Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesi ya da gönderilmesi artık siyaseten çok makbul ve çekici konulardan biri oldu. Evet bu durum daha önceleri de dillendiriliyordu ama ülkede yaşanan ekonomik gelişmeler, güvenlik, sosyal-demografik sıkıntılar, özellikle de seçimlere dönük oy hesapları nedeniyle popülaritesi daha da arttı. Başta CHP lideri Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partileri bu noktadan sıklıkla iktidarı vuruyorlar, bu konudan kolay kolay vazgeçmeyecekleri de açık ve net. Dolayısıyla artık iktidar kanadı da Suriyelilere dönüş sinyali veriyor. Yani siyasette herkes göndereceğiz modunda, sadece yol, yöntem, tarz konusunda farklılıklar söz konusu. Çünkü ülkedeki göçmen sayısı, yoğunluğunun toplum üzerinde ağır bir yükü varsa, devlet bu yükü hissediyorsa, konu devletin hazmetme kapasitesini zorlayacak boyuta gelmişse bunun oy kaybettirme ve kazandırma olasılığı yüksek. O nedenle de bunun bir siyasal hesaplaşma alanı olması gayet anlaşılabilir bir durum. Bu bağlamda ülkedeki 4 milyon Suriyeli sığınmacının varoluş nedeninin mevcut iktidarın geçmişteki hatalarından kaynaklandığına dönük iddialar elbette tartışılmalı, doğrular, yanlışlar konuşulmalı ama burada önemli olan, bu polemiğin getirisinin siyasi rant hesaplarından ziyade ülkenin yararına doğrudan soruna ve çözüme odaklı olmasında. Yoksa Suriyelileri otobüslere bindirip davul zurnayla güle güle demek ya da bazılarının önerdiği gibi Batı kapılarını açıp, diledikleri yerlere gitmeleri için yol vermek hiç kolay değil. Ya da Esad’ın “ben affettim siz gelin” demesi de yetmiyor. Çünkü BM’nin veya bütün bağımsız hak gözlemcilerinin üzerinde anlaştığı birtakım garantilere bağlı olması lazım. Yani ‘hadi gelin’ ya da bizdeki gibi tek başına ‘ben gönderiyorum’la olmuyor. Bu uluslararası nitelikte bir olay. Böyle bir durumda da Suriyelileri geri gönderme konusunda son derece iddialı sözlerle toplumdaki beklentiyi yükseltmenin yaratabileceği daha başka sıkıntıları da dikkate almak gerekiyor. Ancak son günlerdeki gelişmelere ve hem siyasi hem de sosyal medyadaki mesajlara, paylaşımlara bakıldığında ise tam aksi, hatta endişe verici bir durum söz konusu. Özellikle de toplumdaki dinamikleri tetikleyici mültecilerle ilgili bazı sözler ve görüntüler nedeniyle. Dolayısıyla ekranlardaki son tartışma programları da hep buna ve mülteci polemiğinin sandıktaki getirisi ya da götürüsüne odaklı. Bu anlamda siyaset bilimcileri ve kamuoyu araştırmacılarının kesiştikleri nokta da şu:
“Son üç beş güne kadar ülkenin en önemli sorunu nedir sorusunda ilk onda Suriyeliler gerilerdeydi. Ama şu an bir araştırma yapılsa şu anki gündemden dolayı bu sorun ön sıralarda çıkacak. Çünkü siyasette son günlerdeki sert, tartışma, kavga ortamıyla Suriyeliler üzerinden yapılan politika ülkeyi gerdi. Bir anda gündem değişti. Bir de toplum tarafından saygın bulunan bazı isimlerin sosyal medyadaki paylaşımları kaygı vericiydi. Sonradan Türkiye’de çekilmediği anlaşılan sığınmacılarla ilgili bazı görüntüler o kişiler tarafından silindi ama o ana kadar birini, 5.5, diğerini 3.5 milyon kişi paylaştı. Yani sığınmacı meselesi, siyasette, sosyal medyada, sokakta her yerde bilerek bilmeyerek köpürtülüyor. Yaşanan duruma baktığınızda oy kaygısıyla mı yoksa farklı bir süreçte bir başka politikaya mı etki edilmek isteniyor gibi bir durum söz konusu. Oysa bunların sokakta değil Meclis’te konuşulması gerekir.”
Yani dememiz o ki; mülteci krizinde hatalar yapıldı, geldiğimiz nokta itibarıyla da Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri arzu edilen bir şey ideal bir çözüm ama bilerek ya da bilmeyerek küçücük dokunuşlarla bu meselenin sokakları tahrik edecek noktaya taşınması endişe verici. Hele de daha öncelerdeki Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ya da İzmir-Buca veya Ankara-Altındağ’ı karıştıran örnekler hafızalardayken. O nedenle de herkese büyük sorumluluk düşüyor, çünkü nefretin körüklenmesi, yabancı düşmanlığına dönük manipülatif faaliyetler ve Suriyeliler ile Afganların kendi aralarındaki çeteleşme görüntüleri tam anlamıyla patlama sinyali veriyor. Bu durumun da Türkiye’yi kaosa sürükleme niyetindekilerin iştahını kabartacağı da çok açık. Dolayısıyla iktidarı, muhalefetiyle siyasilerin de üç beş oy hesabından ziyade öncelikle bunu görmeleri gerekiyor. Açıkçası yeni bir fay hattına gerek yok. Yeterince fay hattı var zaten...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024