Marmara Denizi’nin içinden geçen fayın tek ya da parçalı olarak kırılacağı senaryo değil, artık bir gerçeklik. Tüm bu gerçekliğe karşın bugüne dek bu konuyu sallantıyla gelen korkular dışında pek önemsemediğimiz veya hafife aldığımız da çok net.
Çünkü 1999’da yaşadığımız felaket sonrasında “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye verilen sözlerin üzerinden yıllar akıp geçti ama 5.8’lik son sallantıda gördük ki biz hâlâ “Deprem değil, çürük bina öldürür” gibi bir başka gerçekliği ikna noktasındayız. Yani konuşuyoruz ama arzu edilen yolu alamıyoruz, alamadık. Hem devlet hem de vatandaş açısından. Geldiğimiz an itibarıyla yine bir başka gerçeklik ise korkulan depremin büyüklüğü ve felaket senaryoları açısından bazı deprem bilimcilerin diğerleriyle çelişen, özellikle de daha iyimser açıklamaları. Hatta Marmara’daki faylarla ilgili bariz hatalar yapıldığına dönük iddiaları.
Örneğin, daha birkaç gün önce deprem bilimci Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, “Tuzla’dan, Çekmece’ye kadar olan ‘Adalar fayı’ normal bir faydır. Bu fayı, Kuzey Anadolu fayı diyerek toplumu yıllarca paniklettiler” şeklinde bir açıklama yaptı. Buna vatandaşların sosyal medyadaki kuşkulu ve endişeli mesajları da eklenince daha önceleri sıkça konuşulan ama şimdilerde Silivri’deki hareketlilik nedeniyle biraz geri plana düşmüş havasındaki Adalar Fayı konusunda kafalar hepten karıştı. Dolayısıyla da İstanbul’u tehdit eden Kuzey Anadolu Fayı’yla (KAF) ilgili bilgileri irdelemekte yarar var. Adalar Fayı ve potansiyel riskleri Marmara’nın tabanını inceleyen isimlerden Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr.
Naci Görür anlatıyor:
“Adalar Fayı Kuzey Anadolu Fayı’nın parçasıdır, bu zonla ilgili bir faydır. KAF zonu Bingöl Karlıova’dan başlar Yunanistan’a kadar gider. Türkiye’deki bunun uzunluğu da aşağı yukarı 1600 kilometredir. Bunun bir kısmı Marmara Denizi’nin altında kalır. Zaten Marmara Denizi de o fayın faaliyetleri sonucu gelişmiştir. Yani KAF olmasaydı burada zaten Marmara Denizi olmayacaktı. Şimdi suyun altındaki KAF’ın bir kısmı Adalar’ın güneyindeki faydır, öbürü ikinci kol olarak Çekmece açıklarından başlar, Silivri açıklarına kadar devam eder. Üçüncüsü de orta Marmara çukurluğundan başlar, Tekirdağ çukurluğuna kadar yani Gelibolu Yarımadası’na kadar uzanır. Bunların da birbirleriyle geometrik, dinamik ilişkileri vardır. Ve Adalar Fayı’nın geri plana düşmesi gibi durum söz konusu değildir.”
Yani?
“Risk çalışmaları yapıldığı zaman hangi kol kilitlenmiştir, hangisinde daha fazla deformasyon, enerji birikmesi vardır bakılır ve birinci derecede hareketli fay budur denir. Şimdi öngörülen de Orta Marmara çukurluğuyla Çekmece gölleri arasındaki faydır. Onun öncelikle kırılmasını bekleriz biz, yoksa Adalar Fayı kalktı bitti değil. Hatta belki de bu öngörü yanlış çıkar ve önce Adalar Fayı kırılır. Yani onun da deprem yapma potansiyeli var ve kırılırsa en fazla 6 büyüklüğünde bir deprem yapar. Çünkü onun boyu 50-55 kilometre.”
Diğerlerinin daha büyük deprem üretme potansiyeli var anlamında mı?
“Sözünü ettiğimiz ve kırılmasını öncelikle beklediğimiz 70-75 kilometre uzunluğundaki fay kırılırsa 7.2 büyüklüğünde deprem üretir. Eğer Marmara’nın altındaki tüm fay bir seferde peş peşe kırılırsa, o takdirde olabilecek depremin büyüklüğü 7.6’yı bulur. Ama bizim yaptığımız araştırmalara göre fayın bir seferde kırılmayacağını düşünüyoruz...”
Özetle, İstanbul’un deprem gerçekliği çok açık ve net. O nedenle, daha önceki yazılarımızda defalarca vurguladığımız gibi fayların durumunu, korkulan, beklenen büyük depremin zamanını ve önceden bilinip bilinmeyeceğini tartışmak, dahası duymak istediğimize inanmak yerine deprem gerçekliğine karşı hazırlıklı olmaya odaklanmak daha doğru. Çünkü beklenen büyük deprem için kum saati doluyor, belki de doldu...