17 Ağustos 1999’da yaşadığımız acının 20. yılında da en çok tartışılan ve merak edilenlerin başında İstanbul’daki olası depremin zamanı ve büyüklüğü kadar önceden belirlenip belirlenemeyeceği var. Gerçi olası depremin zamanı 1999’dan itibaren 30 yıl içinde (artı eksi 10-15 yıl) gibi periyot olarak belli ve felaket senaryosu açısından kum saati doluyor, belki de doldu ama hâlâ net tarih üzerine bildik tartışma sürüyor. Bu noktada da bazı deprem bilimciler “Asla önceden bilinmez, Japonlar bile öngöremiyor” derken, buna karşılık jeofizik uzmanı Yard. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ise “Deprem Öncü İşaretleri İzleme Ağı” kapsamında kurulan istasyonlardan gelen verilerle olası depremin yeri ve büyüklüğünü iki üç hafta öncesinden bilmenin mümkün olduğunu savunuyor. Hem de uzunca bir süredir ve ısrarlı bir şekilde. Örneğin, beş yıl önce bu yöndeki sorumuza (28.08.2014 tarihli yazımız) yanıtı şu olmuştu:
“Buna yönelik projenin birinci aşamasında ağırlıklı olarak Marmara Bölgesi’nde her türlü sismik hareketliliği izleyen istasyonlar kuruldu. Şimdi ikinci aşamada ek parametrelerle ölçümler daha hassas hale geliyor. Öncesinde bile 5 ve 5’ten büyük depremlerde tahmin yüzdesi 80’lerdeydi. Tahmin diyorum çünkü kesinleşmesi demek depremi net bilmektir ve o aşamaya doğru gidiyoruz.”
Gündoğdu, bundan üç yıl sonra da “Önceden depremi net olarak bilme aşamasına gelindi mi?” sorumuz üzerine (17 Ağustos 2017 tarihli yazımız) şöyle demişti:
“Evet. İşaretleri görürsek ulaşacağız hedefe çünkü 17 Ağustos 1999’dan önce elektromanyetik parametrelerin değişmesi, deprem sayılarının artışı gibi işaretler oldu. Bunların tekrar olacağını düşünüyoruz. Tabii büyük, yani yıkıcı 7 civarındaki depremleri kastediyoruz. Şu ana kadar bazı işaretler var ama onlar çok önemli değil. Ancak diğer parametrelerde de benzer şeyler göreceğiz ki bu yönde bir karar verelim.”
Peki ya bugün? Sistem artık randımanlı mı? Dahası, varsayalım böyle bir tespit olursa ne yapılacak? Dün bir kez daha konuştuğum Gündoğdu’nun bu sorulara yanıtları da şunlar:
“Aynı şekilde veri toplamaya devam ediyoruz. Tuzla’dan Saros Körfezi’ne kadar olan yerde 40 civarında istasyonumuz var. Bugüne kadar çok fazla anormal bir durum tespit etmedik Bir iki ufak 3,5- 4 büyüklüğünde depremler hakkında belirtiler oldu, onlar da çok fazla endişelendirmedi bizi.”
Önceki konuşmalarımızda çok büyük hareketlenmeler olursa bir iki hafta öncesinden uyaracağız demiştiniz?
“Evet. Marmara’da üç yıldır durum biraz farklı yani endişe verici şekilde gelişiyor ama büyük deprem öncesinde belirtiler çok daha fazla olacaktır. Sonra bu konu üzerinde çalışan insanlarla tartışılacak, ardından da AFAD’a bildirilecek, o da gereğini yapacak. Bu aşamaya gelmedik henüz.”
Tartışma için zaman olacak yani?
“Tabii. Bizim beklediğimiz depremin en aşağı 15-20 gün evvelinden bunun işaretlerini göreceğimizi varsayıyoruz... Bu halka bildirilmeyecek tabii. AFAD bu konuda yetkili ve AFAD’la devamlı veri alışverişinde bulunuyoruz. Dolayısıyla da işaretler gelir ve bilim insanları deprem habercisi kanısına varırsa, karar AFAD’ın. O da bölgeyi boşaltmasıdır. Başka karar yok yani.”
15-20 milyonluk şehir nasıl boşalacak?
“Çok zor bir karar ama tüm işaretler bunu gösteriyorsa alınacak karar belli bölgeyi boşaltacaklar. Tabii karar AFAD’ın. O işaretler inşallah gelmez...”
Özetle; yaşadığımız felaket sonrasında “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye verilen sözlerin üzerinden yıllar akıp geçti ama biz hâlâ depremin zamanı ve önceden bilinip bilinmeyeceğini tartışıyoruz. Hem de bilinse dahi neyin, nasıl yapılacağı konusunun da flu olduğunu bile bile. Dolayısıyla da artık bunlar yerine depremin her an olacağı gerçekliğiyle hazırlıklı olmaya odaklanmak daha doğru. Çünkü bu konuda fazlasıyla zaman kaybettik...