Bartın’daki “kara” kömür ocağında yaşamını yitiren madencilerimizi “kara” toprağa verdik. Acılar da kalplere gömüldü. Daha öncekilerde olduğu gibi... Aynı yara hala kanıyor yani. Hem de eskilerden ders alınarak iyileştirildi denilen çalışma koşulları ve olaya müdahalede gelişen imkanlara rağmen. Anımsıyorum da gazeteci olarak tanıklık ettiğim ilk maden faciası Zonguldak’a bağlı Armutçuk beldesinde TTK’ya ait kömür ocağında 7 Mart 1983’te meydana gelen grizu patlamasıydı. 103 işçi hayatını kaybetmişti. Zaten son derece eski teknolojiyle üretim yapan kömür ocağının havalandırma sistemi tümüyle ters kurulmuştu, yani içeride biriken grizu gazını tahliye etmesi bir yana dursun, işçilerin soluduğu kirli havayı bile dışarı atmıyordu. Yardım amacıyla ocağa inen ama oksijen maskelerinin yetersizliği, delinmesi nedeniyle ölenler bile olmuştu. Dönemin Başbakanı Bülend Ulusu Armutçuk’a gelip bilgi almış, daha sonra da ölen işçilerin cenaze törenine katılmıştı. O günlerin Çalışma Bakanı Turhan Esener’in açıklaması da “maden kazalarının önlenmesi için yeni teknoloji mutlaka getirilmelidir” şeklindeydi. Hatta ‘Maden Emniyet Nizamnamesi’nin değiştirilmesi için harekete geçildiğini de duyurmuştu...
Gazeteci sıfatıyla bizzat tanıklık ettiğim bir başka facia ise 13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan ve 301 işçinin hayatına mal olan yangındı. Orada gördüklerimde çalışma koşulları ve olaya müdahale anlamında 1983’e göre iyiydi ama olması gereken seviyede hiç değildi. Hatta skandal sorunlar vardı. Tehlikeli çalışma koşulları, var görünen ama kullanım süreleri dolmuş oksijen maskeleri, teknik cihazlardaki yetersizlikler, özelikle de denetleme mekanizmasının fiyaskosu açısından. Bu anlamda ihmaller, hatalar, mevzuat eksiklikleri fazlasıyla sorgulandı tartışıldı, olay da yargıya intikal etti zaten. Sonrasında da idari ve denetim mekanizmalarında yeni önlemler devreye sokuldu… Ancak yüreğimizi yakan bu son faciayla gördük ki hala eksikler, hatalar söz konusu. Evet, geçmişte yaşadığımız acılardan ders alarak olaylara müdahale anlamında oldukça iyi bir noktadayız. Olay duyulur duyulmaz devlet bütün gücünü, imkanını seferber edip bölgeye yığdı. Üç bakan anında Bartın’a giderek, çalışmaları bizzat koordine etti. Ambulanslar, sahra, hastaneleri uçaklar, yanık merkezine götürmek için hazır bekleyen ekipler tam tekmil hepsi yaraların sarılması için olay yerindeydi. Ocaktakileri kurtarmak için müdahale edenlerde hem teknik donanım hem de deneyim açısından ülkenin en iyileriydi. Yani bir olay olduğunda zamanında ve etkili müdahale anlamında olması gereken ne varsa yapıldı. Ancak aynısını olay meydana gelmeden önce güvenlik açıklarını azaltmak için proaktif olarak hareket etmek, yani risk yönetimi açısından söylemek zor. Böyle bir facia yaşandıysa ya bir yerde hata yapıldı ya da alınan önlemler yeterli değil. Dolayısıyla asıl konuşmamız, sorgulamamız gereken olay olmadan bu faciaları nasıl önleriz, bu tür olaylarda oluşacak can kaybı ve zararları nasıl azaltabiliriz, bunlar için neler yapmalıyız olmalı. Ama şimdi yaptığımız gibi olay olduktan sonra değil öncesinde.
Çünkü biz genelde olay olunca konuşuyoruz aynı depremde olduğu gibi. Sarsıntı meydana geliyor depreme karşı önlemleri konuşuyoruz olay bitiyor çok kısa sürede unutuyoruz. Maalesef maden kazaları, faciaları da aynen böyle... Geriye dönüp baktığımızda çok sayıda maden kazası ve yitirdiğimiz yüzlerce can var...Oysa madencilikte gelişmiş ülkelere bakarsak artık bu tip kazaların uzun süredir olmadığını görüyoruz. Hepsi çok önceden bu kazalarla ilgili gerekli önlemleri aldılar, sistemlerini buna göre dizayn ettiler. Onlarda olmuyor, bizde de sıklıkla meydana geliyorsa bu anlamda kendimizi sorgulamamız ve gereğini yapmamız şart. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ da “İnsan hayatının güvende olmadığı hiçbir faaliyet bizim için muteber değildir. Bu anlayışla maden ocaklarımızda hala önemli sayıda ölümlerin olduğu kazaların yaşanıyor olmasını tabii ki kabul edemeyiz. Artık madenlerimizde hiçbir eksik, hiçbir gereksiz risk görmek istemiyoruz” sözleriyle bunu çok net dile getirdi...
Kısacası dememiz o ki; gelişen, gelişmekte olan bir ülkeyiz birçok alanda ileri düzeyde yol aldık madencilikte özellikle yeraltı kömür madenciliğinde de bunu başarmamız lazım. Aksi takdirde bu tür faciaları ve yeni acıları yaşama olasılığımız hep söz konusu...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024