazabı olarak tanımlamış, depremin korkunç bir uğultu ile bir saat sürdüğünü, 5 bin kişinin öldüğünü ve birçok yapının yıkıldığını ve İmparator Justianus’un kenti vergiden muaf tuttuğunu belirtmiştir.[7] İki deprem Tanrı’nın bir gazabı olarak algılanmış ve Tanrı’nın kendisine ait olan şehri koruyacağı ümidiyle şehre Theopolis (Tanrı’nın Şehri) adı verilmiştir. Depremler sonraki yıllarda da durmadan devam etmiştir. 551, 557, 577’de meydana gelen depremlerde şehir harap olmuştur. 31 Ekim 588’de yaşanan depremde 60 bin kişinin öldüğü söylenmektedir. 22 Şubat (veya Mart) 713’te meydana gelen deprem Antakya, Halep ve Kınnesri’niyi (Kuzey Suriye’de) etkilemiş ve birçok yapı yıkılmıştır. Olumsuzluğu fırsata çevirelim ve bundan sonra hayal ettiğimiz Antakya kentsel arkeoloji çalışmalarını bölgede çalışan arkeolog bilimciler ve interdisipliner uzmanlık alanlarına sahip geniş kazı ekipleriyle yürütelim.
Depremi ayrıntılarıyla anlattı: ‘Kurtulduklarına sevinemediler
Dio Cassius, 115 yılındaki depremi şöyle anlatır [3]: “Önce birdenbire büyük bir kükreme duyuldu ve bunu muazzam bir sarsıntı takip etti. Tüm dünya yükseldi ve binalar havaya sıçradı; bazı binalar yıkılmak ve parçalanmak üzere yerinden oynadı, diğerleri ise sanki denizin kabarmasıyla bir o yana bir bu yana savruldu ve devrildi ve enkaz açık arazide bile büyük bir alana yayıldı. Havaya savrulan toz bulutları nedeniyle kimse bir şey görememekteydi. (...) Çok sayıda insan yıkılan evlerinin enkazında öldü. Vücudunun bir kısmıyla taşların ve ahşap kalasların arasına sıkışanlar tanımlanması olanaksız acılar çekerek ne uzun süre hayatta kalabildiler ne de hemen öldüler. Buna rağmen büyük miktarda insan hayatta kaldı ancak çok sayıda insan bacağını, kolunu kaybetti, diğerleri kafatası çatlaklarıyla hayatta kalabildiler, bir bölümü de aldıkları darbelerden dolayı çok kan kaybettiler. (...) Depremi birkaç gün takip eden artçı şoklar hayatta kalanların bir kısmını öldürürken, çöken binalarda mahsur kalan diğerleri açlıktan öldü. (...) Ayaklarıyla yıkıntıların üstüne basmaya cesaret eden biri birdenbire yaşamakta olan bir kadını fark etti. Kadın yalnız değildi, yanında emzirdiği bebeği vardı. Anne kendi sütüyle hem bebeğini hem de kendini beslediği için hayatta kalabilmişti. İnsanlar kadını bulunduğu çukurdan çıkardılar, çocuğu ile birlikte hayata döndürdüler. Bu olay üzerine diğer enkaz yığınlarını da araştırdılar, ölmüş annesinin göğsünden süt emmeye çalışarak hayatta kalabilmiş bir çocuk dışında yaşayan kimseyi bulamadılar. Cesetleri enkazlardan çıkaranlar kendilerinin kurtulduklarına sevinemediler. Antakya’ya inen tokat bu kadar büyüktü. Traianus, kaldığı odanın penceresinden dışarı çıktı. İnsan boyundan daha büyük bir varlık ona gelip onu dışarı götürdü, öyle ki o sadece birkaç hafif yarayla kurtulmuştu ve artçılar birkaç gün boyunca uzadıkça, hipodromda açık havada yaşadı. Hayatta kalanların çoğu ‘açık alan’ diye hipodroma yerleşirler. (...)
[1] B. Özdilek, “Antakya’dan Antiokheia’ya Depremin Arkeolojisi,” İnterdisipliner Yaklaşımla Hatay’da Afet Deneyimi: 6 Şubat Depremini Tarihe Not Düşmek, ed. Veysel Eren, 409-29 (Ankara: Nobel Yayınları, 2023), d. Veysel Eren, Nobel Yayınları, 2023).
[2] H. Onur Tıbıkoğlu-B. Özdilek, “Modern Bir Hatay (Antiokheia) Mozaiği ‘Ortak Varoluş -Co-Existence’” (Journal of Mosaic Research 15, 2022, 433-458).
[3] Cassius Dio.
[4] Cassius Dio; 2023:M. H. Sayar, “Antiocheia (Antakya) 115 Yılı Depremi, Toplumsal Tarih, Mart 2023, 54-61.
[5] Malalas 1986:The Chronicle of John Malalas Trans. E. Jeffreys, M. Jeffreys and R. Scott, Melbourne 1986, Downey 1961:G. Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arab Conquest, 1961, Princeton University Press.
[6] Downey 1961:G. Downey, A History of Antioch in Syria from Seleucus to the Arab Conquest, 1961, Princeton University Press.
[7] Karagöz 2005:Ş. Karagöz, Eskiçağ’da Depremler,Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2005, İstanbul.