Bugüne dek dört kez bir araya gelen, şimdilerde de beşinci buluşmanın ısınma turlarındaki 6’lı masanın son 10 maddelik bildirisi bir taraftan adı konulmamış ittifak protokolü olarak görülürken, diğer taraftan muhalefetin halkta yeteri kadar heyecan yaratamadığı eleştirileri de var. Özellikle de en merak edilen, en çok konuşulup, tartışılan “Aday kim?” sorusunun yanıtının hâlâ olmamasından kaynaklı. Evet, öne çıkan konuşulan, tartışılan isimler var ama esen siyasi rüzgâra ve kişinin doğru-yanlış hamlelerine göre masa ayakları oynuyor ve sürekli denge değişiyor. Mesela 6’lı masanın oy oranı düşük bileşenlerinin aday olmayı çok isteyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını, kendi ilk tercihleri olmasa bile, son kertede veto etmeleri zor gözüküyor. Hatta bu partilerde daha popüler adaylara nazaran Kılıçdaroğlu’nun adaylığının muhalefet içerisinde kendilerine daha fazla alan açacağını düşünenler bile olabilir. Öte yandan, anketlerde oy oranı yükselen İYİ Parti’de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına soğuk bakıldığına dair emareler var. Meral Akşener’in bu konuda verdiği her demeçte seçilebilme kriterinin altını mutlaka çizmesi de bunu doğrular nitelikte. Dahası, CHP’den umudunu kesen İmamoğlu’nun İYİ Parti’ye göz kırptığı, oradan aday gösterilebileceği dahi konuşuluyor, her ne kadar “Meral Hanım bunu yapmaz” diyenler olsa da. Yine Meral Akşener’in Cumhurbaşkanlığı adaylık potasından çıkmadığı ama 6’lı masada aleni görülmese de sütre gerisindeki destekçisi HDP’nin Meral Akşener ya da Mansur Yavaş’ın aday olması durumunda kendi adayımı çıkartırım postası masanın dengesini zorluyor. Dolayısıyla, bu noktada süren bir başka tartışma da şu iki alt soru üzerinden devam ediyor:
Aday belirsizliği 6’lı masa sözcülerinin dediği gibi adayın yıpranmasını önlemeye yönelik, son düzlüğe kadar bilinçli bir geciktirelim taktiği mi yoksa açıklamak isteseler bile kendi içlerinde birtakım gerilimlere, belki de masanın dağılmasına yol açabilecek yeni kriz alanları oluşturabilir endişesi mi?
Öyle ya da böyle, hangisi olursa olsun, 6’lı masa açısından sıkıntılı bir durum olduğu açık. İlk seçenek, yani yıpranma gerekçesi ise “Kolay yıpranacak birini niye aday gösteriyorsun?” diye sorarlar insana. Yok ikinci şık masanın dağılması endişesinden kaynaklıysa o zaman daha da vahim. Çünkü bu doğrudan seçmen açısından zaten var olan güven sorununu daha da tetikleyecek bir durum. Kaldı ki bunlar 6’lı masanın “ortak aday” konusundaki kararlılığıyla bağlantılı varsayımlar. Malum, bir de her ne kadar zayıf bir olasılık gibi görülse de “Yok arkadaş, masada oturduk, yedik içtik, sohbet de keyifliydi ama önerilen isimler kafamıza yatmadı, anlaşamadık” denilip, ilk turda herkes kendi adayıyla girsin ya da 6’lı masadaki çatlaklar sonucu birden fazla aday çıkma durumunun da hâlâ seçenekler arasında olduğuna dair farklı bir tartışma da söz konusu. Bu anlamda kamuoyu araştırmacılarının kesiştikleri nokta da şu:
“Herkes kendi adayıyla girerse seçmen ‘Bunlar kendi aralarında bir araya gelemiyorlar, bunlardan bir hayır çıkmaz’ diye Erdoğan’a yüklenebilir, bir kısmı da sandığa gitmez zaten. Erdoğan da kemik oylarını sandığa taşır, ilave oylarıyla da fark yapar. Ya da ikinci tura bırakırlarsa ve kalırsa da kendileri açısından kesin riske girerler. Altı aday çıktığını varsayalım; en babayiğidinin alacağı yüzde 25-30. Buna mukabil, küsüp sandığa gelmeyecekler de olacak. Böyle bir durumda da Erdoğan önde olduğu için 2. turda kim girerse girsin seçmen çoğunluğun olduğu yere gider.”
Kısacası, dememiz o ki siyasette eline kâğıdı kalemi ya da hesap makinesini alan herkes var olan ve olası ittifaklar, destekler üzerinden önümüzdeki seçime dönük öngörülerde bulunuyor. Hepsi de kazanmak üzerine. Ama bir o kadar da yanılgı olasılığıyla. Niyesi de malum. Siyasette iki kere iki her zaman dört etmediği gibi, üç, hatta beş ettiği de oluyor. Hele de kararsız seçmen oranının yüksek ve bu oyların daha çok kime gideceğine dönük hesapların yapıldığı, doğrudan adaya odaklı böyle bir seçimde. Çünkü kızgın, kırgın seçmen, tamamıyla terk etmiş, yani tüm köprüleri atmış seçmen anlamına gelmiyor. Yani siz üç beş partinin oylarını topladığınızda şu olur dersiniz ama öyle bir aday bulur ve sinerji yaratırsınız ki sandık ondan fazlasını doğurur. Ya da tam tersi, bir adayla hesaplar altüst olabilir, beklediğiniz oyun çok altında kalabilirsiniz. Yine sandık sürecinde seçmen tercihini etkileyecek öyle gelişmeler yaşanır ki kırgın, küskünler geri döner, bugün öngörülenden çok farklı bir tablo da ortaya çıkabilir. Ki hepsine dönük de geçmiş seçimlerde yaşanmış fazlasıyla örnek var. Dolayısıyla da bugünden kamuoyu araştırmalarına bakıp, AKP artı MHP budur veya muhalefet partilerinin toplamı şudur, o nedenle de “Bu iş tamamdır” ya da “Adayı hiç merak etmiyorum. Çünkü aday kim olursa olsun, benim oyum onadır” havası pek gerçekçi değil. Evet, bunlar fikir vermek, parti örgütlerini ve seçmeni etkilemek adına önemli ama sandığın dinamiği çok daha farklı.