CHP’li Konak Belediyesi’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında düzenleyeceği Şevval Sam konseri için 5 milyon 300 bin lira ödeme yapacağını biliyor musunuz?
Bütün politik söylemini israf, savurganlık ve yolsuzluk üzerine kuran, iktidarı buradan vuran bir siyasi partinin belediyeleri yoğun eleştirilere rağmen konser bütçelerinden en ufak bir taviz vermiyor! 2 saatlik konser için Şevval Sam’a gözünü bile kırpmadan 5 milyon 250 bin lira ödeme yapıyor! Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mu? O tuhaflığın gerekçesini birazdan yazacağım. Önce bir hatırlatma..
Konak Belediyesi’nin SGK’ya tam 433 milyon 800 bin 812 lira borcu var. Çalıştırdığı emekçinin SGK primini ödemeye yanaşmayan, ‘’ param yok, batıyorum’’ diyen ama Şevval Sam’a 2 saat için 5 milyon 250 bin lira vermeyi de sorun etmeyen bir belediyecilik anlayışı! Sadece Konak’ta değil her yerde aynı garabet yaşanıyor.
Belediyeye şimdilik bir nokta koyup organizasyonu düzenleyen firmaya geçelim. İstanbul merkezli firmanın web sitesine
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin yeni yasama yılının açılışında DEM Partililerle tokalaşmasını “Yeni bir çözüm süreci başlıyor” diye anlatmaya çalışanların anlamadığı şey şu: O el aslında devletin eliydi.
DEM Parti’ye “Terörle arana mesafe koy. Terör vesayetinden kendini kurtar, bir Türkiye partisi haline gel” mesajı verildi.
Bunu “Yeni bir çözüm süreci” olarak değerlendirmek iyi niyetten uzak bir yaklaşım. Ortada yeni bir çözüm süreci falan yok. Türk siyasetinin üzerine düşürülen terör gölgesini kaldırma amaçlı atılan bu adımdan rahatsız olmak ya da buna farklı anlamlar yüklemek niye?
Okyanus ötesinden gelen suflelerle yürütülen algı çalışmalarına inanmayın. Türkiye’nin devletiyle milletiyle bir ve bütün olarak yoluna devam etme kararlılığı birilerinin uykularını kaçırıyor. Devletin elinden duydukları asıl rahatsızlık bu…
Değişecek bakanları açıklıyorum!
Sosyal medyada herkes gazeteci.. Herkes sözde kulis
Türkiye son 10 yılda altın rezervlerini en çok artıran üçüncü ülke.
İlk beş listesinde üstümüzde Rusya ve Çin, altımızda Kazakistan ve Polonya var.
Bir ülkenin altın rezervlerini artırması o ülkenin ekonomi politikalarında altına yönelik stratejiler geliştirdiği anlamına gelir. Altın rezervlerin ne kadar kuvvetliyse ekonomide o kadar bağımsız hareket edersin. Küresel ekonominin seni hapsetmeye çalıştığı dar paranteze mahkum olmazsın.
Ekonomik ve finansal direncin yüksekse dış politikada da, savunma sanayiinde de elin rahat olur. Hele de savaşın ayak seslerinin duyulduğu, ekonomik belirsizliklerin had safhaya ulaştığı böyle bir dönemde.
Altın tarih boyunca önemliydi ama bugün her zamankinden daha stratejik, daha önemli.
Dünyada bilinen altın rezervlerinin yüzde 2’si Anadolu’da. Türkiye Madenciler Derneği ise altın madeni potansiyelimizi 6 bin 500 ton olarak tahmin ediyor. Bu en iyimser tahminle 300 milyar doların toprağın altında yattığı anlamına geliyor.
Peki bu zenginliğin ne kadarını ekonomiye kazandırabiliyoruz? Enerji Bakanlığı verilerine
Jerusalem Post gazetesi 2024’ün etkili 50 Yahudisini açıkladı.
Listenin ilk sırasında ABD’nin potansiyel başkanı Kamala Harris’in kocası var.
Başka kimler yok ki! İngiltere Başbakanının eşi, ABD Hazine ve Dışişleri Bakanları, Facebook,İnstagram ve Whatsapp’ın sahibi, Ukrayna ve Meksika Devlet Başkanları, dünyanın en büyük şirketlerinin sahipleri vs.
O listeye bakınca görüyorsunuz ki…
Dünya genelinde finans, medya ve siyasette ipleri elinde tutan kim varsa Yahudi!
Yani İsrail sadece İsrail değil.
Dünyaya hükmeden, insanlığın kanını emen küresel çetenin adeta koçbaşı. Ayrılmaz bir parçası.
O sebeple “8 milyonluk İsrail bize mi saldıracak” diyenler iyi düşünsün.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na göre belediye başkanları; yönettikleri yerleşim merkezlerinin sınırları içinde temizlikten, aydınlatmadan, su sistemlerinden, toplu taşımadan, esnaf denetiminden sorumlu, belediye teşkilatını yöneten kişidir.
Kanun bu kadar açık olmasına rağmen Türkiye’de 2019 yılından beri büyükşehir belediyelerinde farklı bir dinamik işliyor. Asli görevlerini niyeyse unutan, hatırlamak istemeyen belediye başkanları kamuoyunun gündeminde olan her konuda hükümetten rol kapmaya çalışıyor!
Bir belediye başkanından çok cumhurbaşkanı adaylığı için kişisel PR çalışması yürüten hırslı siyasi profil görüntüsü veren yerel yöneticilerimizin el atmadığı konu yok.
Hoş “Biz yaparız, biz hallederiz” diye öne çıktıkları meselelerinden birine bile çözüm üretmişlikleri yok ama sosyal medyada fırtına gibi estikleri de bir gerçek.
Hangi birini sayalım…
Adana’da pandemide kurduklarını iddia ettikleri sahra hastanesini mi?
EYT’lilerin sağlık sigortası primlerini
Yazının başlığındaki ifade bana ait değil.
Hangi CHP’li ile konuşsanız size sohbetin sonunda söyledikleri genelde bu oluyor.
Anketlerde önde çıkmasının, en yakın rakibine hatırı sayılır fark atmasının CHP elitleri için bir önemi yok. O sebeple kendisi ve medyadaki iyi adamları ne kadar aksini söylese de günün sonunda CHP ile yollarının ayrılması kaçınılmaz görünüyor.
Çünkü CHP’nin cumhurbaşkanı adayını anketler değil partinin yetkili kurulları belirleyecek. Orada da Yavaş’ın hiçbir ağırlığı, etkinliği yok.
Çünkü partinin an itibariyle iki sahibi var: Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel…
CHP’nin uzun yıllar sonra yerelde iktidar olduğu, anketlerde iktidar partisinin önünde göründüğü bir konjonktürde kimse cumhurbaşkanı adaylığını altın tepsi içinde mahalleye dışardan gelen Mansur Yavaş’a sunmaz. Sunmayacak da.
İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaret suçlamasıyla yargılandığı davada verilen “siyasi yasak” kararının onanması durumunda CHP’deki adaylık mücadelesi
Ne güzel söylemiş Mehmet Akif Ersoy…
Tarihi “tekerrür” diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Türkiye tarihten hiç ibret almayan, ders çıkaramayanların siyasette, medyada, STK’larda “muhalif” etiketiyle köşe başlarını tuttuğu bir ülke. Bunların demokrasi anlayışları tek cümlelik: “Tamam iktidarlar seçimle belirlensin ama Erdoğan kazanmasın!”
Zihniyetleri bu olduğu için gözleri her dönem sokakta. Sandıktan çıkamayacaklarını bildiklerinden hep bir dış müdahaleyle -mümkünse ABD- seçilmiş iktidarların devrilmesini bekliyorlar.
Şu sıralar yine bilindik ezberlerin peşinde ateşle oynuyorlar. Türkiye’de kasım ayında sokağın hareketleneceğini, dış faktörlerin de ekonomik ve siyasi kartlarla devreye gireceğini, iktidarın bu dalgaya direnemeyeceğini düşünüyorlar.
Sonrası için ne mi planlıyorlar? Hesaplarına göre önce bir “Teknokratlar Hükümeti” kurulacak. Sonra da 2025 yılının ortalarında seçime gidilecek. Son dönemde dozu
Henüz resmen değil ama fiilen CHP ile köprüleri attı Mansur Yavaş.
Küçük Narin’in Diyarbakır’da vahşice katledilmesi siyasette taşları yerinden oynatacak bu gelişmenin hak ettiği ilgiyi görmesini engelledi.
Oysa Yavaş’ın CHP’nin 7 Eylül’deki Tüzük Kurultayında kurduğu şu cümle üstü kapalı bir veda mesajıydı: “Ben de Ekrem Başkanım gibi hazır bir şekilde sizlere konuşma yapmak isterdim. Ama bana 1 saat önce telefonla bildirdiler. Maalesef biz de buradan fitne ateşine odun atmış oluyoruz!”
Bu subliminal veda mesajının öncesi de var.. Tarih 2 Eylül 2024.. Yavaş, yanına HÜDAPAR’ı da katarak DEM Parti’yi eleştiriyor: “Milli bayramlarımız kutlanıyor, ancak bu bayramları kutlamayan iki parti var. Bunlara mesafe konulması gerektiğini düşünüyorum.”
Türk siyasetinde DEM Parti’ye mesafe koymayan, tersine “Kent Uzlaşısı” diyerek birlikte yol yürüyen parti hangisi? Yavaş’ın son 10 yılda 3 kez Ankara adayı olduğu ve halen de siyaset yaptığı CHP…
Yani kendi partisine ültimatom veriyor.