Türkiye güvenli bölge konusunda kararlı ve kafası net. An itibarıyla flu olan, tek başına mı yoksa ABD ile birlikte mi gerçekleş-tirileceği konusu. Çünkü artık zamanı da verilen olası harekâta dönük hazırlıklar tamam ama bir yandan da ABD’yle görüşmeler devam ediyor. Bu bağlamda da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve ABD Silahlı Kuvvetleri unsurlarınca Fırat’ın doğusunda ikinci ortak kara devriyesi faaliyeti gerçekleştirildi. Yani bölge emniyette mi, orada YPG/PKK’lı teröristler var mı kontrol edildi. Tabii tam anlamıyla yutturmaca mantığıyla. Şöyle ki; Türkiye’nin arzu ettiği güvenli bölge sınır boyunca 480 kilometrelik hat, 30 kilometre derinlik ama şu anda hem hava hem kara devriyesi faaliyetleriyle ortaya çıkan tablo bunun sadece Telabyad ile Resulayn arasındaki 120-140 kilometreye denk geldiği şeklinde. Dahası, bu faaliyetlerde yerleşim yerlerine girilmiyor, oralar da terör örgütünün kontrolünde. Yani ABD açısından bu aslında bir tampon bölge ve Türkiye’nin kafasındaki güvenli bölgeyle alakası yok. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da ısrarla bunun kabul edilemez olduğunu vurguladı, vurguluyor... Dolayısıyla da Türkiye’nin güvenli bölge konusundaki kararlılığını gören ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri ile hem sahada karşı karşıya gelmemek, hem de S-400 alımından sonra Rusya’nın daha fazla yakınlaşmasını önlemek adına formül arayışında. Bunun son örneği de ABD’nin Türkiye’ye Patriot ve F-35’lerle ilgili yeni bir teklif verme konusu ya da hazırlığı. Bu noktada akla gelen soru da şu:
Fırat’ın doğusuna dönük niyeti açık olan ABD gerçekte ne yapmak istiyor? Soruya MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş yanıt veriyor:
“Bu bölgede ABD ile Rusya arasında küresel, bölgesel çıkarlar için bir çatışma var ve bu çatışma sürekliliğe sahip, devam edecek. Burada ABD evet hegemonik güç ama hegemonik gücü giderek zayıflıyor. Rusya hegemonik güç değil ama Ortadoğu’da attığı adımlarla, yaptığı hamlelerle ABD ile ciddi bir mücadele içerisine girmiş bulunuyor ve o konuda mesafe aldı. Şimdi ABD Rusya’nın bu mesafe alışına set çekmek ve İran’ın bölgedeki hamlelerine kısıtlama getirmek istiyor. Bunlar da ABD’nin bölgeden asla çekilmeyeceğini ve stratejik hamlelerinden vazgeçmeyeceğini bize gösteriyor.”
ABD açısından Türkiye bu denklemin neresinde?
Bütün bu gelişmeler karşısında ABD bugüne kadar Türkiye’yi oyalayarak, Türkiye’nin fiili müdahalesini engelleyerek Suriye’de zaman kazanmıştır. Şimdi de cazip teklifler, Türkiye’ye bazı ekonomik çıkarlarla hatta Fırat’ın doğusuna bazı cep müdahaleleri de yapmasına göz yumarak Türkiye ile ilişkilerini korumak istiyor...
Türkiye’den vazgeçemiyor anlamında mı?
Tabii ki vazgeçemiyor. NATO sistemi içinde bölgede Türkiye’nin önemini biliyor ve vazgeçemiyor. Türkiye ile karşı karşıya gelmek istemiyor. Türkiye’nin kendisinden daha fazla uzaklaşmasını arzu etmiyor. NATO içinde yeni bir sorun yaratmak istemiyor. Türkiye’ye askeri, ekonomik bazı cazibe şartları ortaya koyarak, meseleyi sürüncemede bırakarak hedeflerine ulaşmak istiyor. Türkiye ile kendi çıkarları istikametinde, kendi çıkarları için kullanabileceği bir ilişki arıyor, bütün mesele bu...
Onun için de müttefikmiş gibi davranıyor yani?
ABD bugün Türkiye’nin çıkarlarını zedeleyen hamleler yapan bir ülke görünümünde. Hiçbir şekilde müttefiklik ilişkileri içinde hareket eden bir ülke konumunda değil. Ve bunu sadece Trump’ı diğer ABD yönetim merkezlerinden ayırarak da düşünmemek lazım çünkü bu ABD’nin devamlılık kazanan stratejisi. Trump’ı da bu başa getirdi zaten. Yoksa sistemden farklı değil Trump’ın adımları. Sadece bir ticari şirket gibi meselelere baktığı için, Patriot satarak, F-35 meselesini hallederek Türkiye ile ilişkilerini devam ettirmek ve yine Ortadoğu’daki, Suriye’deki çıkarlarını korumak istiyor. Yani ABD bildiğini yapacak, bütün gelişmeler bu merkezde...