Her zaman haklı çıkmak nasıl bir duygu?
Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyorum, bana hayatının ne kadar zor gittiğinden bahsediyordu. Sürekli aksilikler onu buluyor, ne kadar çabalasa da sonuçta yine hep birşeyler eksik geliyordu, stresi de azalmıyordu... Onu sakince dinledim. İtiraz edeceğim birşey yoktu zaten:) Haklıydı. Ne kadar çabalasa da sonunda yeni birşey daha çıkıyor ve çabalamaya devam etmek zorunda kalıyordu. Konuşması bittiğinde şunu söyledim:
"Haklısın. Çünkü sen "ne söylersen" sonunda haklı çıkacaksın."
Çekim Yasası ile ilgili en temel fakat uygulamaya geçirmekte en çok zorlanılan nokta: Çekim Yasası senin her dediğini emir olarak algılayıp gerçekleştirmek için harekete geçiyor. Senin cümlelerin sonuna "istemiyorum" diye eklemen, ya da o konulardan bahsederken "şikayet ediyor" durumunda olman birşeyi değiştirmiyor.
Sen "ne"ye bakıyor, "ne"yi konuşuyor, "ne"ye odaklanıyorsan onu hayatına daha çok davet ediyorsun. Evren de çok kibar bir davetli olduğu için davete katılıyor.
Sen "hayatım çok zor" dediğinde de haklı çıkacaksın eğer "hayatın zor olması" durumuna odaklanmaya devam ediyorsan; "herşey kolaylık ve rahatlıkla gerçekleşiyor" dediğinde de haklı
Hocam Gabriel Bernstein'in en sevdiğim sözlerinden biridir "Mutluluk tembel işi değildir".
Çünkü maalesef ilkel zihin sadece korumaya odaklı, mutlu olmaya değil.
Ama güzel haber; tıpkı bir bilgisayarı kullanmak istediğin şekilde programlayabileceğin gibi, zihnini de mutlu hissetmeye programlayabilirsin.
Nasıl mı?
1- Çocuklar gibi eğlen
Madde açık:) Çocuklar gibi eğlen!
Güzel bir müzik açıp kimseye aldırış etmeden söyle, dans et.
İçtiğin kahvenin sonuna kadar tadını çıkart.
Eleştiri artık bir virüs gibi. Bağışıklığın varsa, o sırada güçlüysen işletim sistemin yakalayıp etkisiz hale getiriyor, fakat eğer o an hazırlıklı değilsen, seni etkisi altına alıyor. Enerjini düşürüyor. Kendinden şüphe etmene sebep oluyor ve kesinlikle özgüvenine zarar veriyor.
Ve bu öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki; her yerde! Aile, ikili ilişki, iş yeri, sosyal medya...
-Paylaştığın resmin / paylaşımın altına gelen yorumlar
-"Senin iyiliğin için..." maskesi altında, senin cesaretli adımına gelen korku dolu tavsiyeler
-Spor programında pozisyon değerlendirir gibi "Böyle yapmasaydın" ya da "Böyle yapsaydın"lar
-O konuda hiçbir bilgisi, tecrübesi ya da birikimi olmadan, senin yaptıklarının 10'da 1'ini yapmadan; yaptıklarını yetersiz görenler
-Fiziksel / Duygusal olarak sana kendini yetersiz hissettiren cümleler
...........
10 yıldan uzun süredir kişisel gelişim hayatımın bir parçası. Ve bu yolculuğun öyle bir dönemi vardı ki, çamura saplanıp kalmış bir araba gibiydim; aynı yerde sayıyordum...
Öyle muhteşem bir düzenin parçasıyız ki, ne ararsak onu veriyor bize. Tıpkı telefon açmak gibi. Ayşe'ye ulaşmak için Ayşe'yi ararsın öyle değil mi? Burak'ı değil.
O bahsettiğim dönemde sürekli olarak "problemi arıyordum", "problemi bulmaya çalışıyordum", "problemin özelliklerini anlayıp sonra da bunu saatlerce konuşuyordum" :)
Sonuç: Evren de bana konuştuklarımı vermeye devam ediyordu. Bu ister "borç" olsun, ister "ilişkimin olmaması olsun", ister "beni anlamayan insanlar" olsun!
Farkındalıkla ilgili en büyük karmaşalardan biri bu; bizi sınırlandıran düşüncemizi, kendimize çizdiğimiz sınırı ya da hayatımızdaki tekrar eden döngüyü buluyoruz ki bu çok önemli bir parça, bulmacanın kilit noktalarından biri; ama bulmacanın kendisi değil! :) Önemli olan onu fark ettikten sonra artık seçim yapmak ve "Ben bu oyunu oynamayı bırakıyorum" demek!
Eğer bu dediğimi yapmazsan hayatını o bulmaca yaparsın. Kişisel gelişim diye görünen bu problemi bulma, onunla oynama oyunu hayatın olmaya başlar.
Peki ne
"Sevil ne güzel hep pozitifmişsin küçüklüğünden beri"
Bu cümleyi duyduktan sonra biraz düşündüm... Gerçekten öyle miydim?
Ben 11 yaşımdayken iflas yaşamış, herşeyimizi kaybedip Ankara'dan Denizli'ye taşınmıştık. Orta1'in yarısında sınıf, okul, şehir değiştirmiştim. 5.5 yıl Denizli'de yaşayıp, İstanbul'a İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği'ni kazanıp gelmiştim. Burslarla okumuş, üniversitenin son sınıfındayken çalışmış, mezun olduktan sonra hiç çalışmam dediğim alanda sigorta sektöründe çalışmaya başlamıştım. Yürümeyen ilişkiler, tam maddi olarak birşeyler düzene girdi derken yaşanan hayal kırıklıkları ve inişler çıkışlar...
Gerçekten hep pozitif miydim?
HAYIR!
Çok iyi hatırlıyorum... İçimde sanki 2 ayrı karakteri barındırıyormuş gibi hissediyordum. Haftanın 4 günü neşeli eğlenceliysem, 3 günü Dünyanın sonu gelmiş gibi bir ruh halindeydim. :) Fakat o zorlukların içerisindeyken de hep ne istediysem, neyi kafaya koyduysam, gerçekleşti, gerçekleştirdim! Neyim vardı bilmem ama bildiğim şey ASLA BAHANELERİMİN olmadığıydı.
-Ama maddi durumum yok,
-Ama fizik dersini anlamıyorum,
21 Mart Ekinoks, hoşgeldinnn! :)
Günler uzuyor, doğa cıvıl cıvıl renkleriyle baharı karşılamaya hazırlanıyor ve son günlerde kiminle konuşsam, bir bahar temizliğinden bahsediliyor :)
-Kışlıklar kalkıyor, yazlıklar hazırlanıyor.
-Evde bir detoks havası (Eski eşyalar atılıyor, dip bucak temizlik yapılıyor).
-Yaz için tatil planlarından konuşulup, gözler parlıyor. :)
Öğrencilik hayatım boyunca çok farklı öğretmenlerim oldu.
Bugün bunların içerisindeki 2 grup hakkında konuşmak istiyorum:
-Sınavlarda sadece sonuca bakıp puan verenler.
-Sonuç doğru olmasa bile gidiş yoluna puan verenler.
İlk grubun sınavında, sorulara alabileceğin not bellidir: Ya tam not, ya da sıfır! Soruyu çözersin, yazarsın çizersin hatta kağıt yetmez ek kağıt alırsın, bu arada, arada bir yerlerde basit bir çarpma işleminde hata yaparsın, sonuca ulaştığını düşünürsün fakat o işlem hatası yüzünden 0 alırsın:((( Onun sınavlarında artık hep aşırı derecede gergin ve streslisin. Ufacık bir hatanın dönüşü yok gibi hissedersin. Odağın 5 almaktan çok 5 alamamakta, ne hatalar yapıp da yine notunun kırılacağındadır. Ama işte klasik kendi kendini gerçekleştiren lanet iş başındadır, stresli olduğun için daha çok işlem hatası yaparsın.
“Kendini Sevmek”, hatta “Kendini Koşulsuz Sevmek”
Çok büyük ve derin hedefler olarak görülüyor öyle değil mi? Aslında haklısınız, biraz öyle. Sevmek zor olduğu için değil, kendimize karşı sert olduğumuz anlar fazla olduğu için;)
5 dakika önce kendini çok seviyorken, 5 dakika sonra kendine kızgın olma, kendini suçlama şansın var. O yüzden "mükemmeli" arama. Hedefini "Kendini Sevdiğin Anları Arttırmak" olarak koy.
“Kendine geri dönmeye”, “Kendine sevgi verdiğin anları çoğaltmaya" var mısın?
1. Adım: Kendine Sevgi Vermediğin Anları Fark Et ve Yapma
Sevgi zaten senin özün. Yani kaynağı sensin. Dışarıdan alınan, eklenen birşey değil. Hatta biliyorsun, sen içeride kendini sevmediğinde birileri sana ne kadar seni sevdiğini söylese de, “Amannn” diyorsun içten içe. O yüzden ilk adım; kendine nerelerde, ne yaparken sevgi vermiyorsun bunları fark et. Bu anları yapmayı ne kadar azaltırsan, o kadar çok kendine otomatik olarak sevgi vermeye başlayacaksın.
2. Adım: Kabine Dokun
Cidden, kalbine dokun:) Ellerinin kalbinin üzerine koy, ve gözlerini kapatıp derin nefesler al ve ver. Hadi okumayı bırak, sadece 30 saniyede bile değişimi fark edeceksin. Güzel, hissetmeye başlad