ABD ve Fransa başta AB ülkeleri eskilerde terör örgütleriyle olan kirli ilişkilerini daha bir saklama gayreti içindeydiler. Şimdilerde ise terör örgütü PKK/YPG’ye silah tedariki, finans desteği ve topraklarını lojistik üs olarak kullandırmada adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Ama lafa geldi mi de tıpkı öncelerde olduğu gibi hâlâ aynı pişkinlikle “terörle, terörizmle mücadele” diye atıp tutuyorlar. Bundan cesaretlenen teröristler de Avrupa’da hepten azıtmış durumda. Paris’te son yaşananların işte bu ikiyüzlülüğün en somut örneklerinden olduğunu da bir önceki yazımızda vurgulamıştık. Dün de bu kirli oyunu, yazımız üzerine arayan TBMM eski Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek ile konuştuk. Kısa bir selam saygı ve yeni yıl temennilerinin ardından “Avrupa’nın bu ikiyüzlülüğü baştan beri hiç bitmiyor” diye doğrudan konuya giren Çiçek’in öncelikle dikkat çektiği şuydu:
“Bütün terör örgütleri maalesef uluslararası politikanın en uygun aparatlarından biri. Bir ülkeyi sıkıntıya sokmak, bir ülkeye politika kabul ettirmek, varsa başka kendileri aleyhine o politikadan caydırmak için kullandıkları iki yöntem var. Bunlardan bir tanesi terör örgütleridir, ikincisi darbelerdir. Hatta terör örgütleri bazen darbelerin gerekçesini oluşturur 12 Eylül’de olduğu gibi. Bazı AB ülkeleri Türkiye’nin imkânlarından istifade etmek için, varsa önemli ihalelerden pay kapmak için bazen göstermelik terörle mücadele ediyormuş gibi gözüküyorlar ama kesinlikle doğru değil. Teröristlerin nasıl para, lojistik destek sağladığı kendi resmi raporlarında da yer alan, inkâr edilmez bir gerçek. Mesela Almanya Anayasayı Koruma Teşkilatı her sene ülkedeki zararlı unsurların, örgütlerin listesini yayınlar, diyelim ki PKK için 14-15 bin isim zikreder ama açtığı dava göstermeliktir, verilen cezalar da.”
Avrupa’nın, özellikle ABD de buna dâhil, kelime oyunları ya da hukuk zorlamalarıyla ikiyüzlülük örneklerinin daniskasını verdiğini anlatan Çiçek’in devamında söyledikleri de şunlardı:
“Daha evvel terör örgütü olarak kabul ettikleri örgütün üzerinden ceketini çıkarıyorlar, zarf değişiyor, mazruf aynı. PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor ama YPG’yi, PYD’yi veya benzerlerini terör örgütü kabul etmiyor. Melanetine, fiillerine bu şekilde devam ediyorlar.
Ya da bir örgütü terör örgütü olarak siyaseten kabul ediyorlar ama hukuk yoluyla o kararlarını aşındırıyorlar. Özellikle Belçika’da bu çok oluyor. Bir tarihte DHKP-C ile ilgili ilk derece mahkemesi ‘Terör örgütü’ dedi, bunu götürdükleri istinaf mahkemesi aynı örgüte ‘Terör örgütü değil, çıkar amaçlı suç örgütü’ dedi. İkisi arasında siyahla beyaz kadar fark var. Bunların infaz şekli de farklıdır, iade prosedürleri de farklıdır. NATO’ya girmek isteyen Finlandiya, İsveç’in tavrı da ortada. Bizim istediğimiz listede olanı değil, olmayan birisini veriyor, ‘Biz terörle mücadelede verdiğimiz sözleri tutuyoruz. Türkiye’ye ilk iadeyi yaptık’ diyor. Sen benim istediklerimden bir ikisini ver ki samimiyetini anlayayım.”
Avrupa’nın bu konuda hiçbir zaman samimi olmadığını belirten Çiçek verdiği şu örnekle bunu daha da somutlaştırdı:
“Avrupa’nın yaptıkları göstermelik birkaç tane iş var, onların hepsinin altında da Türkiye’den özel menfaat beklentileri vardır. Mesela, Türkiye’de çok önemli bir uluslararası ihale, iş varsa o ihaleye giren ülke hemen bir kısım gözaltılar yapar. Bunu en iyi yapanların başında da Fransa gelir. Rıza Altun diye birisi vardı, PKK’nın Avrupa’daki kasası. Türkiye’de savunma sanayii ihalelerinin olduğu bir dönemde Fransız şirketler pay almak derdinde oldukları için Rıza Altun dâhil 8 PKK’lıyı hemen gözaltına aldılar. Hatta bunun üzerine Komünist Partisi milletvekili Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, ‘Bunları niye gözaltına aldınız, filanca yerde çiftliği biz kiralamadık mı, bunlara eğitim desteği vermiyor muyuz, her türlü kolaylığı sağlamıyor muyuz?’ diye açıkça itirafta bulundu. PKK’lılar Marsilya’da araç yakmaya başlayınca da Rıza Altun’u serbest bıraktılar. Rıza Altun da yaptığı açıklamada, ‘Beni niye gözaltına aldılar anlamadım, biz bunların istihbarat örgütleriyle beraber çalışıyoruz’ dedi. Adamı apar topar Avusturya üzerinden kuzey Irak’a gönderdiler. Bir ara öldü dediler ama yaralanmış, halen o taraflarda yaşıyor.”
“Avrupa Türkiye’nin gelişmesini, belli politikalarını engellemek için terör örgütlerini kullanıyor” diyen Çiçek’in buna dönük verdiği şu örnekler de çok çarpıcıydı:
“Kaybettiğimiz canların değeri parayla ölçülemez. Maddi açıdan verdikleri zarar ise 300 milyar doların üzerindeyse biz 10 tane GAP yatırımını şimdiye kadar hayata geçirirdik, bu işlere harcamış olsaydık. Nitekim GAP’ın önemli projelerine de kredi vermediler, terör yoluyla engellemek istediler. Atatürk Barajı’na Türkiye niye dışarıdan kredi bulamadı?1980 öncesi hükümetlerin hiçbirisi ondan sonra Konsey Hükümeti, daha sonra Özal Hükümeti… PKK’nın eylem koyduğu tarihe bakarsanız Kamu Ortaklığı Fonu’nun kurulduğu günlere denk gelir. Yani Atatürk Barajı finansmanı ile o günkü eylemler arasında doğrudan ilişki var. Krediyi vermediler, Türkiye mecbur kaldı kendi kaynaklarıyla Atatürk Barajı’nı finanse etmeye. Aynı şey Ilısu Barajı’nda da oldu. Almanya, İsviçre, Avusturya kredi vereceğiz dediler, sonra vazgeçtiler. Çünkü Ilısu Barajı tek başına baraj değil, Türkiye’nin güney sınırlarındaki zafiyeti büyük ölçüde ortadan kaldıracak da birinci derecede güvenlik politikalarına da destek veren bir proje.”
(*) Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşayacağımız 2023’te sağlık, huzur, mutluluk temennisiyle...