Türkiye’yi şikâyet için ABD’ye giden ama Trump’ın tutumuyla bizzat İsrail basını tarafından “Oval Ofis’te soğuk duş aldı, küçük düştü” denilen Netanyahu’nun hesabı neydi?.. Türkiye, Suriye’yi üs olarak kullanıp İsrail’e saldıracak zırvalıklarıyla ABD’yi kışkırtmak... İsrail tehlikede deyip ABD’yi gaza getirmek. Bu bağlamda da daha Washington’a gitmeden önce hem İsrailli bakanlar hem de İsrail basını aşağılık bir dezenformasyon faaliyeti içindeydi… Suriye sahasında kendisine yönelik herhangi bir provokasyon veya saldırı bulunmamasına rağmen yerleşim yerlerini vuran ,hava harekatları düzenleyen İsrail saldırganlığı için güzellemeler, hatta iyice gemi azıya alıp Türkiye’ye ait üsler vuruldu diye yalan yanlış bilgiler, haberler paylaşıldı hep. İsrail’den Türkiye’ye ihtar, gözdağı gibi abuk, sabuk başlıklar, yorumlar da gördük... Dolayısıyla Trump’ın dünyanın gözü önünde Türkiye’ye övgü yağdıran sözleri ve
Tek adaylı cumhurbaşkanı adaylığı oylamasından sonra tek adaylı genel başkanlık seçimini de tamamlayan CHP’nin bundan sonraki yol haritasında mitingler hız kesmeden devam edecek... Bu bağlamda da CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şöyle diyor:
“CHP, artık evlerde oturmayan, sokaklardan çekinmeyen, meydanları dolduran, mücadeleyi nereye çağrılıyorsa orada veren dinamik bir partidir.”
Dolayısıyla Saraçhane buluşmalarında oluşan rüzgârı arkasına alan ve Maltepe mitingiyle de yüksek bir ivme yakalayan Özel artık dümeni hepten müzakereden mücadeleye kırmış durumda... Hem de oldukça sert bir dozda ve dilde... Polemik siyasetiyle de parti örgütünü, tabanını ciddi anlamda tahkim etti, hareketlendirdi... Elbette polemik olacak siyasette ama siyaset sadece polemikten ibaret değil. Kaldı ki bunun bir de olumsuz getiri olasılığı da var. Siyaseten kendi mahallende aidiyeti güçlendirirken, karşı mahallede de safları sıklaştırmayı tetikleme, konsolide etme anlamında... Tarafını seç muhabbetini, kutuplaşmayı daha da keskinleştirerek oy
Terörsüz Türkiye konusundaki kararlılık açık ve net... Bu iş bitecek... Türkiye zaten terörsüz... Ülke sınırları içindeki terörist sayısı neredeyse sıfırlandı, bir zamanlar terörle anılan yerlerde huzur ve güven ortamı sağlanmış durumda. Verilen mücadelede sınırın ötesinde Türkiye’ye sıkıntı yaratan terör bölgelerine dönük artık... Bölgedeki istikrarı ve barışı koruma adına Irak ve Suriye’de yapılanlar da ortada. Türkiye hem yumuşak hem de gerektiğinde sert güç kullanarak adım adım denklemi değiştirdi, kirli oyunu bozdu. Irak’ta kilit kapandı, Esad’sız Suriye’deki görüntü de bambaşka... Ama bunlardan dolayı kuyruk acısı yaşayan ve hâlâ aynı istikrarsızlık ortamını sürdürüp bundan nemalanmak isteyenler var bir yanda da... Bunların başında da İsrail ve İran geliyor... Her ikisi de Esad rejimiyle birlikte sanki bölgede devrilmiş gibiler... Daha da güçlenen bir Türkiye’den rahatsızlar. Dolayısıyla normalde ayrı ayrı açıklamalarına bakıldığında birbirlerine
ABD’nin Ankara Büyükelçisi adayı Tom Barrack, Senato’daki onay oturumunda, Türkiye’nin hem NATO içindeki hem de bölgesel düzeydeki stratejik önemine dikkat çekti. Katkılarıyla kilit bir rol üslendiğini, ABD-Türkiye ilişkilerinin çok değerli olduğunu söyledi... Doğru olanı çarpıtmadan, eğip bükmeden dile getirdi yani... Hatta terör örgütü PKK ve onun türevleri konusunda bile... Suriye ile ilgili bir soruya yanıt verirken, YPG’nin PKK’nın bir parçası olduğunu yekten itiraf etti. Türkiye’nin haklılığını tescilledi. Ama devamına da bildik, “DAEŞ’i ortadan kaldırmada bize yardım ettiler” masalını ekleyerek... Bu durumda da yanıtı son derece kritik soru şu elbette:
Peki ya sonrası? Türkiye’ye haklısın onlarda terörist diyen ABD olması gerektiği gibi YPG’yi de terör örgütleri listesine ekleyecek mi? Yoksa söylendiğiyle kalacak ve ABD bildiğini mi okuyacak yine...
Zira daha önceleri de ABD’nin içerisinden YPG’nin, PYD’nin PKK’nın
Adli soruşturma-kovuşturmalar geçiren ve tepkisini sokaklara taşıyan ana muhalefet partisi CHP içindeki koltuk çekişmesine odaklı dalgalanmalar hiç bitmiyor. Cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarına ilave şimdi de CHP’nin bir numaralı koltuğuna dönük aday ya da adaylar kim olacak, olabilir hareketliliği var. Her zamanki bildik isimler üzerine hesaplar, siyasi oyun kurguları ve olasılık yüzdelerine odaklı öngörüler havada uçuşuyor... Aldığı olağanüstü kurultay kararıyla birlikte adaylığını da açıklayan Özgür Özel’in tartışmasız tek seçenek olduğunu söyleyenler ağırlıkta. Özel’in son çıkışları ve performansıyla güçlü liderliğini inşa etmek adına bir fırsat yakaladığını, şu anda da çok ciddi bir kitleyi mobilize ettiğini savunuyorlar. O yüzden de karşısına çıkacak olası bir rakibin tepki göreceği iddiasındalar... Ki bu bağlamda siyaset bilimciler arasındaki hakim düşünce de Özel’in olağanüstü kurultay kararı anlık değil, düşünülmüş, üzerinde
Terör örgütü PKK, Öcalan’ın “silah bırakma” ve “kendisini feshetme” çağrısının gereklerini henüz yerine getirmedi. Kongresini toplayacak bitecek bu iş ama birileri, en başta da DEM Parti, TBMM’de yaptıkları her konuşmada ya da eş başkanlar tarafından yapılan açıklamalarda “Şu adım atılmalıdır” veya “Bu yapılmalıdır” çıkışlarıyla hâlâ bir pazarlık, müzakere varmış algısı yaratmaya çalışarak alenen “ipe un serme” görüntüsü veriyor. Devlet pazarlık, müzakerenin kesinlikle söz konusu olmadığını söylüyor. İmralı Heyeti, terör örgütünün kurucusu Öcalan da “Yok böyle bir şey” diyor. Cezaevindeki eski HDP’nin Eşbaşkanı Demirtaş da aynı şeyi ifade ediyor ama istiyormuş gibi görünen DEM Parti’den gelen seslere bakıldığında yaratmaya çalıştıkları sanki varmış algısıyla süreci bir çıkmaza sokma niyeti, çabası daha ön planda. Üstelik de Öcalan’dan gelen çağrı metnindeki ayrı bir devlet,
Ülkede gündem sürekli değişiyor. Sıra dışı gelişmeler yaşanıyor... Türbülansa giren siyaset dünyasında kullanılan kaba dil ve üslubun dozajı giderek artıyor. Siyasilerin karşılıklı yaptığı açıklamalar, suçlamalar daha da ayrıştırıcı olmaya başladı. Algı olgunun önüne geçti, duygular ve ön yargılar daha hâkim siyasette... Oysa daha geçen yıl 31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrası başlayan normalleşme ya da yumuşama adına ne derseniz deyin siyasetteki bahar havasıyla sadece karşılıklı ziyaretler ve liderlerin birlikte verdikleri fotoğraf karelerinin bile topluma olumlu yansımaları oldu. Siyaset dünyasında esen sıcak mesaj ve diyalog rüzgârı ülkede toplumsal fay hatlarındaki stresi azaltma anlamında herkesi umutlandırdı. CHP Genel Başkanı Özel’in “içerde ana muhalefet, dışarıda Türkiye partisi olacağız” sözleri İktidarla ana muhalefetin ortak hareket etmesi gereken konularda sanki biraz mesafe katediliyor ya da edilecekmiş izlenimi verdi. Bu yaklaşımı nedeniyle kamuoyundan olumlu tepkiler alan Özel’e daha baştan önceki
BM Genel Sekreteri Guterres, İsrail’in saldırılarını tekrar başlatmasının ardından örgütün Gazze’deki mevcudiyetini azaltma kararı aldığını duyurdu. Gerekçesi de doğrudan kendi personelinin can güvenliğiyle ilgili… Kurulduğu günden bu yana 200 civarında BM kararını ve 250’ye yakın BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını takmayan İsrail artık BM’yi de doğrudan hasım gibi görmeye ve hedef almaya başladı zira. Şaşırtıcı mı? Normalde evet ama İsrail söz konusu olduğunda değil... İsrail özellikle 7 Ekim 2023’ten bu yana daha da azıtmış bir durumda ve BM’yle tam anlamıyla dalga geçiyor, pervasızca posta koyuyor... Bu anlamda da sayısız örnek var. Mesela birkaçını sıralayalım:
Netanyahu başta, İsrailli yetkililer, birçok kez “masum sivillere yönelik katliamı” kınayan BM Genel Sekreteri Guterres’in istifasını istedi. İşgal altındaki Filistin toprakları için BM İnsani Yardım Koordinatörü Lynn Hastings, vizesi iptal edildikten sonra İsrail’i terk etmek zorunda kaldı. İsrail 7 Ekim’den bu yana BM bayrağı dalgalanan