Hafta sonu tatili için Avrupa’ya uçanlar neden Beyrut’u hiç düşünmez? Oysa burada iyi yemek ve konukseverlik var
Tanıdığım ya da tanımadığım bazı varlıklı arkadaşlar var.
Tanımadığım diyorum çünkü sağ olsunlar birçok okuyucum bana mesaj gönderip hafta sonu gezileri için Avrupa’nın akla gelebilecek herhangi bir kenti için lokanta tavsiyesi istiyorlar.
Eşlerini ya da Amerikalıların hafif sarkastik deyimi ile “significant other” yani “özel arkadaşlarını” alıp hafta sonu için Avrupa’nın herhangi bir kentine uçabiliyorlar.
Nedense hiç kimsenin aklına Beyrut gelmiyor.
Bence hata. Beyrut gerçekten Ortadoğu’nun Paris’i. Özellikle kentin Hıristiyan ağırlıklı bölgeleri Batı kentlerini andırıyor.
Tabii görünüşe aldanmamalı. Batıda insanlar genelde huzurlu ve gelecek konusunda çok kaygılı değiller. Beyrut’ta ise insanlar tedirgin. Toplumun bir kesimi gülüp eğlenir ve deli gibi araba sürerken geniş bir kesimin suratı devamlı asık. Sanki dokunsanız ağlayacak ya da patlayacak gibi bir halleri var.
Bu açıdan bakarsanız da bir İstanbullunun Beyrut’ta yabancılık çekmesi olanaksız.
Lübnan iyice polarize olmuş, bölünmüş ve bahtsız bir ülke.
Ama bazı ortak paydalar var.
İyi yemek yemek bunlardan bir tanesi.
İçten, sahte olmayan, herhangi bir karşılık beklemeyen misafirperverlik de bir diğeri.
Bahsettiğim bu iki özellik seçkin lokantaların ortak paydası.
İşte size iki tavsiye. Bir tanesi geleneksel yemekleri yapan sebze ve et ağırlıklı bir lokanta.
Diğeri ise balık lokantası.
Chez Maguy
Balık denince akla gelen ilk yer
Tavsiye edeceğim bu ikinci lokanta Beyrut’a bir saat uzak Batroun kasabasında, özlediğimiz salaş bir balık lokantası Chez Maguy.
Salaş olmasına salaş ama Lübnan gurmelerinin balık deyince akıllarına gelen ilk lokanta.
Lübnan’ın seçkin ve varlıklı kesimi lokantaya görmek ve görülmek için gitmiyor. Avrupa’da olduğu gibi iyi ve özel yemek yemek için gidiyor.
Maguy işe balıkçılıkla başlamış ve sonra dostları için bir mangal atıp tuttuğu balıkları pişirmeye geçmiş 17 sene önce. Şimdi ise adı neredeyse efsaneleşmiş.
Ülkemizde maalesef bu kadar çok sayıda kabuklu deniz ürününü taze olarak bulmak imkansız.
Maguy hemen her şeyi meşe odunu ateşi ile yanan mangalında pişiriyor. Sosları son derece naturel. Zeytinyağı, limon, bazen taze nane.
Çiğ tuna balığı karnı damakta eriyor. Hafif susam yağı yakışmış.
Kalamar hem bütün ızgara edilmiş hem de halka haline getirilip naturel şekilde, hiç una bulanmadan pişirilmiş. İçleri sulu sulu ve deniz kokuyorlar.
Herkes ahtapot hazırlamayı bilmez. Bazen çok sert olur ya da yumuşatacağız diye pamuk gibi yaparlar ve lezzeti kalmaz. Maguy kıvamı tutturmuş. Ahtapot yahni enfes. Eksik olan belki Türk ekmeği. Hazır pita ekmekleri yahninin suyuna banmak için müsait değil.
Boutron balıkçı kasabası. İri karidesler taze taze geliyor lokantaya. Maguy’de taze jumbo karides yiyin ve bizdekilerle farkını görün. Kafasını emmeyi de unutmayın. En lezzetli yeri.
Şölen bunlardan da ibaret değil.
Kuzey Ege’de bulunan karavida ya da küt burunlu böcek eti ıstakozdan bile daha yoğundur.
Maguy biraz yumuşatmak için once haşlamış sonra mangala atmış.
Ağzınıza layık.
Balık olarak ise bütün olarak ızgara edilmiş barakuda yani minik köpek balığı geliyor önüme.
Lop lop sert etli ve yağsız bir balık. Biraz kaya balıklarını andırıyor. Üzerine azıcık tuz ve zeytinyağı ekleyip biraz da limon sıkınca hiç fena değil. Fena değil ama bayıldığımı da söyleyemem.
Denizle dağların kucaklaştığı bir ortamda, yanında güzel bir Lübnan beyaz şarabı ile Maguy’de yemek yerken insan kendisini çimdiklemeli.
Çimdiklemeli çünkü dalıp gidiyor ve bulutlarda uçuyor gibi hissediyorsunuz kendinizi.
MounirGözümü kırpmadan tavsiye ederimKlasik Lübnan mutfağının önde gelen temsilcilerinden.
Seçeneklerin ne olduğundan çok nasıl olduğu ve kalitesi önemli.
Humus, kuşbaşılı humus, fermante edilmiş tuzlu yoğurt, kese yoğurdu, tabule salatası, babaganuş, çiğ köfte çeşitleri... Bunları Lübnan’da ve Ortadoğu’da birçok lokantada bulabilirsiniz.
Mounir’de farklı olan bunların kalitesi. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar güzel humusu Antakya’da bile zor bulursunuz. Belki bulursunuz ama epey uğraşmanız lazım.
Kuşbaşılı humusta kullanılan et pamuk gibi. Çam fıstıkları taze ve inanılmaz lezzet veriyor. Kese yoğurdu keçi sütünden. Tuzlu yoğurt salatası bana bizim unuttuğumuz lezzetleri anımsatıyor. Babaganuşun dengesi mükemmel.
Hindiba İtalya’da çok sevilen, bizde değeri bilinmeyen bir kök sebze. Bahçe ıspanağı kadar lezzetli. Üzerine kıtır ve karamelize soğan çok yakışmış.
Yemeklerde bol bol zeytinyağı kullanılıyor. Süper bir zeytinyağı. Kendi yapımları. Taş baskı ve erken hasat.
Çiğ köftenin ince bulgurlusu güzel ama sade et olanı daha da özel bir lezzet. Üzerine sarmısak ezmesi ekleyip yanında soğan ve nane ile tüketince keyfine doyum olmuyor.
Lokantanın ev yapımı ekmekleri de dünya çapında. Özellikle de rafine edilmemiş buğdaydan yaptıkları ve lavaştan çok Hint naan ekmeğini hatırlatan durum. Fırından sıcak sıcak geliyor. Dayanılmaz.
Ömrümde ilk kez çiğ kuzu ciğeri deniyorum bu lokantada. Gene çiğ kuzu bonfile ile birlikte. Tabii baharatlara bulayıp yiyorsunuz. Ciğer çok çok taze ve iyi temizlenmiş. Azıcık tereyağı ve limon ile sotelenince daha da enfes oluyor ve bütün haşmeti ortaya çıkıyor.
Sakatatları da mükemmel. Üst düzey bir Fransız lokantası kadar başarılı bir kuzu beyni monyer hazırlıyorlar. Yani tereyağlı ve limon soslu. Diğer tavsiyem ise kuzu yumurtası. Koç yumurtası sevenler daha gevrek ve rafine olan kuzu yumurtasını mutlak denemeli. Bol domatesli, sarmısaklı, tereyağlı ve maydanozlu bir sosta pişiriyorlar.
Kuzu kalitesi üst düzeyde. Bekaa Vadisi’nin doğal otlayan kuzuları bunlar. Izgara kuzu pirzola da oldukça güzel ama çift kalem hazırlanıp daha az pişse daha da iyi olacak.
Böyle bir ziyafetten sonra tatlı değil meyve iyi gidiyor. İlk olarak masaya gelen yeşillikler gibi meyve çeşitleri de bol ve hormonsuz doğal meyveler.
Bu yemeklerin yanında eğer isterseniz çok güzel Lübnan kırmızı şarapları var. Ev yapımı arakları da var.
Artık tercih sizin!