Lise ve üniversite sınavlarının yaklaştığı şu günlerde, sınav stresi gençlerde yeme bozukluklarına neden olabiliyor. Yeme bozuklukları nasıl fark edilir ve neler yapılmalı? Uzmanlarla konuştuk
Hem lise hem üniversite öğrencileri için sınav dönemi yaklaşıyor. 2 yıl süren pandemi ve uzaktan eğitimden çıkan çocuklar, belirsizlikler, rekabet ve üzerlerindeki gelecek baskısından dolayı stresli ve kaygılı. Sınav stresi çocuklarda hem fizyolojik hem psikolojik pek çok etkiye sebep oluyor. Bunlardan biri de yeme bozuklukları. Aşırı yeme ya da kusma, mide krampları gibi yemekle ilişkiyi bozan pek çok durum yaşanıyor.
Psikoterapist Yeme Bozuklukları Uzmanı Dr. Feyza Bayraktar, sınav stresine bağlı yeme bozukluklarının erken fark edilmesi ve ailelerin ne şekilde destek olabileceği konusunda bilgi verirken, Nefes Terapisti Elif Şandan Doygun, nefesi kullanarak stresin nasıl azaltılabileceğini anlattı.
Gençlerde strese bağlı yeme problemleri nasıl ortaya çıkıyor?
Genellikle sınav dönemlerinde içinde bulunulan sürecin yarattığı stresi yönetmekte zorlanmak, özellikle lise veya üniversite giriş sınavının beraberinde getireceği hayat değişimi gerginliği, ebeveynlerin beklentilerini karşılamak zorunda hissetmek, kendine yüksek hedefler belirlemek ve o hedeflere ulaşamamaya dair duyulan kaygı, yeme bozukluklarının oluşmasında önemli rol oynar.
Strese bağlı fazla yemek ya da hissedilen kaygıyı kontrol etmek için besin alımını kısıtlamak ve bu şekilde kiloyu kontrol etmeye çalışmak, bu dönemde sıklıkla görülen bozuk yeme davranışları arasında sayılabilir.
En sık görülen yeme bozuklukları neler?
Bu dönemde en sık görülen yeme bozuklukları, anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve duygusal yemedir.
Anoreksiya nervoza, kişinin normal kilosunda ya da normal kilosunun altında olmasına rağmen sıkı diyet ve aşırı egzersizle kilo vermeye çalışması, kilo almaya dair yoğun kaygı hissetmesi ve beden algısında problemler olmasıdır.
Örneğin, kişinin kendisini aynada olduğundan daha kilolu görmesi gibi. Bulimiya nervoza, kişinin kısa bir zaman dilimi içinde, günlük rutininde yediği yiyecek miktarından çok daha fazlasını yiyip sonrasında kilo almamak için kusma, laksatif kullanımı veya kendini aç bırakma şeklinde telafi yöntemleri ile aldığı kalorilerden kurtulmaya çalışmasıdır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu, kişinin kısa bir zaman dilimi içinde kontrolden çıkmışlık hissiyle karnı acıyıncaya kadar çok yemesi ve sonrasında suçluluk ve pişmanlık hissetmesidir. Duygusal yeme ise kişinin fiziksel olarak tok olmasına rağmen, can sıkıntısı, üzüntü, stres gibi zorlandığı duygular karşısında fazla yemeye yönelmesi olarak özetlenebilir.
Aileler bu konuda nasıl destek olabilir?
“Her ergen kilo vermek ister, diyet yapar, normaldir” demeden, bunun bir yeme bozukluğu belirtisi olup olmadığı konusunda dikkatli olmak; sık sık tartılmak ya da hiç tartılmamak; aynada kendini, özellikle de bedenin bazı bölgelerini sık sık kontrol etmek ya da aynaya bakmaktan kaçınmak; bazı yiyecekleri kesinlikle yememek; yemek olan ortamlarda gerilmek; gizli yeme; hızlı kilo değişimleri gibi belirtiler gördükleri zaman bir uzmandan psikolojik destek almak için adım atmak;
çocuklarına ders çalışmaları konusunda baskı yapmamak ve onlar için yüksek hedefler koymamak; baskıcı değil destekleyici ve anlayışlı olmak; kontrolcü değil, cesaretlendirici davranmak; çocuklarına onları koşulsuz sevdiklerini hissettirmek; çocuklarını beden şekilleri ve kilolarına dair eleştirmemek; yeme bozukluklarının önlenmesi adına ailelere düşen başlıca görevler arasında sayılabilir.
Ayrıca genel duygu durumunu olumlu yönde etkileyecek şeyler yapmak yeme bozuklukla-rının da önlenmesi adına önemlidir. Ders yükü ne kadar ağır olursa olsun sosyalleşmek, hobilere zaman ayırmak, tatile gitmek iyi gelebilir. Düzenli olarak nefes egzersizleri yapmak, imgeleme teknikleri uygulamak (örneğin kişinin gözlerini kapatıp kendisini huzurlu hissettiği bir yerde hayal etmesi gibi), progresif kas gevşetme tekniklerini; özellikle gergin anlarda uygulamaya çalışmak da bu sürecin daha rahat geçmesine destek olur.
Elif Şandan Doygun
(Nefes Teknikleri&Yoga Eğitmeni)
“Çocuklarımızın ve gençlerimizin nefes alışkanlıklarını yeniden düzenlemeleri; doğru nefes alıp vermeleri ve nefes tekniklerini uygulamaları, sınav stresi ve kaygısıyla baş etmede en etkili yöntemlerden birisidir. Bu doğrultuda birinci adım; doğru nefes alışkanlığı edinmektir. Bu alışkanlığı yeniden kazanabilmek için her gün en azından 10 dakikayı odaklı nefese ayırmak güzel bir başlangıç olur. Kendimize sakin bir köşe seçip; gözleri kapatarak, omurga dik ve rahat bir konumda; bir elimiz akciğerlerde, bir elimiz diyaframda; aşağıdaki temel nefes prensipleri dâhilinde “bilinçli nefes çalışması” yapabilirsiniz.
Doğru nefesin temel prensipleri: l Burundan nefes alıp vermek,
l Akciğerleri tam kapasiteyle kullanmak, l Diyafram kasını da kullanarak nefes alıp vermek, l Dakikada alınan nefes sayısını, mümkün olan en az sayıya indirmek (nefesi yavaşlatmak).
Ve yine her yaş grubunda etkili; nefesi ve zihni sakinleştiren, stres ve kaygı anlarında etkili nefes tekniği Kare Nefesi için: l Omurga rahat ve dik bir şekilde oturuyoruz. l Çene kemiğini gevşetmek adına, ağzımızı birkaç sefer açıp kapatıyoruz. l Nefes alışverişleri sadece burundan yapıyoruz. l Nefesi 4 saniyede burundan alıyoruz; aldığımız nefesi 4 saniye tutuyoruz; nefesi 4 saniyede burundan veriyoruz; nefes verdikten sonra 4 saniye tutuyoruz. l Bu tekniği art arda birkaç dakika uygulayabilirsiniz.
Tüm nefes tekniklerinde en temel prensip ise kalbi ve akciğeri baskılamadan yöntemleri uygulamak. Yukarıdaki sayılarla tekniği uygulamak fiziksel olarak sizi ya da çocuklarınızı, gençleri zorlarsa; nefes alma-tutma-nefes verme ve tutma saniyelerini azaltarak da uygulayabilirsiniz.
“İlaç kullanımında artış var”
Prof. Dr. İrem Yaluğ Ulubil - Psikiyatrist
Gençlerde ilaç kullanımı yaşının düşmesine iki farklı açıdan bakmalı. Çocukların anksiyetesini tetikleyen olayların arttığını görüyoruz. Çok rekabetçi ortam, hep yarışma hissi, sınavlara erken yaşta maruz kalmaları, performans anksiyetesi yaşamaları psikolojik semptomları yaşamalarında tetikleyici oluyor.
Bunun yanı sıra da farkındalık arttı. Eskiden haylaz deyip geçtiğimiz çocuklarda başka sorunlar olduğunu gördük. Bu açılardan ilaç kullanımında da artış var.
Stresle baş edememe, bir kaygı bozukluğu, majör depresyon, uyku bozukluğu ya da çok ciddi bir dikkat ve konsantrasyon bozukluğu noktasına geldiyse elbette ilaç kullanılması gerekir. Önemli olan bu bozukluğun tedavisi ile beraber olabilecek yan etkilerden kaçınmak.
O yüzden en doğru ilacın seçilmesi önemli. Şunu unutmamak gerekir ki, depresyon ve anksiyete için alınan ilaçların etkisinin başlaması bazen 3 hafta bazen 1 ayı bulabilir. O yüzden sınav takvimine göre son anda hekime başvurmak çok faydalı olmayabilir. Her ilacı gerektiği kadar kullanmak gerekli. Fayda sağladıktan sonra da ilacı kesmek gayet kolaydır.