31 Mart seçimlerinden bu yana geçen üç ayda siyasette ve hemen her gece ekranlarda İstanbul’daki oyların yeniden sayılması ya da sayılmaması gerektiğine odaklı tartışmaları izledik. Hâlâ da izliyoruz. Yani artık sandığa 8 gün kaldı, yarın da iki aday arasında ekranda “siyaset derbisi” var ama Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yenileme kararı üzerine gerek iktidar gerek muhalefetteki ateşli ve hiddetli değerlendirmeler bitmiş değil. Özellikle de oyların tümü yeniden sayılsaydı, seçimin iptaline gerek kalmazdı ve de 23 Haziran’da yeniden sandığa gidilmezdi noktasında... Bu bağlamda da başından beri AKP’lilerin savunduğu, son olarak da Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım’ın katıldığı bir televizyon programında dile getirdiği tez şu:
“Oyların yüzde 10’u yeniden sayıldı, fark 29 binden 13 bine düştü. Tamamı sayılsaydı, fark kapanırdı ve açık ara lehimize dönerdi. Ancak CHP’nin İl Seçim Kurulu’na itirazı ve orada hukuka müdahalesiyle bu engellendi. Oyların tamamının yeniden sayılmasının YSK tarafından reddedilmesiyle de olağanüstü başvurudan başka çaremiz kalmadı.”
Hukuka müdahaleyle suçlanan CHP’nin kurmaylarınca öne sürülen karşı tez ise “AKP’nin başvurusuyla ilçe seçim kurullarının aldığı yeniden sayma kararına karşı itiraz hakkımızı kullanmak için üst kurul olan İl Seçim Kurulu’na gittik. Orada hukuki sürecimizi takip ettik. Yasal hakkımızı kullanmayalım mı?” şeklinde...
Yani her iki tezin savunucularının da de kendilerine göre haklı nedenleri ve gerekçeleri var. Dahası, bazı iddialar nedeniyle yargıyı ilgilendiren konular da söz konusu... Dolayısıyla da ta başından beri bu anlaşmazlıkta “kalemi kıracak” merci doğrudan Yüksek Seçim Kurulu ancak oradan da soru işaretlerini giderecek adımlar pek atılmadı. Hatta işler daha da karmaşıklaştı. Geldiğimiz nokta itibarıyla sokaktaki insanın kafasındaki ortak olgu da şu:
Oylar yeniden sayılsaydı, 10 milyon kişiyi yeniden sandıklara götürmeye ve bunca fırtınaya hiç gerek kalmazdı...
Dün bu konuyu iki cenahtan siyasilerle de konuştum. Ve gördüm ki onlarda yeni oylamaya bir hafta kala aynı noktaya gelmişlerdi. Şöyle diyorlardı:
“Oylar yeniden sayılsaydı, çoktan biterdi olay zaten. Seçimi iptal etmek olmazdı. Eğer YSK sayım kararı alsaydı, 15 gün içinde biterdi her şey. Ama biz nisanı, mayısı geçirdik, haziran da bitiyor. Dolayısıyla da YSK bu seçimi gereksiz uzattı, daha doğrusu, seçimi krize götürdü. Sayım kararı verseydi, bu kadar sıkıntı olmazdı. İstanbul’da ve Türkiye’de seçim havası çoktan bitmişti.”
Niye sayılmadı, dayanağı ne?
“Onların kararına tabi ama öyle bir karar vermediler maalesef, olabilirdi, olmaz diye bir şey yok. YSK kendine göre bir gerekçe açıklıyor, ister kabul et ister etme. Yani eğer bütün oylar sayılsın deseydi, kimse bir şey diyemezdi. Geçersiz oylar sayılsın dedi, kim ne diyebildi? Bütün oylar sayılsın deseydi de itiraz olmazdı, olamazdı. Ama maalesef YSK gereksiz bir şekilde durumu bu hale getirdi, ekonomiyi sıkıntıya soktu, siyasette gerilim yarattı. Seçim İstanbul’da ama genel seçim havasına sokulduğu için de ülkede herkes sandığın sonucuna odaklandı...”