3 Temmuz’dan kısa bir süre sonra bu köşede bir takım sorular sormuştum; sadece süreci daha iyi anlamak için.
“Süper Ligi büyük bir ağacın gövdesine benzetirsek; ağacın bir dalında 1 Aralık 2010 tarihinde Fenerbahçe yöneticileri üzerine yoğunlaşmış olan bu teknik takip "ağacın diğer dallarında neler olup bitiyor acaba" şeklinde soruyu sordurmuş ve o dallar da takibe alınmış mıdır?
1 Aralık 2010 tarihinden sonraki dönemde ağacın diğer dallarına ait telefon görüşmeleri, fotoğraf kayıtları var mıdır?” 6 Temmuz 2012 –
Dün Aziz Yıldırım savunmasını yaparken benzer bir ifade kullandı.
“Bu soruşturmada tüm kulüplerle ilgili fiziki takip ve iletişim dinleme kararı aynı anda alınsa ve uygulansaydı, o zaman bunun şike ve teşvik operasyonu olduğunu kabul ederdik.”
Bu bize neyi ayırt etmemizi sağlardı?
Futbolun içindeki ilişkilerin genel bir tablosunu ortaya serer, kimin kimle nasıl bir paylaşım, sohbet içinde olduğunu anlamamıza yardımcı olurdu.
Olgun Peker 2002 yılından bu yana futbolumuzun içindedir. 8-9 sene önemli bir zamandır ve kişilerin, kurumların normalleşmesi için yeterli bir süredir.
Bol defans ve kaleci hatalarının yaşandığı haftanın kapanış karşılaşması genel konsepte uygun oynandı ve gollü bitti.
Beşiktaş parçalı takım görüntüsünü devam ettiriyor. Defansı ile forveti arasında önemli bir ayrım var. Bu ayrımı yaratanlar Portekizlileri ki onların arasında da farklılaşma olduğunu düşünenlerdim.
Fernandes, takım oyununa ve Beşiktaş’ın genel takım kurgusuna uygun oynamaya çalışırken; Quaresma, Almeida ve Simao bambaşka tellerden çalıyor.
Bu oyunculardan Simao hariç hepsi bir şekilde sonuca etki ettiler.
Quaresma takımdan kopuk oyununun karşılığını rakibine çarpıp kaleye giden golle aldı.
Fernandes’in ağırlığını koyduğu karşılaşmalarda Beşiktaş kesinlikle bariz üstünlük sağlayabiliyor. İkinci yarı Beşiktaş’ı farklı gösteren de O’ydu. Attığı gol haftanın en güzellerinden biriydi. Hafta arasında oynanan kupa maçında da takımının en iyisiydi. Belki de turu getiren belirleyici adam oldu.
Gördüğü sarı kart profesyonellik dışındaydı. Bu kartla cezalı duruma düşmüş olması hareketini daha da anlaşılmaz ve kabul edilmez hale getirdi.
Dün Beşiktaş’ta sahanın iyilerinden biri de Veli Kavlak’tı. Orta alanda başladığı maçı solda bitirirken Ekrem Dağ gibi hem ço
Sivasspor’un attığı birinci gol öncesinde ilk hamlede Gökhan Gönül, ikincisinde Bekir İrtegün basit vücut çalımlarıyla oyundan düşünce Fenerbahçe defansı bir anda iki kişi eksilmiş oldu ve ceza sahasına gelen üçüncü pas boş durumdaki Kıvanç’la buluştu ve bu futbolcunun düzgün vuruşu sayesinde de kaleye girdi.
Bu sezon Fenerbahçe’nin yediği birçok golün karbon kopyası gibiydi.
Takım oyunlarında modern zamanlarda yüksek pas yüzdesi veya hızlı top dolaştırma ya da adam geçmenin sonuca gitmede büyük önemi vardır. Rakip alanda bir kişi fazla olursanız kaleci ile baş başa kalma şansınız artar.
Fenerbahçe defansı haftalardır hiçbir ilk topa müdahalede bulunamadıklarından bazen bir genellikle de iki kişi aynı anda savunma dışı kalıveriyorlar.
İyi bir defans oyuncusu rakibe hamle yapacağı zamanlamayı ayarlayabilendir.
Savunmada eksik yakalanmışsanız topla birlikte hareket eden futbolcuya yakın oynamanız ancak müdahalede bulunmamanız daha doğrudur. Çünkü tek şansınız vardır; forvet oyuncusu o şansını kullanıp defans oyuncusunu geçerse gole giden yolu açmış olur.
Eğer eksik yakalanmışsanız yapacağınız en iyi şey arkadaşlarınızın yardıma gelecekleri zamanı kazanmaktır.
Sivassp
Karabükspor maçında bir kere daha izledik ki Fenerbahçe’nin geçen sene büyük bir mücadele sonunda ortaya koyup oturttuğu oyun kurgusu ve sistemi bozuldu; takım içindeki uyum kayboldu.
Futbolda iki önemli unsur vardır.
Birincisi oyuncular…
Çok iyi oyuncularınızla belli bir sisteme bağlı kalmadan mükemmel işler yapabilirsiniz. 1988-89 sezonu 103 gol atan takımının sistemini hatırlayan var mı? Ya kadroyu? Öylesine yetenekli ve formda bir kadroydu ki 2-0, 3-0 geride olmak onun için bir şey ifade etmiyordu. 30-40 dakikalık bir mücadele yetiyordu.
Rıdvan Dilmen’in o sene İzmir’de Altay’a attığı slalom golü bugün dünyada kaç futbolcu atabiliyor ki?
Alex’in Fenerbahçe kazandırdığı puanlar kaça ulaştı?
İkincisi de sistem…
Hiç kuşkusuz görece daha standart oyuncularla ancak iyi bir sistemle de başarılı olmak mümkündür. Daum’un 2004’ten itibaren geliştirdiği ve bugün hala Fenerbahçe’nin oynamaya çalıştığı bu kurgu işlediği sürece başarıyı getirdi.
Bugün başlayacak davaya konu olan “operasyon Fenerbahçe şampiyon olmasaydı yapılmayacaktı.”
Duyduğum ilk andan itibaren beni çok rahatsız eden bir açıklamaydı ve yanılmıyorsam ilgilileri tarafından yalanlanmadı.
İddianamenin ilk sayfalarını okurken önemli bir detaya fazlasıyla takılıp kalmıştım.
Metin, operasyonun bir numaralı şüphelisi ve nedeni olduğu iddia edilen Olgun Peker ile başlıyordu ve bu şahsın Sedat Peker ile olan ilişkisi ortaya koyulduktan sonra 2002 yılından bu yana kurduğu menajerlik şirketi yoluyla futbol camiasının içinde yer almayı hedeflediği bunu da organize suç örgütü yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığı yıl yıl örnekler verilerek destekleniyordu.
Olgun Peker iddianamedeki tapelere göre 2002 yılından itibaren gerçekten futbol dünyasının içinde kendisine önemli bir yer edinmiş, hemen herkesle de ilişki haline geçmişti.
Peki, bu adamın, eğer gerçekten kirli ve karanlık ilişkilerin içinde, organize işler çeviren biriyse, 2002’den 2011 yılına kadar futbol dünyasının içinde kalmasına, dahası normalleşmesine niçin izin verilmiştir?
9 yıl gibi çok uzun bir süre boyunca iddianamece tespit ve kayıt altına alınmış suçların işlenmesine neden ve nasıl göz
Karabükspor karşısında ilk yarısında hiç mücadele etmeyen bir Fenerbahçe izledik. Öyle ki takım içinde akıldışı oynayan futbolcular da vardı. Stoch’un rakibe yaptığı asist tam anlamıyla akıl tutulması anıydı.
Stoch, istediği kadar Fırat Aydınus’a “önümde durdun göremedim” desin; esas mesele de hakemin Fenerbahçeli hücum oyuncusunun topla buluştuğu yer itibarıyla en iyi noktalardan birinde duruyor oluşuydu. Hadi bir an orada hakem değil de kendi arkadaşı veya Karabüksporlu oyuncu olsun, ne değişir?
Stoch, topu en son göndereceği yere, kendi ceza sahasının içine attı. Atarken ne kadar bilinçsizse itiraz esnasında iki kat düşünmekten acizdi.
Bir dakika sonra yenilen gol bir o kadar basit hatalardan oluşuyordu.
Fenerbahçe'nin bu sezon yaptığı hatalardan dolayı yediği gollerden savcı kocaman bir iddianame yazardı. Gerçek iddianameden de daha inandırıcı olurdu.
Haftalardır hep aynı golleri yiyor bu takım. Yediği basitlikte gol atamadığı için de maçlarını kaybediyor.
İşin sahada mücadele etme tarafıysa bambaşka düzlemdeki temel sorundur. Ancak bu takım halinde ve sistemin de çökmesinden kaynaklanan bir dizi etkenden kaynaklanmaktadır. Bu detayı konuşmayı hafta içine
Emre Güngör’ün talihsiz ıskasından söz etmiştim Pazar günü yazdığım yazıda ve hafta içine bir rezervasyon yapmıştım.
Galatasaray’ın 1-0 geride götürdüğü karşılaşmanın en kritik pozisyonu Gaziantepsporlu Emre Güngör’ün son adam olarak kaldığı anda topa vuramamasıydı. Takibinde Necati Ateş Galatasaray formasını giydiği ilk maçta golle buluşacak, birkaç dakika sonra da Elmander sonucu belirleyecekti.
Emre Güngör’ün ıskası 3 Temmuz öncesinde olağan bir futbol kazasıydı. Ancak o tarihten sonra ortaya çıkan yeni durum bize bir takım şartlı refleksler kazandırdı.
Açıkçası bu olaylar hem sporun hem de futbolun tadını fazlasıyla kaçırdı.
Özellikle 3 Temmuz sonrasında bazı futbolculara yöneltilen saha içinde yaptıkları ve yapamadıklarıyla ilgili sorular sadece savcının uyguladığı basit bir sorgulama olarak kalamadı; ister istemez insanların zihinlerine zehirli bir düşünce olarak yerleşti.
“Neden o topa vuramadın? Uygun durumdaki arkadaşına niye pas vermedin? Dışarı attın?”
Benzer soruları farklı yönlerden bir hakeme yöneltmek de mümkündür.
Veya teknik direktöre…
Futbol tarihinde ender rastlanılacak bir şey oldu. Beşiktaş eksiklerinden kaynaklanan büyük bir avantajla çıktığı karşılaşmada Fenerbahçe karşısında etkili futbol oynamasına karşın sahadan yenik ayrıldı.
Eksik kalmanın bir takım için nasıl avantaja dönüşeceğinin uygulamalı örneği gibiydi Beşiktaş ve sezon başından bu yana sıklıkla tartışıyor, konuşuyoruz. Çok koşan, mücadele eden genç bir takım izledik; Fenerbahçe’nin senyörleriyle kafa kafaya oynadılar ancak beceri ve tecrübe maçın sonucunu belirleyen bir fark yarattı.
Fenerbahçe Stoch ve Caner’i bir kenara koyarsak durarak, statik oynayan bir takım. Haftalardır yinelediğimiz gibi eğer defans yaparken kaptığı toplarla hızla ileriye çıkabilse dünkü maç Beşiktaş için çok farklı da biterdi.
Atağa süratle çıkmanın önemini bir gün önce Gaziantepspor-Galatasaray maçında izledik.
Fenerbahçe karşılaşmanın büyük bir bölümünü savunmada rakibinin oyununu kabullenerek geçirdi. Önceki maçlara göre fazlasıyla dikkatli bir oyun oynarken girişte yazdığım cümleye burada karşıt bir şey yazacağım; Beşiktaş’ın hücuma dönük oynayan futbolcuları beceriden oldukça uzaktaydı. Bu anlamda eksik olarak andığımız futbolcular takım hücum ederken