Aşı olmayan kişilerin toplu alanlara girişi için zorunlu PCR testi uygulaması başlıyor ama onun da ne kadar etkili olacağı soru işareti. Özellikle de daha uygulamaya geçilmeden konuşulan, tartışılan negatif PCR testi almanın merdiven altı yol ve yöntemleri, hatta örnekleri daha doğrusu sahtekârlık olasılıkları nedeniyle. Tabii aynı durum aşı olmadığı halde kendisini aşı kayıtlarına aldırmak ya da Sinovac aşısı olup da yurt dışına çıkabilmek için BioNTech aşısı kaydı yaptırma çabasında olanlar için de geçerli. Yani insanlar yeni mutasyonlarıyla tırmanışa geçen koronavirüs belasından nasıl kurtuluruza odaklanmaktan daha çok, anlaşılmaz bir şekilde, kendileri, yakınları, özellikle de toplumun sağlığını tehlikeye sokmaktan çekinmiyor havasında. Maalesef bunu da ısrarla hak, özgürlük gibi gerekçelerle kamufle etmeye çalışıyorlar. Tamam, birey olarak baktığınızda insan hakkı, aşı olur, olmaz denilebilir ama devlet de diyor ki toplum sağlığı açısından şehirler arası toplu taşıma araçlarını (uçak, tren, otobüs, vb.) kullanacaksan ve belirli alanlara girişte (okul, sinema, tiyatro, konser, vb.) PCR negatif testi şart. Mesaj açık ve net: Ya aşı olacaksın ya da test yaptıracaksın. Ki bunlar dünyanın birçok ülkesinde zaten uzunca bir süredir uygulanan şeyler. Hem de daha katı kurallarla. Mesela Almanya’da ve daha birçok ülkede aşılı olmana rağmen PCR testi uygulaması da söz konusu. Aşılı olsan da virüsü taşıma, yayma olasılığı nedeniyle. Çünkü aşı, olan kişinin hastalanmasını önlüyor ya da hafif atlatmasını sağlıyor ama virüsü yok etmiyor. Dolayısıyla, koronavirüse karşı mücadelede kesin çözüm olarak öngörülen kitlesel bağışıklık duvarını sağlamak için yapılması gereken belli: Toplumun büyük çoğunluğunu aşılamak. Ve bunun sonuçları da bilimsel açıdan verileriyle kanıtlanmış durumda. Aşı olan ülkelerde, bölgelerde bulaş düşüyor. Tabii aşılama hızı ve oranıyla bağlantılı olarak. Çünkü özellikle sürekli mutasyona uğrayan virüsü yenmek için aşılamanın mutasyon hızını geçmesi ve toplumun büyük çoğunluğunun en kısa sürede aşı olması şart. Kısacası, aşı olma ve zamanlaması kritik önemde. Yoğun bakımlardaki hastaların ve ölenlerin çoğunun hiç aşı yaptırmamış ya da tek dozda kalmış olmaları da bunun bir başka kanıtı. O nedenle de PCR testi uygulamasını aşıdan kaçış için yeni bir zaman kazanma gibi ya da çözüm gibi düşünüp hele de dolambaçlı yöntemlerle negatif raporu peşinde koşmak insanın kendisini kandırmasından başka bir şey değil. Dahası, bu, sahtekârlığın da ötesinde, ciddi anlamda suç içeren de bir durum. Nitekim dün konuştuğum birçok ünlü ceza hukukçusunun da kesiştiği nokta buydu. Şöyle diyorlardı:
“Sahtekârlık bir suç zaten. Sahtekârlık suçlarında zarar imkân ve ihtimali diye bir kavram vardır. Yani sahtecilik olabilmesi için yapılacak olan sahtekârlığın bir zarar imkân ve ihtimali yaratması lazım. Böyle bir şey yaratır mı sahte PCR konusu? Yaratır. TCK 204 ve devamı maddelerindeki sahtecilik suçu burada oluşur. Bu testi normalde yaptırmadığı halde yaptırmış gibi görünen kişi bakımından da bunu bu şekilde yaptırıp kullanan bakımından da sahtecilik suçunu oluşturur. Bu da duruma göre resmi evrakta sahtecilik olur, duruma göre özel evrakta sahtecilik düşünülebilir. Tabii başka şeyler de düşünmek lazım. Mesela, bir insan belli bir dikkat ve özen eksikliğiyle başkasına bu virüsü bulaştırdığında taksirle yaralama suçu bile düşünülebilir. Hatta taksirle ölüme sebebiyet bile düşünülür.”
Özetle, dememiz o ki, aşı kişinin hastalanmasını önlemek ya da hafif atlatmasını sağlamak açısından önemli. PCR testinin tek fonksiyonu ise gireceğin ortamlara “Bende virüs yok” açıklamasını yapmak veya kanıtını göstermek. Dolayısıyla, aşı olmamakta direnip PCR testi ile idare ederim mantığının anlamı yok. Hele de dolambaçlı yollardan negatif PCR testi peşinde koşmanın. Yani illa aşı olmayacağım diyorsan başkalarının haklarına ve devletin koyduğu kurallara saygı duyman gerekiyor. Yok, hem olmayıp hem de her etkinlikte, her faaliyette bulunmak için dolambaçlı yolları dahi göze alırım diyenler açısından ise bu en azından bir sahtekârlık suçu. Hatta ölüme sebebiyet verme gibi çok ötesine geçme durumu da söz konusu.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024