100 yıl önce bugün Meclis açıldığında Türkiye’de İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerlerinden oluşan 200 bin kişilik istila ordusu bulunuyordu. Bu sayılara, doğudaki Ermeni ordusu, Batı Anadolu’daki Rum, Ermeni ve Müslüman çeteleri ile işgalcilerle birlikte hareket eden isyancılar dâhil değildi. İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’u; Fransızlar Adana’yı; Güneydoğu’da İngilizler Urfa, Maraş ve Gaziantep’i; Güneyde İtalyanlar Antalya ve Konya’yı; Karadeniz’de İngilizler Samsun ve Merzifon’u; Yunan ordusu da Batı Anadolu’yu işgal etmişlerdi.
İşte, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, Milli Mücadele’yi yürütmek ve İstiklal Savaşı’nı yönetmek için TBMM’yi bu koşullarda açmışlardı. Ankara’daki marangozların yaptığı Meclis kürsüsünde işgal nedeniyle siyah örtü vardı. Isınmak için ortada bir soba kurulmuş, vekillerin oturmaları için Ankara Öğretmenler Okulu’ndan öğrenci sıraları getirilmişti. Aydınlatma için de kahvelerden alınan petrol lambası bulunuyordu... O Meclis’in niteliklerini İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi, emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu anlatıyor:
23 Nisan 1920’de açılan TBMM, kurucu meclis niteliği taşır. Görevi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin esaslarını hazırlamaktır. Cumhuriyet yönetimi, Meclis’in kurulmasıyla fiilen başladı denilebilir. Bu meclis, dünyanın en haklı, en kutsal, en meşru savaşını, İstiklal Savaşı’nı yönetecekti. Yani Türk Ulusu’nun kaderine el koymuş bir meclistir. ‘Büyük’ sıfatı, olağanüstü yetkilere sahip olması ve kurucu meclis niteliğini taşımasından ileri gelir. Meclis’te, Milli Egemenlik ilkesine olan derin inanç vardır. Kürsü arkasına, ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ yazısı asılır. Meclis’in üstünde hiçbir güç kabul edilmemiştir. Padişah ve Halife, TBMM’ye, dolayısıyla Türk Milleti’ne tabi olacaklardır. Artık, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’le başlayan Milli Mücadele yolculuğuna milletin seçtiği vekiller de katılmıştır. Açılan TBMM, Milli Mücadele’nin sonuna kadar devamlı ve düzenli şekilde çalışır; bu yönüyle idealist bir meclistir.
Açılan meclis, demokratik karakterde ve yapıda idi. Meclis’te tek grup yoktu. Meclis’in çoğunluğu, Mustafa Kemal Paşa karşıtıydı. Meclis’te kendini gösteren beş grup oluşmuştu. Devrimci gençlerin toplandığı İstiklal Grubu. Halkçılık ilkesini benimsemiş, sol eğilimli milletvekillerinin bir araya geldiği Halk Zümresi. Muhafazakâr kişilerden oluşan Tesanüt Grubu. Osmanlı reformistlerinin birleştiği Islahat Grubu. Eski İttihat ve Terakki üyelerinin kurduğu Müdafaa-i Hukuk Zümresi. Büyük Millet Meclisi’nin bu dağınıklığı iş yapmaya engel oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurmuş ve kendisini destekleyen milletvekillerini bir araya getirmişti. Meclis’te, Mustafa Kemal Paşa’yı en çok tedirgin edenler İttihat ve Terakki yanlılarıydı. Kafkasya’da bulunan Enver Paşa’yı destekliyorlardı. Enver Paşa’nın Kızılordu birlikleri başında Anadolu’ya gelerek, Mustafa Kemal Paşa’yı devireceğini düşünüyorlardı. Enver Paşa da Anadolu’ya gelmek için Mustafa Kemal Paşa’nın yenilgisini bekliyordu...
***
23 Nisan’ları çocuklara armağan eden Atatürk’e göre, “Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.” Zaferden hemen sonra 17 Ekim 1922’de, Bursa’da çocuklara şöyle seslenir: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğimizin gülü, yıldızı, talih ışığısınız. Memleketi asıl aydınlığa sizler kavuşturacaksınız. Kendinizin ne denli önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Kızlarım, çocuklarım, sizlerden çok şey bekliyoruz.” Durdu, sordu: “Çok çalışacaksınız değil mi?” Çocuklar, hep bir ağızdan: “Söz!” diye bağırırlar. “Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıysak sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.” Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmasından sonra, yanında duran Fevzi Paşa’nın (Çakmak) gözlerinden yaşlar dökülür...
***
100 yıl sonra bugün; ülkemizde dönük her türlü tezgâha rağmen dünün, bugünün çocukları olarak kimsenin kulu kölesi olmadık, değiliz. Başımız hep dik ve onurluyuz. Dolayısıyla da Ata’mıza ve dava arkadaşlarına şükran borçluyuz. Ve bu 23 Nisan’da koronavirüse karşı alınan önlemler gereği evlerimizden ülkece tek ses ve tek yürek olarak aynı kararlılıkla haykırıyoruz:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...