Türk savunma sanayiinin geldiği nokta nedeniyle dünyanın gözü, kulağı Türkiye’de...Dünya markasına dönüşen İHA ve SİHA’larla başlayan bu süreç artık KAAN’dan TCG Anadolu’ya ve uzun menzilli füzelere kadar uzandı ve bambaşka bir noktaya evrildi. Şimdi buna çok katmanlı entegre hava savunma sistemi Çelik Kubbe de eklendi. Havada, karada, denizde sürekli yenileri geliştirilen projeler silah sanayiinde dışa bağımlığımızı azaltırken, Türkiye’yi dünya piyasalarında söz sahibi de yaptı. Tabii bu aynı zamanda bazı ülkeler açısından ciddi anlamda rahatsızlık ya da tedirginlik demek...En başta da sözde müttefikimiz, NATO’daki ortağımız ABD için… Çünkü Türkiye savunma sanayiindeki atılımlarıyla çok daha güçleniyor, güçlenecek. Bölgede daha da güçlenen bir Türkiye de ABD’nin işine gelmez, gelmiyor. O, kendisine muhtaç, kendi sözünü dinleyen, verdiği silahlarla, malzemelerle yetinen bir Türkiye istiyor. Yani “benim her dediğimi yapmak zorundasın” diyor… Ama şimdi bu model değişti artık. T.C Devleti çok zor bir irade ortaya koyarak hem müttefiklik hukukundan vazgeçmedi hem yapılan tüm engellemelere, ambargolara, aşağılık tezgahlara rağmen ana karası, gök vatanı, mavi vatanının savunmasıyla ilgili müthiş bir gelişme sağladı. Stratejik özerklik anlamında.. Olmayanı oldurdu, var olanı da daha da geliştirdi...Çelik Kubbe de bunun şimdilik son örneği...
★★★
Yoksa düşünsenize NATO ortağısınız, savunma paktının cephe ülkesisiniz, hava savunma sisteminiz yok.. Niye? Türkiye yıllardır hava savunma sistemi talep ediyor ama NATO ortağı, müttefikimiz ABD vermiyor, yokuş yapıyor. O zaman ben Rusya’dan alırım deyince de her türlü aşağılık yönteme başvuruyor… Bu durumda da “Müttefikiniz olan bir ülke ABD, neden müttefiki Türkiye’nin hava savunma sistemine sahip olmasını istemez” sorusu anlam kazanıyor elbette. Belli ki niyet kötü… Kendisi doğrudan yeltenmese de Türkiye’ye karşı başkalarını kışkırtma, manipüle etme, kullanma durumu var. Nitekim Yunanistan’ın saldırganlığı ya da Suriye’de terör örgütü PKK/YPG’nin palazlanması, varlığı denildiğinde ABD’yi konuşuyoruz hep? Tabii yine sözde NATO ortaklığı ve müttefiklik masalı çerçevesinde. Çünkü Türkiye ve Yunanistan iki müttefik, iki NATO üyesi.. Ama Yunanistan arada bir komşuluk, dostluk gibi laflar etse de kafası hep “şer” odaklı. Her türlü şeytanlığı, fenalığı marifet sayıyor ve yaptıklarından da utanmıyor… Tabii ülkesine çöreklenen üsler kuran bir başka NATO üyesi müttefik ABD’nin cesaretlendirmesiyle… Sözde müttefik ABD’nin terör örgütü PKK/YPG ile hemhal vaziyeti, kirli ilişkileri de malum.. NATO ortağı olarak Türkiye’nin terörle mücadelesine destek olmadığı gibi engellemeye, takoz olmaya, teröristleri koruyup, kollamaya çalışıyor. Amerikan askerleri teröristlerle ortak tatbikatlar bile yapıyor hiç utanmadan… Yine Yunanistan’ın teröristseverliği de aleni. Hem de yıllardır. Mesela terör örgütleri ASALA, PKK, DHKP-C, MLKP’yi ülkesinde barındırdı, kamplarda teröristleri himaye etti, eğitti. Yani alçaklıkta sınır tanımadı. 1990’lı yılların sonlarında Türkiye’nin kararlı çıkışları sonucunda Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması sürecinde teröristbaşı sığınacak ülke ararken himayesine aldı, sıkışınca da onu Kenya’ya kaçırttı, orada da büyükelçiliğinde saklayabilecek kadar pervasızlaşabildi...
★★★
Engelleme, takoz olma denilince de aynı durum Türk Savunma sanayiindeki gelişme için de geçerli. Hem de ta en başından beri.. Bu anlamda da ilk akla gelenler 2006’da başlayan ASELSAN’daki sekiz elektronik mühendisinin intihar denilen ya da süsü verilen şüpheli ölümler serisi. Ölen mühendislerin hepsi de F-16 savaş uçakları, tanklar, insansız hava araçları gibi kritik projelerde çalışıyordu, dolayısıyla da ölümleriyle ilgili pek çok karanlık nokta vardı. Ancak “Neden intihar ettiler veya öldürüldüler, bunun arkasında kim var?” sorularının yanıtı karanlıktı. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında yeniden başlatılan soruşturma kapsamında da FETÖ’nün izi çıktı malum. FETÖ elebaşısının hala ABD’nin koruması, kollaması altında olduğu, darbe girişiminden sonra kaçan FETÖ’cülere de Yunanistan, Almanya başta olmak üzere NATO ortağımız ülkelerin kucak açtığı, yardım yataklık yaptıkları, iade taleplerini reddettiği gerçekliğine bakıldığında da neyin ne olduğu anlaşılıyor zaten. Aynı şekilde terör örgütü PKK/YPG’li teröristlere destekleri, koruyup, kollamalarından da...Yani hepsi kağıt üstünde, sözde müttefikler ama hasmane tutumlarıyla düşman gibiler, düşmandan farksızlar...