Dış politikada hassas ayar

2 Aralık 2017



“50 yıldan fazladır üye olduğumuz NATO’dan ayrılmayız! Bu kadar açık!”
“Rusya’dan aldığımız S-400 füzeleri bir seçim değil, mecburiyet.”
Başbakan Binali Yıldırım’ın sarf ettiği bu iki cümle, hafta başında yaptığı İngiltere ziyaretinin özeti mahiyetinde. Başbakan bu mesajları önce Londra’da bulunan en önemli düşünce kuruluşlarından Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’ndeki (IISS) konuşmasında verdi. Sonra da dönüş yolunda bizlere verdiği röportajda tekrarladı.
İşte bu iki cümle, Ankara’nın şu anki stratejik okumasının bire bir yansıması.
Gezinin hedefleri

Yazının Devamı

Müttefikliğimizin önünde 3 engel var

29 Kasım 2017

ABD ile Türkiye ilişkilerinin nazik bir dönemden geçtiğini belirten Başbakan Yıldırım, iki ülkenin geçmişte olduğu gibi müttefik olarak devam etmesi için önünde DEAŞ’le mücadele, Gülen’in iadesi ve vize krizine bağlı davalar konusunda yaşanılan anlaşmazlıklar olduğunu söyledi...



İngiltere Başbakanı Theresa May’in daveti üzerine Londra’yı ziyaret eden Başbakan Binali Yıldırım, dönüş yolunda sorularımızı yanıtladı. Dışişleri Bakanı Boris Johnson’la ve İngiliz iş dünyasının temsilcileri ile bir araya gelen Başbakan Yıldırım, batı dünyasına yönelik olumlu mesajlar verdi. Başbakan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

S 400 KONUSU (IISS düşünce kuruluşunda, S 400’lerle ilgili soruya ‘Tercih değil, mecburiyet’ yanıtı): Bize gereken katkıyı, desteği sağlasalardı, gerekli işbirliğini yapsalardı biz niye gidelim başka bir şey alalım. En önce onlarla oturduk. Ben hatırlıyorum, Hollande ile Cumhurbaşkanımız kaç defa görüştü bu meseleyi. Obama ile kaç defa görüştü. Biz elimizden gelen bütün çabayı gösterdik. NATO’nun bize karşı saldırılarda ne kadar ilgisiz kaldığını hep beraber gördük. Kilis’e roketler, füzeler düşüyor, 29 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hiç oralı oldukları

Yazının Devamı

İşte o çözüm!

25 Kasım 2017

"Son gülen iyi gülermiş” derler ama Suriye savaşının son güleni şimdiden belli oldu. Hiç kuşkusuz, Putin. Soçi Zirvesi, şüpheniz olmasın, tarihe bu savaşın sonunun simgesi olarak geçecek. Putin de “Suriye’yi kurtaran kahraman”. Zirveden 1 gün önce Esad’ın Moskova’ya gidip Putin’e babasının kollarında şefkat arayan küçük bir erkek çocuğu gibi sarıldığı kare ise, Rusya’nın zaferinin resmi olarak hafızalara kazınacak.

Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin DEAŞ-sonrası Suriye’yi konuştuğu Soçi Zirvesi’ni dünya basını ise 1945’te yapılan Yalta Konferansı’na benzetti. Yani o dönem Sovyet Rusya, İngiltere ve ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeninin temellerini attığı o meşhur zirveye. Madem önümüzdeki dönemin temeli de Soçi’de atıldı, o halde bizi bekleyen büyük soruna bakmanın
tam zamanı.

YPG bariyeri

Soçi’de ortaya çıkan asıl uzlaşmazlık, Suriye’de PKK bağlantılı PYD/YPG’nin akıbeti oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem üçlü basın açıklamasında, hem de Soçi dönüşünde en çok YPG’ye karşı taviz verilmeyeceğini vurguladı. Putin ise malum, bu örgütün çözüm sürecine dahil edilmesini savunuyor. Diğer yandan da kuzeybatı Suriye’deki Afrin’de bu örgütü açıktan destekliyor. ABD deseniz,

Yazının Devamı

Esad denklemde mi?

22 Kasım 2017

Uzun süredir hem ABD hem Rusya ile ilişkimizi zedeleyen asıl mesele, kuzey Suriye’deki PKK bağlantılı PYD/YPG varlığı. Bugün Soçi’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İranlı ve Rus muadilleriyle görüştüğü asıl konu da zaten bu.

Peki, tüm bu aktörler için PYD ne anlama geliyor ve ne kadar önemli?

Bugün PYD/YPG, ABD’nin Suriye’deki gözü kulağı. Onları hem DEAŞ’a karşı kendi ordusu gibi kullanıyor. Hem de ülkedeki petrol kaynaklarının kontrolünü PYD üzerinden ele geçiriyor. Böylelikle Esad üzerinde de daha çok söz sahibi oluyor.

Esad’ın derdi

Esad ise tabii ki bu hesabın farkında. O da Suriye’de kendi egemenliğini tekrar sağlamanın, yani Kürt özerkliğini engellemenin ve petrol kaynaklarını tekeline almanın derdinde. Geçtiğimiz temmuzda Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de PYD ile vardığı anlaşma da buna işaret ediyor. Buna göre, buradan çıkan petrol gelirinin yüzde 65’ini Şam rejimi, yüzde 15’ini PYD, geri kalanını da Arap aşiretleri alacak. Dolayısıyla, Esad petrolü Kürtlere kaptırmayıp, aynı Irak’ta Bağdat ile Erbil arasındaki gibi bir anlaşmaya varmanın peşinde. Ve bunu ABD’yi denklem dışında bırakarak yapmaya çalışıyor.

Bu yüzden geçen hafta gündeme bomba gibi düşen DEAŞ’la YPG’nin yaptığı

Yazının Devamı

Kirli pazarlık

18 Kasım 2017

Geçtiğimiz hafta, Rakka’da DEAŞ’la yapılan pazarlık haberi gündeme bomba gibi düştü. İngiliz televizyonu BBC, DEAŞ’ın PKK bağlantılı YPG ile anlaşması sonucunda 250 DEAŞ’lının Rakka’dan tahliye edildiğini duyurdu. ABD de operasyonu havadan takip etmiş.
Her ne kadar bu haber tozu dumana katsa da, hiç de yeni değil. Mayıs ayında bu pazarlık zaten basına yansımıştı. BBC’nin haberinde yeni olan ve asıl kıyameti koparan ise, tahliye edilen DEAŞ’lı sayısının çok daha fazla olması: Aileleriyle birlikte 4000 kişi -ki ne kadarının terörist olduğunu kestirmek imkânsız.
*
Mayısta çıkan haberi ABD’nin DEAŞ’la Mücadele Temsilcisi Brett McGurk yalanlamasa da, “DEAŞ’lıların hepsini öldüreceğiz” mealinde bir açıklama yapmıştı. Bugün ise Pentagon “Anlaşmaya saygı duyuyoruz” diyor.
Sadece bu da değil. Eylül başında Lübnan ordusunun, Suriye’de ölen askerlerinin cenazelerine karşılık yüzlerce DEAŞ’lıyı serbest bırakmak üzere örgütle anlaştığı ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine ABD savaş jetleri, DEAŞ konvoyunu vurmuştu.
Peki ne oldu da daha önce DEAŞ’lıların serbest bırakılmasına resmi olarak karşı çıkan ABD, bugün buna alenen olur veriyor? Değişen ne?
ABD’nin değişen stratejisi

Yazının Devamı

Mardin ruhu

15 Kasım 2017



Bir diyar hayal edin. Kimse kimseye “Sen hangi dindensin?” diye sormuyor. Başkalarının hangi ırktan olduğuyla ilgilenmiyor. Farklı dinler, mezhepler, ırklar o kadar iç içe geçmiş ki hep birlikte eriyip, ortaya sonsuz renkli bir ahenk çıkarıyor.
İçinde bulunduğumuz coğrafyayı düşününce biliyorum bu imkânsız gibi geliyor. Zira bugün bölgemizde bırakın farklı ırkları ve dinleri, mezhepler bile kendi içinde çatışıyor.
Ama böyle bir coğrafyada öyle bir yer var ki sanki tek başına dimdik ayakta, tüm bunlara meydan okuyor.
Orası, Mardin.
İnanç özgürlüğü

Yazının Devamı

Katliam

11 Kasım 2017

Geçtiğimiz hafta sahipli iki köpek, yaşadıkları evin bahçesinde katledildi. Bahçeye özellikle atılan zehirli tavukları yedikten sadece 10 dakika sonra can çekişerek öldüler. Sahipleri tanınan televizyon sunucusu Tanem Sivar Dirvana olduğu için, bu cinayet haberi bir anda dalga dalga yayıldı.

Artık sorma vakti: Biz ne zamandan beri hayvanlarımızın katliamına göz yumuyor ve hatta bunu yapanları cezalandırmayarak cesaretlendiriyoruz?

Osmanlı İmparatorluğu koskoca coğrafyaları yönetip dünya liderliğine oynarken, bir yandan da sokak hayvanlarını yaşatmanın derdindeydi. Bunun için özel bir meslek icat etmişti: Mancacılık.

Mancacılar, sokaklarda hayvanlar için yiyecek satan devlet memurlarıydı. İnsanlar ya onlardan aldıkları yiyecekleri hayvanlara veriyordu. Ya da mancacı, onların verdikleri parayla sokak hayvanlarını düzenli olarak besliyordu. Bununla birlikte zabıta memurları da hayvanlara fazla yük yüklenmesini engellemekten mesuldü.

Zaten Osmanlı’yı dünya üzerinde sokak sokak büyüten de herhalde önce kendi sokaklarındaki canlara sahip çıkmasıydı.

Osmanlı’da mancacı

Halk ise devletten daha da duyarlıydı. 1826’da bir İngiliz turistin Galata’da köpek saldırısından kaçarken ölmesi üzerine,

Yazının Devamı

İstifa mı, suikast mı?

8 Kasım 2017

Lübnan Başbakanı Hariri’nin istifası dünyanın gündemine bomba gibi düştü. Zira bu istifada tuhaf olan bir şeyler var! Her şeyden önce Başbakan istifasını canlı yayında açıkladı. Hem de can güvenliğinden endişe ettiğini söyleyerek. Dahası, bunu kendi ülkesinde değil, gidip Suudi Arabistan’da yaptı. Yönettiği ülkenin Lübnan olması ise tüm bunları daha da ilginç yapıyor. Çünkü Lübnan hapşırdığında tüm Ortadoğu’nun nezle olduğunu herkes biliyor.
Şimdi akıllar karışık: Hariri Suudilerin baskısı altında mı istifa etti? Yoksa Beyrut’ta bir suikasttan canını zor kurtarıp Riyad’a mı sığındı?
İran-Suudi rekabeti
Arka plana bakınca, Suudi Arabistan’ın (SA) Hariri’yi buna zorladığı anlaşılıyor. Sebebi ise basit: SA-İran rekabeti. İran bugün bölgede hiç olmadığı kadar etkili. Suudi Arabistan da hazır arkasına ABD Başkanı Trump’ın güçlü ve açıktan desteğini almışken, İran’ı bir an önce alt etmeyi hedefliyor. Bunu da öncelikle Şii-Sünni çatışmasının kalesi olan Lübnan’da yapması gerektiğini biliyor.
*
Hariri mezhep çatışmasının paramparça ettiği Lübnan’da bugüne kadar Sünni kanadın bayraktarlığını yapageldi. Ancak diğer yandan İran’ın Lübnan’daki piyonu olan Hizbullah’a karşı yeterince

Yazının Devamı