Türkiye 4 milyonu Suriyeli sığınmacı olmak üzere sahip olduğu yüksek miktarda mülteci nüfusun yanında göç hareketlerinin geçiş güzergâhında bulunmasıyla da ağır bir göç yükünün altında. Çünkü bu insanların öncelikli hedefi Ege Denizi’ni geçerek önce Yunanistan’a ve oradan da İtalya, Almanya ve Fransa gibi daha gelişmiş AB ülkelerine ulaşmak. Ama onlar yaşam savaşı veren göçmenlere ve “insanlığa” kapılarını kapatıyorlar. Örneğin Yunanistan göçmenleri, karasularına girdikleri anda Sahil Güvenlik unsurlarınca Türk karasularına doğru geri itiyor, motorlarını bozarak, alarak ya da botlarını patlatarak denizin ortasında çaresiz durumda bırakıyor. Yani insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak karadan kapısına dayanan göçmenleri döven, soyan, öldüren Yunanistan, denizde de bebekleri, kadınları acımasızca ölüme terk ediyor. Dolayısıyla da Türkiye milyonlarca insana açtığı kucakla umudun ülkesi konumunda. Bu bağlamda geliştirdiği projeler ve fedakarlıklarla epey de yol almış durumda. Hem de destek sözü veren AB ülkelerinin sadece izlemekle yetinmesine rağmen...
Türkiye şimdi de açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer alan “Uluslararası koruma ve geçici koruma kapsamındaki yabancılar ile insan ticareti mağdurlarının sağlık, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçlarına yönelik stratejiler geliştirilecek, toplumsal uyumlarını kolaylaştırmak için sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürütülecektir” hedefiyle bugüne kadar yaptıklarını daha da ileriye götürme kararlılığını ortaya koydu. İnsan Hakları Eylem Planı’nda yer alan göçmenlerle ilgili duyarlılığın ne anlama geldiğini ve kapsamını İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır (eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sözcüsü) anlatıyor:
“Öncelikle çocuklar ve gençlerle ilgili iki bölüm var. Çocuklar için olan bölümde diyor ki; uluslararası koruma ve geçici koruma kapsamındaki kimsesiz çocukların bakım ve gözetiminin daha etkin sağlanabilmesi için tüzel kişi vesayet sistemi hayata geçirilecektir. Tüzel kişi vesayet sisteminden benim anladığım Aile Bakanlığı’nın koruma evleri var, oralara daha kolay erişim sağlanacak. Bu önemli bir adım eğer yapılırsa.
Gençlerle ilgili bölümde ise direkt uluslararası koruma veya geçici koruma kapsamına atıfta bulunmamakla birlikte eylem planının genel olarak gençlerin şartlarını düzeltecek olması bu alandaki genel düzenlemeler genç mülteciler için de iyileştirmeler anlamına gelir.
Yine direkt olarak bizim bahsettiğimiz hedef gruba atıfta bulunmamakla birlikte ‘Türkiye’deki etnik, dini, azınlık ya da başka gruplara yönelik nefret söylemine karşı etkin mücadele yapılacak’ deniliyor. Bu tür davranışların hedeflerinden en fazla mağdur olanlardan birisi de mülteciler. Dolayısıyla bu konuda genelde yapılacak bir mücadele ya da eylem göçmen ve mültecileri de etkiler.
Bir başka hedef de sağlık, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçlarına yönelik stratejiler geliştirilmesi. Evet şimdi Türkiye sağlık hizmeti veriyor, eğitimde önemli bir başarı oldu ama daha tam değil. En önemlisi de barınma konusu. Onu da eklemişler yani eksikleri görmüşler. Bunlar çok önemli bir adım.”
Geri gönderme merkezlerindeki şartların düzeltilmesi ve özellikle de avukata erişim kolaylığı hedeflerinin önemine de vurgu yapan Çorabatır devam ediyor:
“Yabancılar ve uluslararası koruma kapsamında işlem gören 4 milyonun üzerinde bir nüfus var Türkiye’de ve kalma süreleri de uzun oluyor. Suriyeliler 10. yılında, diğerleri de uzun süreler kalıyorlar. Dolayısıyla her türlü yasal sorunları çıkabiliyor. Bu medeni hukuk sorunları da olabiliyor ya da sınır dışı edilme veya hak ihlalleri gibi bir sürü konularda bu ülkede yaşayan insanlar olarak adalete erişime ihtiyaçları oluyor. Burada avukata erişimlerinde zorluklar yaşanıyor. Mesela ben bu statüdeki birini darp ettim diyelim, kişi mahkemeye başvuracak avukat tutması onun parasını ödemesi dava açması dilekçe yazması her şey masraf ve bunlara erişemiyorlar. Avukata erişimlerinin fiilen kolaylaştırılması ve yargılamalar genelde zaten Türkiye’de uzun sürüyor bunun daha makul sürede tamamlanması hedefi, yani adalete erişim 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin en önemli rezerv, çekince konmayacak haklardan birisi. Eylem planı onu da geliştirmeyi, düzeltmeyi öngörüyor.”
Özetle; iki yüzlü Avrupa Birliği ülkelerine “insanlık dersleri” vermeye devam...
İnsan hakları en çok çiğnenen tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.