Merkez Bankası yönetimi ekonomik durumu açık seçik bir dille açıkladı. Enflasyon konusundaki başarısızlığı, bir kılıf hazırlamadan kabul etti. Yönetimin medya karşısına hep birlikte çıkıp hesap vermeye çalışması bile güzeldi. Bu açıklama yönteminin yerleşmiş olması, bize gurur veriyor.
Ama sonuç olarak, enflasyon konusunda tam bir başarı kazanılamadı. Merkez Bankası, bu durumun kendi hatalarından kaynaklanmadığını söylüyor. Gıda maddeleri fiyatlarından petrol fiyatlarına, dünya ekonomik durumundan siyasi gelişmelere, kur artışından yabancı yatırımlara kadar bin çeşit mazeret var. Durum, bu açılardan izah edildiğinde, Merkez Bankası haklı gibi görünüyor. Ancak...
Bizim Merkez yan gelip yatıyor
Şimdiye kadar çok defalar izah etmeye çalıştım:
a) Enflasyon, Merkez Bankası’nın tek başına başa çıkabileceği bir canavar değildir. Bu açıdan bakıldığında da Merkez Bankası’nın enflasyon için bir hedef koyması akla ziyandır.
b) Türk ekonomisi, artık ekonomi birimlerinin yön verebileceği durumdan çıkmıştır. Yabancı
Dünkü yazımda, Gümrük Birliği’nin faydalarını anlatmaya çalışmıştım. Bugün, bu konuda verilere dayalı bilgi veriyorum:
Gümrük Birliği’ne gireli 12 yıl oldu. Bu 12 yıl içinde, AB ülkeleriyle yaptığımız dış ticarette “açık pozisyon” gittikçe düştü. AB ülkelerine yaptığımız ihracatın, ithalatı karşılama oranı, yüzde 51.4’ten yüzde 89.2’ye yükseldi. Bu trend sürerse, önümüzdeki 4-5 yıl içinde, AB’ye yaptığımız ihracat, yaptığımız ithalatın üzerine çıkacak.
Gümrük Birliği’ne girildikten sonraki yıllarda, toplam (AB’ye yapılanlar dahil) ihracatın ithalatı karşılama oranı, her yıl AB’nin oranının altında kaldı. Yani, verilerle de doğrulanarak, Gümrük Birliği’nin kesinlikle Türkiye’nin lehine olduğu anlaşılıyor.
Otomotiv ve dayanıklı tüketim mallarındaki ticaret açığı, 2006 yılından beri yok oldu. Bu ticarette artık, ihracatımız, ithalatımızdan fazla. Dış ticaretimizde, ihracatımızın ithalatımızdan fazla olduğu bazı sektörleri şöyle
Bugünlerde, Gümrük Birliği ile ilgili tartışmalar yine gündemde. Değerlendirmeler, genellikle ya günlük çıkarlar gözetilerek yapılıyor ya da sonuçlar tam olarak bilinmeden, sırf eleştiri olsun diye, yapılana karşı çıkılıyor.
Gümrük Birliği’ne giriş, Avrupa Birliği’ne giriş için atılmış olan en somut adım oldu. Ama, Gümrük Birliği Anlaşması’nın ardından, bu konuda hiçbir geliştirici girişim yapılamadı. Öyle ki, Avrupa Birliği’ne girmemiz için yapılan “resmi başvuru” bile istenilen sonucu vermedi. Halen, dişe dokunur hiçbir konuda müzakereler sürdürülemiyor. Sanki, müzakereler dondurulmuş gibi. Müzakerelere devam edilse bile, sonu belli olmayan süreç 12-15 yıl sürecek.
Gümrük Birliği’ne girilmesi, Tansu Çiller zamanında başarılmıştı. Şimdi bunun ne demek olduğunu bile bilmeyenler, uzun ve sonu belirsiz “Avrupa Birliği” sürecini iç politikaya alet etmeye yolunu seçtiler. AKP kapatılırsa, Avrupa Birliği müzakerelerinin dondurulacağını
Sabah-atv ihalesini kazanan Çalık grubu, 1.1 milyar dolar+KDV=Yaklaşık 1 milyar 250 milyon dolar tutarındaki ödemeyi yaparken, bunun 750 milyon dolarlık bölümünü devlet bankaları Halk Bankası ve Vakıflar Bankası’ndan; 125 milyon dolarını Katar Emiri’nden aldı. Bu durumda, 375 milyon doları da kendi kaynaklarından koymuş olması gerekiyor.
Şimdi, tarafların durumuna bakalım:
a) Devlet bankaları hata yaptılar. Kredide büyük bir vade uyuşmazlığı (maturity mismatch) var. Yani, Halkbank ve Vakıflar Bankası’nın kendileri, 3 yıl ödemesiz 10 yıl vadeli kredi bulamazlarken, bu vadeyle kredi verdiler. Ayrıca, kredide bir faiz uyuşmazlığı da (interest rate mismatch) var. Bu vadeyle bulunabilecek kredinin bugünkü şartlardaki faizi, her halükârda, Libor+4.85’i geçer.
Halk Bankası’nın şimdiye kadar verdiği en yüksek kredi tutarı 125 milyon dolar iken, kredi verilir verilmez notu düşürülen Çalık’a 375 milyon dolar kredi verilebildi. Sadece, düşen not nedeniyle bile, kredinin geri ödenememe riski şimdiden belirdi. “Değer araştırması”nı
Sabah-atv ihalesini kazanan Çalık grubu, 1.1 milyar dolar+KDV tutarındaki ödemeyi yaparken, bunun 750 milyon dolarlık bölümünü devlet bankaları Halk Bankası ve Vakıflar Bankası’ndan aldı. Ancak, kredi verilmesinde anlaşılmaz noktalar var. Kredi şartlarında şeffaflık yok; kredi verilmesinde hatalar var. Kredi alındığı günün ertesi günü, uluslararası değerlendirme kuruluşu Fitch, Çalık Holding’in döviz ve YTL notunu düşürerek, durumunun kötüleştiğini belirledi. Sabah gazetesinin tirajı düşmeye başladı. Bu durum da kredinin geri ödenmesini güçleştiriyor.
Çalık grubunun uluslararası bankalardan ve Türk özel bankalarından kredi bulamadığı anlaşılıyor. Böyle bir kredi müşterisine, kamu bankaları hangi teknik verilerle kredi verebildi? Krediler geri ödenemezse, Sabah-atv’nin kendisi ve kredilerin zararı kamu bankalarına, yani, devlete geri dönecek.
Krediyle ilgili teknik sorunları aşağıdaki bölümlerde inceleyebiliriz:
a) Kredide büyük bir vade uyuşmazlığı (maturity mismatch) vardır. Yani, Halkbank ve
Sabah-atv ihalesini kazanan Çalık grubu, 1.1 milyar dolar+KDV tutarındaki ödemeyi buldu. Buldu, ama asıl sorun şimdi başlıyor.
Çünkü;
a) Para bulunmasına siyasi etkiler karıştı. Dış ortağın bulunmasında, siyasilerin temasları etkili oldu. Krediler, devlet bankalarından alındı. Bu haliyle, işlemin “Yüce Divan”a götürülme olasılığı bulunuyor. Yapılan işlemde, “cahil cesareti” görüntüsü var.
Satın almada, Gülen cemaatinin “etkili ve yetkili olduğu” az çok belli. Çalık grubu ihaleye tek katılımcı olarak katılmıştı.
Bu normal gibi görünse de, diğer katılımcıların ihaleye katılmaktan vazgeçirildikleri biliniyor. Üstelik, Başbakan’ın damadının kardeşi, Sabah-atv’nin yönetiminde, ikinci adam.
b) TMSF, henüz kendini kurtaramadı. Katarlı ortağın para kaynağı tam olarak araştırılmadı. Ödemeden sonra, ortağın adı bile değiştirildi. Katarlı ortağın parasının, “Independent Sovereign Funds” denilen, denetlenemeyen fonlardan gelmiş olma olasılığı çok yüksek.
Bu fonlardaki,
Doğru yanlış demeden, kişilere yapılan saldırıları engelleme konusunda medyamız oldukça yol aldı. Artık, kesin delil olmadıkça, kişilere açık saldırı yapılmıyor. Ancak, spor yazarları için bu prensip uygulanmıyor. Spor yazarları, o hafta yenilen bir takımın yönetici ve oyuncuları için her türlü iftirayı atmayı, yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu aldatmayı kendilerinin hakkı zannediyorlar.
Zaten, bu yazarların çoğu da muhalif guruplar tarafından besleniyor. İşin en acıklı tarafı, diğer köşe yazarlarının bu tip yazıları medya yöneticileri tarafından okunup engellenirken, spor yazarlarının neredeyse her istedikleri şeyi yazmaları, kişilik haklarına saldırmaları sanki serbest.
Başkanlara ‘bel altı’ eleştiri var
Geçen hafta sonu, Sabah’ta Ecevit Kılıç diye biri, “Başarılı Babanın Başarısız Oğlu” başlıklı, Yıldırım Demirören’i hedef alan bir yazı yazdı. Yazı, terbiye sınırlarını aşıyor. Yazıda, mafyadan, Demirören’in Amerika’da bitirdiği okula kadar her konuda mesnetsiz, ispatsız ve gerçek dışı saldırı var. Yine, Referans’ta Aziz
Borsalar ve teşkilatlanmış diğer piyasaların kuruluş esasları, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenmiş. Bu maddede, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası gibi tüzel kişiliği haiz borsaların, Bakanlar Kurulu kararıyla kurulacağı belirtiliyor.
Yine, aynı maddede: “Kurul, sermaye piyasası araçlarının alım ve satımının yapıldığı diğer teşkilatlanmış piyasaların kuruluşuna ve bunların güven, açıklık ve kararlılıkla faaliyet göstermesinin sağlanmasına ilişkin düzenlemeler yapmaya yetkilidir” deniliyor.
Yasanın bu düzenlemesinden şunları anlıyoruz:
Borsalar dışında, herkesin “teşkilatlanmış piyasa” adı altında bir sistem oluşturma olanağı vardır. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), isterse, oluşumdan önce veya sonra bu piyasalarla ilgili düzenleme yapabilir.
“Teşkilatlanmış piyasalar”dan başka, “teşkilatlanmamış piyasalar”dan da bahsedilebilir. (Bunlar arasında, Tahtakale piyasası, oto alım satım piyasaları, antika-mal-resim vs. müzayedeleri, özelleştirme ihaleleri, TMSF’nin açık artırmayla yaptığı satışlar, hepsiburada.com. gibi internet