Tavsiye ettiğim lokantalara giden bazı okurlar memnun kalmıyor. Ben de Canım Ciğerim’de aynı şeyi yaşadım
Gurmelik’in çok ciddi bir mahsuru var. TV’deki gurme programlarını ele alın. Bazı lokantalar meşhur ediliyor. Ne güzel. Hakları. Pek çoğu alın teri, olağanüstü çaba ile o noktaya gelmiş. Maddi imkanları kısıtlı. Gazeteye reklam veremez, PR ajansı tutamazlar. Eğer keşfedilirlerse bir anlamda hak yerini bulmuş oluyor.
Müşteri memnun, lokantacı memnun, herkes mutlu, ülke mutfağı kazanıyor.
AMA bir sorun var. Bu sorunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bir şekilde herhangi bir gurmenin ziyareti ile meşhur olmuş lokantaların üçte ikisi onu tavsiye eden kişinin yüzünü kara çıkarmıyor. Bazen daha da iyisini yapmak için çaba harcıyorlar.
Kendi adıma konuşayım. Tavsiye ettiğim yerlere gidip çok memnun kalan okuyucu ve izleyicilerden haftada ortalama 10 mesaj alıyorum. Bu mesajlar bana tarifi zor bir haz veriyor. Çalışma şevkimi artırıyor, hayatıma anlam katıyor. Hem bunları yazan okuyucular hem de benim yüzümü kara çıkarmayan lokantacılara sağlık ve mutluluk diliyorum. Her zaman mektuplara cevap veremesem bile benim için özel anlamı oluyor bu mesajların.
Çok ama çok nadiren tavsiye ettiğim bir yeri beğenmeyip bana sövüp sayan biri de çıkıyor. Ama kızsam bile bunu da anlayışla karşılıyorum. Biliyorum ki bazı lokantalar biraz para yüzü görünce işi reklama çevirip bozuluyorlar. Fiyatlar kuzeye, kalite güneye gidiyor.
TV çekimi için habersiz gitmek sonuç vermiyor
Benim daha önce yüksek puan verdiğim bir lokantaya tekrar gidip puan düşürmüşlüğüm var.
Gazete için oluyor ama çekimde zor çünkü önceden haber vermek gerekiyor. Adam hazırlık yapacak ve eksikleri görmeyeceğim. Aptal gibi başkasının hak etmediği reklamı yapacağım.
“Habersiz gidemez misin arkadaş?” diye sorma. Denedik. Hep sıfır çektik. Tüm günü ziyan ettik, biri Kadıköy’deki ünlü bir lokanta dahil herkesten koca bir hayır cevabı aldık.
Bu yüzden karar verdim. Bundan sonra, web sitemde ve iki haftada bir üyelere giden bültende olumlu ve olumsuz eleştirilen lokantalar, okuyucuların adları ile yayınlanacak.
Lokantacıların da bunu görüp kendilerine çekidüzen vermesini bekliyorum.
Sizlerden ricam sitem vasıtasıyla bana yazıp tavsiye ettiğim lokantalar konusundaki olumlu ve olumsuz izlenimlerinizi bildirmeniz.
Ad kullanmak önemli çünkü herhangi bir lokantacının arkadaşlarına övgü dolu şeyler yazdırması ve rakibini kötületme tehlikesi hep var. Gerçek adların kullanılması bu tehlikeyi ortadan kaldırmaz ama hileyi zorlaştırır.
Bendeniz de hem yazar hem okuyucuyum.
Şimdi Hürriyet gazetesinin “En İyi 10” listelerine adını verenler ve bunu hazırlayanlara sesleniyorum.
Asmalımescit’teki Canım Ciğerim’de ciğer şiş yedikten sonra aklıma geldi bu yakarış.
Ben de okuyucularım gibi gireyim lafa.
Böyle bir listeye ve oylamaya itirazım yok. Faydası zararından fazla. Orada adlarını gördüğüm uzmanlara ise hiç itirazım yok. Ben bu tip anketlere katılmıyorum ama katılanlar kamu yararına iyi bir iş yapıyor. Bu uzmanlardan bazılarını tanıyor, bazıları hakkında kulaktan dolma bilgiler ediniyorum. İyi niyetlerinden, dürüstlüklerinden, bilgilerinden şüphem yok.
Ciğer dolaba girmiş, suyu kaçmış, fazla pişip kararmış
Eminim ki Canım Ciğerim’de çok iyi ciğer yemişlerdir zamanında. Taze, dolaba girmemiş ciğer. Pamuk gibi damakta dağılan gerçek kuzu ciğeri. İçi sulu. Yanmamış. Yanında da mis gibi bir lavaş. Oh...
Ben de lokantanın onunden geçerken onların adını gördüm, güvendim. “İstanbul’daki bir numara ciğerci”yi bir deneyelim dedim.
Ama köprünün altından çok sular akmış...
Ciğer kesinlikle dolaba girmiş. Suyu kaçmış.
Belki bu yüzden fazla pişiriliyor. Yanmış diyemem ama fazla pişmiş ve kararmış.
Nerede Adana’da ve Urfa’da yediğim ciğerler, nerede bu?
Kuzu değil koyun ciğeri. Bu da kesin gibi.
Bir de sıcaklık sorunu var. 12 şiş birden geliyor. Yemek yeme makinesi miyiz biz birader? İlk üçünü yerken diğerleri soğuyor. Niye iki partide gelmiyor?
Lavaş da bayat. Ama bu benim şansım. Lokantadan çıkarken yenisi ve tazesinin geldiğini gördüm.
Güzel taraflar yok mu? Var. Nanesini, maydanozunu ve soğanını bol getiriyorlar. Ezmeyi de. Hepsi taze malzeme. Tuz, kimyon ve kırmızıbiber önünüzde duruyor. Ciğerle birlikte mangalda pişmiş domates ve biber geliyor. Bence bunlar ciğerden daha lezzetli.
Ciğer dolaba girmiş dedim. Aslında hiç girmeyip taze taze tüketilmeli Adana ve Urfa’da gördüğüm gibi. Ama dondurulmuş, iyi ayıklanmamış ciğer de gördüm. Canım Ciğerim belli bir standardı tutturmuş.
Herhalde işlerini büyütüp bir vasat bir çizgi tutturmuşlar. Kötü değil ama sıradan.
Uzman gurmelerin övgülerini görünce beklentilerimin artmış olması da muhtemel.
Ama kesin olan bir şey var. Okuyucu-yazar bir araya gelip “meşhur” ettiğimiz lokantaların kalitelerini düşürüp standartlaştıktan sonra bizim adımızı kullanmalarına karşı tepki göstermeliyiz. İznimiz olmadan reklamlara alet olmamak için elimizden geleni yapmalıyız.
Biz boşverirsek okuyucu da bizlere bir süre rahmet okur sonra da boşverir!
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024