Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pandemi günlüğünde hem vaka hem de ölü sayısı pik yapan Kovid-19’a karşı mücadelede kesin çözüm olarak öngörülen kitlesel bağışıklık duvarını sağlamak için seçenekler belli: Toplumun büyük çoğunluğuna virüsün bulaşması, yani hastalanması ya da aşı olmak. Dolayısıyla, yaygın uygulanmasıyla birlikte aşının bulaş riskini engelleyeceği net. Nitekim bu bağlamda bizde de evet aşı tedarikinde gecikme olduğuna dönük iddialar var ama yoğun bir aşılama kampanyası devam ediyor. Ancak bir yandan da hem aşı seçeneklerindeki kafa karışıklığı hem de zaten hep var olan belli orandaki aşı karşıtlığı nedeniyle ciddi anlamda sıkıntı söz konusu. Çünkü sırası geldiği, hatta randevu aldığı halde aşı olmaya gitmeyenlerin oranı yüzde 25’lerde. Bir başka deyişle, dört kişiden biri aşıdan kaçıyor. Yani aşı karşıtlığı ve korkusu da pik yapmış durumda. O nedenle, aşıda ikna ya da kişinin kararına bırakma yönteminin revize edilmesi ve Kovid aşısının çok istisnai durumlar hariç kesinlikle zorunlu olması şart. Evet, aşı olmamak insan hakkı denilebilir ki deniliyor da ancak hak denildiğinde karşıdakinin ve toplumun genel hakkı da söz konusu. Çünkü aşı olmayı reddeden ya da aşı olmaktan kaçan, korkan herkes hastalanıp bu virüsü diğerlerine taşıma, bulaştırma ve toplum- ülke sağlığını tehlikeye sokma açısından potansiyel risk unsuru. Ve biliyoruz ki bu aşı ancak ve ancak tüm topluma yapılırsa işe yarıyor. Yarısı olmuş, yarısı olmamış, yarım yarım olmaz bu iş. Tek doz yapılırsa dahi yetmiyor, herkesin kesinlikle çift doz aşı olması gerekiyor. Hem de öngörülen süreler içerisinde. Yani artık insanlar aşı konusunda bireysel tercihlerini insan hakkı diye öne sürmek yerine toplumsal bir menfaat ortak bir çıkar gerçeğinden hareketle bu aşıyı yaptırmak zorunda. Çin aşısı Sinovac ya da Alman aşısı Biontech de fark etmez. Hangisi olursa olsun, her ikisi de ilgili yerlerden onayı almış, dünya üzerinde milyonlarca insana uygulanmış, uygulanıyor ve umut olmuş durumda. Kaldı ki bu virüsle mücadelede aşı olmakla da iş bitmiyor. Bu bağlamda da yerli yabancı bütün bilim insanlarının kesiştikleri ortak nokta şu:

Haberin Devamı

“Aşının herkese zorunlu denilmesi lazım, başka çaremiz yok. Çünkü aşı olunca ortalıkta pehlivan gibi dolaşırsan, maske takmazsan, önlemleri uymazsan Kovid kapacağın kesin. Kaptığın zaman da kendin hasta olmasan bile zaten yüzde 10-20 hasta olma riskin var çünkü doğru uygulanırsa aşı yüzde 80-90 koruyor, başkalarına bulaştırma riskin de çok fazla olacak. Semptomlarını hissetmeyeceksin, hissetmediğin için hasta olduğunu da bilmeyeceksin ama bir başkasına bulaştıracaksın. Gizli taşıyıcı olacaksın, o zaman test de yaptırmayacaklar. Yapılsa da aşı olduğun için testinde pozitif çıkacak zaten. Ama aşı zorunlu olursa bu virüsü alan hiç kimse hasta olmayacak. Ve bu zararsız virüs kategorisine geçmiş olacak.”

Haberin Devamı

Bunlar virüs tehdidiyle, aşıdaki kafa karışıklığının birey, toplum-ülke sağlığı boyutu ve hayati önemde ama bunun bir de hem ekonomik hem dünya gerçeği açısından vicdani boyutu da var. Şöyle, herkes biliyor ki tüm dünya ülkeleri bu aşıları tedarik konusunda birbiriyle yarışta, hatta ABD başta olmak üzere zengin ve güçlü ülkelere dönük bu aşıları daha baştan kapattıklarına ilişkin eleştiriler, tepkiler var. Dahası, evet, belli başlı ülkelerde ve bizde tam gaz aşılama faaliyetleri sürüyor ama dünya üzerinde daha bu aşılarla hiç tanışmamış birçok ülke, milyarlarca insan var. Yani dememiz o ki aşıdan kaçan, korkan, hatta randevu aldığı halde gelmeyenler sadece ülkedeki bir başka vatandaşın hakkını gasp etmek ve parayı sokağa atmakla kalmıyor, dünya genelinde aşı beklentisindeki insanlara da ayıp ediyorlar. Yazık, insaf...