Türkiye’nin kararlı duruşu, hamleleri ve Suriye’deki gelişmelerle terör örgütü PKK/YPG kaçınılmaz sona yaklaştı. Köşeye sıkışan terör örgütü PKK/YPG’nin artık bu bölgede yok olması zaman meselesi... Belki Suriye haritasındaki şu anki renklendirmelere bakıldığında Fırat’ın batısı dışında aynı gibi duruyor, teröristler varlıklarını sürdürüyor görünüyor ama aynı olmayan bir şey var. Güneyindeki renkler tamamen değişmiş durumda... Terör örgütünün yapılanmasına, topraklarına çökmesine sıcak bakan, hatta onlarla uzun yılardır iş birliği içinde olan Esad rejimi yıkıldı yerine “ya gidecekler ya askeri operasyon” diyen yeni yönetim geldi. Yine terör örgütüyle kirli ilişkiler içinde olan, beraber koordineli işler yürüttükleri Rusya ve İran vardı, şimdi onlar da yoklar sahada... Sadece Amerikan bayrağının altına sığınmak kaldı PKK/YPG’li teröristler için... Bu bağlamda da teröristbaşları ABD’ye “bizi koruyun” diye
Esad’ın devrilmesinin ardından muhalif hareketin arkasındaki güç, “düğmeye kim bastı” ve “kim kazandı” tartışmalarındaki öngörüler malum... “ABD ve İsrail operasyonu, onlar en büyük kazanan” diyenler de var, Türkiye’nin ağırlığı ve etkinliğinin daha baskın olduğunu söyleyenler de... Hatta bu bağlamda Türkiye’nin HTŞ’yi desteklediği şeklinde manipüle edici iddialar da söz konusu... Bunun doğru olmadığını da AKP sözcüsü Ömer Çelik, şu sözlerle çok net dile getirdi:
“Bizim bütün inisiyatifimiz Suriye’de kan dökülmesinin önlenmesi için oldu. Bunun arkasında Türkiye var demek meseleleri okuyamamak demektir.”
Dolayısıyla Suriye’deki son gelişmeleri “Türkiye olmasaydı ne olurdu” sorusu üzerinden tartışmak, değerlendirmek daha gerçekçi... Hem merak edilen doğru cevabı bulmak hem de esip, gürleyen, atıp tutan ülkeler açısından alınması gereken dersleri de bilip, görmek anlamında...
***
Böyle
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “DAEŞ kampı El Hol’e ilişkin bir çözüm geliştirilmesi, buradaki insanlara ne yapılacağına karar verilmesi gerekiyor” sözleri ABD’ye dönük tam anlamıyla bir nokta vuruş... Zira DAEŞ sayı ve ideoloji olarak sahada neredeyse bitik vaziyette. Dolayısıyla ABD’nin Suriye’deki varlık gerekçesi DAEŞ’le mücadele palavrasını sürdürme ve terörist ortakları PKK/YPG’yi kollama adına kalan tek bahane El Hol Kampı’ndaki DAEŞ’liler, aileleri ve çocukları... Bu anlamda da Pentagon’dan özellikle de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’ndan (CENTCOM) gelen açıklamalarda ne denildi hep:
“El Hol Kampı’nda bulunan binlerce çocuğun DAEŞ ideolojisinden etkilenerek radikalleşme riski var.”
Yani orayı koruma görevi verdikleri PKK/YPG’liler olmasa, DAEŞ’li terörist olabilirler...
Peki ya o çocuklar PKK/YPG’li teröristler olursa?..
Evet birçok uzmana göre de bölge açısından “son derece tehlikeli” olarak görülen
Esad’ın devrilmesinin ardından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarda eve dönüş hareketliliği var. Sınır kapılarında yoğunluk yaşanıyor; hatta geçişleri kolaylaştırmak amacıyla 11 yıldır kapalı olan yerler dahi açıldı... Ama dönüş konusunda olumsuz sesler de yok değil... Yani daha önceleri özellikle de son seçim süreçlerinde ağırlıkla “gönderme” üzerine kurgulu zorlama dahil yol, yöntem önerileri, sert çıkışlar, şimdilerde doğrudan sığınmacıların kendi inisiyatifleriyle dönüp dönmeyeceklerine odaklı öngörülere evrilmiş durumda... Mesela 2023’teki seçimler öncesinde başta CHP’nin önceki genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partileri kampanyalarını ağırlıkla bu konuya endekslediler. Suriyelileri otobüslere bindirip davul zurnayla güle güle demek ya da Batı kapılarını açıp, diledikleri yerlere gitmeleri için yol vermek gibisinden seçenekler konuşuldu, polemik konusu oldu. Yollara, billboardlara “Suriyeliler Gi-de-cek” afişleri asıldı.
Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan sıkıntı doğrudan terör örgütleriyle bağlantılı. Daha doğrusu, ezeli dost ve müttefik(!) ABD’nin teröristlerle, özellikle de PKK/YPG’yle olan kirli ilişkilerine, bağlantılarına odaklı… Pervasızca teröristleri silahlandırdı, koruyup kolladı ve bir teröristan yolunu açtı hem de PKK’nın ABD’nin resmi terör listesinde olmasına, CIA’nın da YPG/PYD’yi, PKK’nın Suriye kolu olarak açıklamasına rağmen... Yoksa lafa geldiğinde “teröre ve terörizme” karşı olduğunu söyleyen ABD samimi olsa sorunlar aşılacak. Ama ABD hiç utanmadan ikiyüzlülükte ısrar ediyor. Peki, bu yeni bir durum mu ya da sürpriz mi? Değil. ABD’nin ta 1990’lı yıllarda başlayan Ortadoğu’daki stratejik yönelimi istikametinde gelişen bir süreç. Tek fark, daha önceleri gizli yapılmaya çalışılan alçaklıkların bugün aleniyete, hatta resmiyete dönüşmesi... Dolayısıyla tam anlamıyla ar damarı çatlamış bir ABD söz konusu... Bu durumda da Suriye’nin
Suriye haritasında güç dengesi hızla değişip bir devir sona ererken, bölge ülkelerinden şaşırtıcı, açıklamalar da geldi... Özellikle de artık anlamı kalmayan Astana süreci aktörlerinden İran kaynaklı olarak. Mesela son Doha’daki buluşma ve temasları sırasında, Irak’ın El Şarkiye kanalına konuşan İran Dışişleri Bakanı Arakçi, Suriye’deki silahlı grupların BM terör örgütleri listesinde bulunduğuna dikkat çekerek, sitemkâr bir vurguyla şöyle dedi:
“Ama terörle mücadele ettiğini iddia eden ülkeler artık ya sessiz kalıyor ya da teröristlere destek veriyor. Maalesef onlara göre terörün iyi ve kötü olmak üzere iki türü vardır. Eğer bu terör kendi amaçlarına uygunsa onu desteklerler, eğer çıkarlarına aykırı ise onunla mücadele ederler.”
Bakan, hemen sonrasında da açık adres olarak ABD ve İsrail’i işaret etti. İranlı bakanın tüm muhalifleri, grupları, rejim karşıtı hareketi terör listesi diye yaftalama yalanı, yanlışı ya da kastı dışında söyledikleri doğru ve
Gözler Suriye’deki hareketlilikte... Sahadaki denklem neredeyse saat saat değişiyor. Aynı gelişmeler masa hattı içinde geçerli... Özellikle Ankara merkezli yoğun bir diplomasi trafiği var... Küresel-bölgesel temaslar, açıklamalar peş peşe geliyor. Suriye’nin ve Esad’ın geleceği hakkında... Bu bağlamda en çok konuşulan tartışılan da Türkiye’nin normalleşme çağrılarına kulak vermeyen Esad’ın pişmanlık durumu ve ruh hali. Bunlar Rusya için de geçerli... Zira Ankara-Şam hattında yeniden normale dönüş, konusunda Esad, ayak direyip “Türkiye normalleşme istiyorsa askerlerini çekmeli” gibisinden abuk sabuk laflar ederken, sonuca ulaşamayan süreçle ilgili Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’da, daha geçen ay bu zamanlarda (04 Kasım tarihli yazımız) ne dedi? “Şam yönetimi Türk askerinin Suriye’den çekilmesinde ısrar ediyor.”
Yani; Rusya olarak görüşme, normalleşme için uğraşıyoruz, istiyoruz, ancak Esad bizi dinlemiyor!..
Buna kim inanır?
Ne denildi, deniliyor hep? Eğer Rusya olmasaydı,
Suriye’de muhaliflerin ilerleyişi sürüyor, dengeler değişiyor. Ancak şu ana dek olanlarla nereye doğru gittiğini kestirmek zor. Küresel-bölgesel aktörlere odaklı olası senaryolar, komplo teorileri havada uçuşuyor. Şam’da sıkışan Esad’ın geleceği ve varlığı da dahil olmak üzere...Esad ise olan biten için ne diyor? “ABD, çıkarları doğrultusunda bölge haritasını yeniden çizme girişimi.”
Bu elbette doğru bir tespit ama söyleyen Esad olduğunda dalga mı geçiyorsun yoksa kafayı mı sıyırdın derler adama...Zira daha baştan girişim dediği çoktan ötesi bir durum zaten...Hem de yıllardır.. ABD Suriye topraklarının yüzde 30’una fiilen çöktü. Üstelik de en verimli, en zengin kaynakların bulunduğu bölgeye... Oranın bekçiliğini de terör örgütü PKK/YPG’ye yaptırıyor. Esad’ın şimdilerde medet umduğu Rusya’da kendisini koruyor, kolluyor muhabbetiyle o teröristlerin Suriye topraklarında palazlanmasına göz yumdu hep. Aynısı İran için de geçerli. Yani herkes Suriye