Sanılanın aksine, dünyanın çoğu ülkesinde “tapu” yok. Yani, arsanızın, arazinizin, evinizin, dairenizin tam anlamıyla sahibi olamıyorsunuz. Dolayısıyla, “mülkiyet hakları”nız ciddi biçimde kısıtlanmış oluyor. Öte yandan, tapu verilen birçok ülkede, tapu üzerinde kısıtlamalar var. Bizde, “tapu” sayesinde “mülkiyet hakları” çok iyi biçimde korunuyor; “tapuda devlet garantisi” var. Ancak, bizde bile, arsa veya arazinizin altına ve üstüne sahip değilsiniz. Yani, arazinizde petrol veya maden bulunursa, bu değerler devlete ait sayılıyor.
Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), arazinizde bulacağınız petrol sizin malınız sayılıyor. Buna ek olarak, birçok ülkede, tapular ve “mülkiyet hakları” bizde olduğu gibi devlet tarafından garanti edilmiyor. ABD, buna dahil ve tapular üzerinde devlet garantisi yok. Zaten, bu nedenle de, orada “tapu sigortası” çok gelişmiş vaziyette.
İngiltere gibi bazı ülkelerde de, tapuların bir bölümü, belli bir süreye bağlı
Türk ekonomisi giderek global ekonomiyle benzeşiyor. Daha ileri bir değerlendirme yaparsak, ekonomiler gruplar halinde, birlikte hareket etmek durumunda kalıyorlar. Türk ekonomisi de kaçınılmaz olarak, gelişmekte olan ekonomilerle birlikte hareket ediyor. Hatta, diğer gelişmekte olan ekonomileri izleyerek, birkaç gün içinde Türkiye’de neler olabileceğini görmek mümkün oluyor. Dünya ekonomisini yönlendirenler de işi gruplar halinde düşünmekle, basitçe yönlendirilen ve sonuç alıcı kârlar elde etme yöntemleri uygulayabiliyorlar. Sonuçta, Türk ekonomi yönetiminin almak zorunda kaldığı kararlar, “yapılması gereken”in dışına çıkmıyor.
Büyüme oranları bütün dünyada düşüyor. Türkiye’de de.
Enflasyon bütün dünyada yükseliyor. Türkiye’de de.
Küreselleşme ve büyüyen dış ticaret yüzünden ülkeler birbirlerinden enflasyon da ithal ediyorlar. Türkiye de.
Bütün dünyada, gıda, mal ve enerji fiyatları yükseliyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurul üyeliği de yapmış olan Prof.Dr. Kemal Çevik, Banka Hukuku isimli kitabında, bugünlerde satışa sunulacak olan Adabank hakkında bakınız özetle ne diyor:
“İmar Bankası’nın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildiği günlerde, Adabank’ın da TMSF’ye devri gündeme getirildi. Adabank’ta sermaye yeterlilik rasyosu düzgündü ve çifte kayıt yoktu. Bu nedenle, benimle birlikte bir kurul üyesinin de karşı çıkmasıyla, Adabank canlı banka olarak kaldı. Siyasi iktidar, bu tarafsız davranışımı hâkim ortaklar lehine bir işlem olarak göstererek, görevi kötüye kullandığım iddiasıyla soruşturma açtırdı.
İki buçuk yıl süren dava sonucunda, savcılığın da talebiyle mahkeme beraat kararı verdi. Hâkim ortaklarla telefon konuşması yaptığım iddia edilerek, karar temyiz edildiyse de, böyle bir konuşmanın yapılmadığı ispat edildi. Kurulda alınacak kararlar için, bu mahkeme süreci Demokles’in kılıcı gibi üzerimde tutuldu. Haklılığımı bildiğim için, istifa
Önceki haftaki “Gümrük Birliği” konulu yazılarıma, başta Ankara Ticaret Odası olmak üzere çeşitli itirazlar geldi. Bu itirazları kısaca gözden geçirmek istiyorum:
Türk tekstil sektörü Gümrük Birliği (G.) yüzünden krize girmiştir. (Bu doğru değil. Tekstil krizi, ülkemizde ve gelişmekte olan ülkelerde tekstil fabrikalarına gereksiz ve talebin üzerinde yatırım yapılması nedeniyle doğdu. 2005 yılından sonra, tekstil kotalarının kaldırılmasını GB değil, Dünya Ticaret Örgütü istedi.
Tekstilde kalite ve farklılık, hâlâ iyi kâr getirmektedir. GB’nin yaptığı gümrük indirimleri, gümrüksüz ithal anlamında değildir. Kaldı ki, artık dış satımda gümrük vergisinden çok daha önemli kısıtlama ve teşvikler vardır. Üstelik, tekstilde her yıl ticaret açığı değil, fazlası bulunuyor.)
Enerji ithalatı dışarıda tutulursa, GB’nin o denli yararımıza olmadığı anlaşılır. (Doğru değil. Enerji ithalatı, tamamen dışarıda bırakılsa da, Avrupa Birliği (AB) ile yaptığımız dış ticaret, diğer
Derviş geri dönebilir mi?
Kemal Derviş’in yeniden işbaşına getirilmesi için İstanbul’da hummalı bir çalışma yürütülüyor. Sevgili Hıncal Uluç 6 Kasım 2002 günlü yazısında Derviş’in misyonunu değerlendirirken, “...AKP’nin, Derviş’in inkâr edilmez katkılarıyla, Anayasa’yı değiştirecek bir güçle Meclis’e egemen olması...” derken neyi kastetmişti? Ecevit, “Derviş, en büyük hatamdır” lafını acaba neden söyledi?
20 YTL’lik banknotlara ne oldu?
Kalıbını yabancıların yaptığı, 20.000.000 Türk Lirası ve 20 Yeni Türk Lirası’nın ön yüzünde yer alan haritada Güneydoğu Bölgesi Türkiye’nin dışında gösteriliyor. Bu skandalı ortaya çıkardığımda, o zamanki Merkez Bankası Başkanı, “Bu konu, üzerinde durulacak bir durum değil” demişti. Bir diğer eski banka yöneticisi, “Yaman Bey paraya yeni mi bakmış?” dedi ve olay unutuldu. Bir ülkenin parasında, yabancı kaynakların hep gündemde tutmaya çalıştığı, “ülkeyi
Merkez Bankası Brifingi
Hükümete verdiği brifingde, Merkez Bankası Başkanı, Merkez Bankası faiz indirimi uygulasa da, piyasa faizinin düşmeyeceğini iddia etmiş. Oysa, bu doğru değil. Çünkü, Merkez Bankası ilan ettiği faiz üzerinden bankaların bütün parasını açık piyasa işlemleriyle geri çekiyor. Dolayısıyla, Merkez Bankası’na yatırmak varken, hiçbir banka, hiç kimseye daha düşük faizle kredi veremiyor. Sonuçta, Merkez Bankası faiz düşürdüğü oranda, genel faiz seviyesi de düşüyor. Tabii, döviz kredileri yurtdışından sağlanan döviz kredilerinin maliyetine göre veriliyor.
Mustafa Yılmaz
Önceki hafta Türkiye’nin en renkli borsacısı Mustafa Yılmaz’ı kaybettik. Mustafa, zaman zaman Sakıp Sabancı’yı taklit eder biçimde konuşurdu. Benim borsa başkanlığım sırasında, hemen her hafta bir cin teklifle gelir, tüm borsacıları yönlendirir, tüm borsa üyelerinin imzaladığı deklarasyonlar yayımlardı. Borsanın büyümesi için elinden gelen her şeyi yaptı. At biner; iyi silah kullanırdı.
Sağlık Bakanlığı, AKP iktidarının ilk döneminde birçok olumlu iş yaptı ve yeniliğe imza attı. AKP’nin ikinci dönem seçimi kazanmasında da Sağlık Bakanlığı’nda elde edilen başarıların büyük payı var.
Ancak, bakanlık, ikinci dönemde, ayağı yere basmayan ve iyi anlaşılamayan işler yapıyor. Örneğin, herkesin acil durumlarda ücretsiz ve diğer sağlık hizmetlerinde düşük katkı paylarıyla sağlık hizmetinden yararlandırılması gibi, hiçbir ülkede başarılamamış ve sağlık sistemlerini iflas ettirmiş bir uygulama başlatıldı. Bugünlerde alınan kararlarla da özel polikliniklerin tamamen kapanması, çalıştıracak doktor bulamamaları ve sonuçta sağlık hizmetinin kalitesinin düşmesi gibi sonuçlara neden olacak uygulamalar başlatılıyor.
Özel tıp hizmetleri veren kuruluşlar, yeni yönetmelik değişikliklerine direnme eğilimindeler. Bunların yüzde 71’i hukuki yollardan haklarını aramaya başladılar; yüzde 12’si ise, sözleşmeli hasta kabulünü kademeli olarak durduruyorlar. Özel tıp kurumları, hükümet taraftarlarına
Yıllardır beklenen sosyal güvenlik reformu istenilen biçimde olmasa da yürürlüğe girdi. Bu yasanın Meclis’ten geçmesi, IMF anlaşmasının devamı için şart koşulmuştu. Sokaklara dökülen binlerce işçinin tüm çabası boşa gitti. Avrupa Birliği de yasadan memnun. Siyasi çalkantıların olduğu bu dönemde, yabancı güçleri yanına alma adına hükümetin yaptığı bu manevra doğruydu.
Yasanın getirdiği yeniliklerin bazıları kısaca şöyle:
Emekli aylıkları, aralık ayında açıklanan TÜFE üzerine, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 30’una + 1 eklenmesiyle bulunacak.
Sigortalıya, iş kazası, hastalık ve emzirme nedeniyle iş göremediği süre için, iş göremezlik ödeneği verilecek.
İlk kez yasa kapsamında sigortalı olacak devlet memuru ve Bağ-Kur’lularda, kadınların 58, erkeklerin 60 yaşını doldurma ve 9000 gün prim ödeme şartıyla emeklilik aylığı bağlanacak.(Yalnız, bu yaş seviyeleri, 2036 yılından itibaren tedrici biçimde artıyor ve 2048’de kadın ve erkek eşitleniyor.)
SSK kapsamındakilerde,