Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

36 yıl önce TCG Yücetepe Muhribi’nde gazeteci olarak Ege’deki “Denizkurdu-85” tatbikatını izliyordum. 29 Ocak’ı 30 Ocak’a bağlayan gece saat 05.00 sularında tank çıkarma gemimiz battı. Günlerce devam eden arama-kurtarma çalışmalarını balıkçı gemisi görünümündeki Sovyet istihbarat gemisi ile “Temistokles” adlı Yunan muhribi yakından izledi

 

30 Ocak 1985, yani 36 yıl önce bugün TCG Yücetepe Muhribi’nde gazeteci olarak Ege’deki “Denizkurdu-85” tatbikatını izliyordum. Hızı 80 kilometreyi bulan Ayandon Fırtınası denizi birbirine katıyordu. Hava buz gibiydi. İçinde bulunduğum Yücetepe Muhribi metrelerce dalgalar nedeniyle bir sağa bir sola yatıyordu. Denizaltı gibi oluyor, dalgalar tepemizden geçiyordu. Gemideki subayların “Endişe edecek bir şey yok, bu denizler muhriplere hikâye” dediklerini anımsıyorum. Gerçekten de öyleydi; muhriplerin özel yapısı nedeniyle sadece batıp çıkıyorduk. Ama aynısı daha çok araba vapuruna benzeyen tank çıkarma gemileri için geçerli değildi ve bunlardan biri tam teçhizatlı 50 mürettebatıyla birlikte yanı başımızda batmıştı. Sonrasında da o azgın dalgalar arasında amansız arama-kurtarma çalışmalarına tanık olmuştum. Kaybolan denizcilerimizi bulmak umuduyla en ufak bir karaltının üzerine gidiliyor, bir tahta parçası, ezik bir lastik, sırılsıklam bir parka yaşlı gözlerle sudan çıkarılıyordu. 39 askerimizin şehit olduğu o günkü talihsiz olayda hafızama kazınan bir başka detay da günlerce devam eden kurtarma çalışmalarını, balıkçı gemisi görünümündeki Sovyet (o tarihte SSCB dağılmamıştı) istihbarat gemisi ile “Temistokles” adlı Yunan muhribinin de yakından izlemesiydi. Aslında bu sadece o gün değil, özellikle Yunanistan açısından tatbikatın başladığı ilk günden itibaren geçerliydi. Yani Yunanistan’ın şimdilerde de yaptığı dostluk ya da barış yanlısı gibi görünüp gerilimi tırmandırma tavrı o zaman da vardı. Çünkü Yunanistan “Deniz Kurdu” tatbikatına katılan Türk savaş uçaklarının FIR hattını ve hava sahasını ihlal ettikleri iddiasıyla Ankara’yı protesto edeceğine dair açıklamalarıyla bildik saçmalıklarını daha baştan gündeme getirmişti. Dahası, sahada gemilerimizi sürekli taciz de etmişti.

Haberin Devamı

Tank çıkarma gemisi yanı başımızda batmıştı

Haberin Devamı

63 gemi katıldı

İşte 36 yıl önce 29 Ocak’ı 30 Ocak’a bağlayan gece saat 05.00 sularında 39 askerimizin şehit olduğu tank çıkarma gemimizin batışı ve arama-kurtarma çalışmalarında tanık olduklarımızı içeren 3 Şubat 1985 tarihli Milliyet Gazetesi’nde tarihe düştüğümüz notlar:

21 Ocak tarihinde Gölcük’ten başlayan en büyük planlı tatbikatlardan “Denizkurdu I/85”in İzmir’e kadar olan ilk 3 bölümünde, filoların harbe hazırlık eğitimleri denenmiş, koordineli taarruz çalışmaları gerçekleştirilmişti. Muhrip, hücumbot ve denizaltılardan oluşan 63 parça gemi, 27 Ocak sabaha karşı İzmir Limanı’ndan demir almıştı. Dördüncü safha, iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölüm, uluslararası sularda kırmızı ve mavi birlikler olarak ikiye ayrılarak atışları gerçekleştirirken, ikinci grup, amfibi kara çıkarmasını üstlenmişti. 

‘Ayandon’a yakalandık’

Tatbikatı başından beri izlemek için konuk olduğum Yücetepe Muhribi’nin görevi de kara çıkarma harekâtında topçu desteğiydi. Ancak, İzmir Limanı’ndan ayrıldıktan kısa süre sonra, Sakız Adası önlerinde, uluslararası sularda hava birden kötüleşti. Rüzgâr sert esmeye başladı. Ege Denizi’nin mavi suları da bir anda değişti, sular koyulaştı, dalga boyları arttı. Denizcilerin tabiriyle, “Ayandon”a yakalanmıştık. Denizin ortasında, uluslararası sularda, Alaçatı açıklarındaydık.

Haberin Devamı

***

Hızı, zaman zaman saatte 80 kilometreyi bulan fırtınaya rağmen, “Denizkurdu I/85”in son safhası başarıyla sürdürülüyordu. Ancak, 30 Ocak sabaha karşı 05.20’de tank çıkarma gemimizin battığı duyuldu. Gemimize de kurtarma çalışmalarına katılma emri verildi. 3-4 mil uzaklıktaki olay yerine tam yol vardığımızda. Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı tüm gemiler ile Hava Kuvvetleri’ne ait uçak ve helikopterler arama çalışmalarına başlamışlardı. İlk anda 11 kişi sağ olarak kurtarılmıştı. Bölgedeki Türk savaş gemilerinin tümü ilk 24 saat çalışmalara aralıksız katıldılar. Daha sonra, yapılan plan uyarınca benim bulunduğum Yücetepe ile birlikte 5 muhrip, uçak ve helikopterler arama-kurtarma çalışmaları için görevlendirildi. Deniz, azdıkça azıyor, dalga boylarının artması, rüzgârın şiddetlenmesi hiç kimseyi yıldırmıyordu. Deniz, artık iyice azmış, gemiler içinde ayakta durmak dahi mümkün olmuyordu. Ancak, herkesin tek düşüncesi vardı, o da, “kurtarma çalışmalarını sürdürmekti.”

Tank çıkarma gemisi yanı başımızda batmıştı

***

Gemimizin 300 personeli de ayaktaydı. Kimsenin gözüne uyku girmiyor, tüm personel, elinde dürbün, azgın dalgaları gözetliyordu. Herkes tek vücut olmuştu. Denizdeki ufacık bir görüntü, karaltı üzerine gidiliyor, subaylar, astsubaylar, erler, ellerinde can simitleri, yelekleri, kancalar, denizden gelecek karaltıları bekliyorlardı. Dalgalar artıyordu ama kimse aldırmıyordu. Ege’nin meşhur “Ayandon”u artık hiçbirimizi korkutmuyordu. Herkes suskundu. 39 denizci kaybolmuştu. Geceleri, deniz ışıldaklarla taranıyor, günün ağarmasından itibaren de uçak ve helikopterler aramalara katılıyordu. Helikopterler havadan gördükleri her karaltı için, deniz üzerinde yanan maddeleri suya bırakıyor, yakınındaki ilk muhrip o bölgeyi tarıyordu. Göz kırpmadan, uykusuz geçen ilk 72 saatlik arama sırasında bir deniz erinin, “Sancak tarafında karaltı” şeklindeki bağırması tüm gemiyi alarma geçirdi. Aynı anda gemi komutanının anonsu duyuldu. “Denizden adam kurtarma görevlileri, herkes görev yerine.” Dakika dolmadan, baş, kıç ve gövde bölümünde can yelekleri, ellerinde kurtarma çengeli ve can simitleri bulunan deniz erleri görev yerine koştu. Birbirlerine halatla bağlanmışlardı. Denizdeki karaltı dürbünle izleniyor, gemi, azgın dalgalara rağmen karaltıya doğru yol alıyordu. Çıt çıkmıyordu. Gemi karaltıya yaklaştığında bir deniz eri dayanamadı, ipten aşağı sarktı. Dalgalar sanki onu da denize çağırıyordu. Deniz eri kararlıydı, denizdeki arkadaşı olabilirdi. Dalgaları yendi ve denizdekini çıkardı. Elindeki, bir can simidiydi. Sonra, bunu bir parka izledi, ardından da dış lastik geldi. Hepsi o kadar...

***

Donanmanın tatbikat için Ege’ye açılmasından hemen sonra, Yunan muhripleri uluslararası sularda bizlere yakın seyretmeye başlamışlardı. Önce, borda numarası 54 olan “Leon” adlı muhrip, ardından da 210 numaralı “Temistokles” ortaya çıkmıştı. “Temistokles”, tank çıkarma gemimizle ilgili arama ve kurtarma çalışmaları sırasında da Türk muhriplerinin dümen suyunda dolaştı. Aramaları yakından izledi. Yunan muhribi uluslararası sularda yakın seyrederken, Yunan, Fantom ve Albatros tipi uçaklar da alçak uçuş yaptılar.

Tank çıkarma gemisi yanı başımızda batmıştı

Bata çıka ilerledi

Geminin battığı yerden rüzgâr ve akıntı hızı hesaplanarak belirlenen bölgede, azgın dalgalar arasında arama çalışmaları sürerken, balıkçı teknesini andıran bir diğer gemi ortaya çıktı. Üzerinde kalpaklı 3-5 kişi bulunan ve elektronik cihaz donanımlı olduğu radarla saptanan gemi, uluslararası sularda Türk muhriplerinin yakınına girdi. Bordasında “KYPC” yazısı yer alan, köprü üstünde yıldızı, kıç üstünde de korsan bayrağını andıran siyah bayrağı bulunan gemi tüm aramalar sırasında, gece gündüz bölgede dolaştı. Zaman zaman yakın seyreden ufak Sovyet gemisi azgın dalgalar arasında bata çıka ilerlerken, köprü üstündekiler, ellerinde fotoğraf makineleri ve dürbünle göründüler. Sovyet ve Yunan gemileri yakıt ikmali için ayrıldılar ve çok yakın bir yerde bunu gerçekleştirdikten hemen sonra, yeniden bölgeye döndüler.

***

Arama çalışmaları 72 saattir, aralıksız sürüyordu. Yakıtımız kritiğe girmişti. Ama kimse bölgeden ayrılmayı aklına dahi getirmiyordu. Gemiler sorumlusu, tüm gemilere yakıt durumları için bilgi isteğinde bulundu. Bölgeye yakıt ikmali için tankerlerin gönderildiği bildirildi. Her gemi, sırayla yakıt ikmali için bölgeden ayrılacaktı. Biz de 72 saatten sonra yakıt ikmali için Alaçatı açıklarında demirlemek üzere, ayrıldık.

Tank çıkarma gemisi yanı başımızda batmıştı

Gözlerim doldu

Kurtarma çalışmaları sürüyordu. Körfez açıklarına geldiğimizde, yakıt gemisi bizleri bekliyordu. Komutanın “Hazır ol-Toka” komutu üzerine, ay-yıldızlı bayrağımız selamlanarak, göndere çekildi. Artık, benim de gazeteci olarak konuk bulunduğum Yücetepe Muhribi’nden ayrılma zamanım gelmişti. Haberi ve fotoğrafları ulaştırabilmek için, karaya çıkmak zorundaydım. Gözlerim dolu doluydu. Gazeteci olarak bindiğim muhripten, asker gibi uğurlanıyor, asker gibi ayrılıyordum. Köprü üstünde, gemi komutanı, Deniz Kurmay Yarbay Alper Tezeren’e, esas duruşa geçip, “Allah selamet versin komutanım” dedim...

***

Sonraki yıllarda da o günlerde görev yapan birçok subay, rütbelendi, amiral, komutan oldu. Bu arada da kış ayında ve önceden bilinen fırtınalı (Ayandon Fırtınası) bir dönemde, denize dayanıklılığı az olan çıkarma gemileriyle bir tatbikat planlanmasının hata olduğu ya da en azından o bölümün iptal edilmesi gerektiği ve can yeleklerinin yeterince su üstünde tutamadığı gibisinden iddialar konuşuldu, yazıldı. Tabii hepsi de yanıtsız kaldı. Hâlâ da öyle...

Tank çıkarma gemisi yanı başımızda batmıştı