Güvenlik “ciddi” iştir.
Bu ciddiyetin temelinde ise akıl ve teknolojik yatırım vardır.
Ve elbette bu ülkede pek de itibar görmeyen “insana yatırım” vazgeçilmez unsurdur.
Güvenlik uygulamalarında, akıl - teknoloji - insana yatırım üçlemesinin en verimli kullanıldığı ya da kullanılması gereken alan ise istihbarat olarak tanımlanır.
Bir devletin kullandığı açık ve kapalı istihbarat hizmetleri kapsamında edinilen bilgilerin yorumlanarak “kullanılabilir hale” getirilmesi; gerek ulusal gerekse kamu güvenliğinin sağlanmasında yüzde 50’nin üzerinde fayda sağlar.
Geriye kalan kısım ise kullanılabilir hale getirilen istihbari bilgilerin zamanında ilgili yerlere aktarılması, güvenliği sağlamakla yükümlü olan kurumların harekete geçme süreci ve bu konuda “yatırım yapılan bireylerin” sürecin sonunda “istenilen güvenliği sağlamak adına” başarıya ulaşmasıdır.
Görüldüğü üzere, bu süreçlerin tamamında “yatırım yapılan birey” faktörünü yadsımak ya da görmezden gelmek asla mümkün değil.
Bu çerçeveden bakıldığında İstanbul’da iki gün içinde arka arkaya yaşanan ve bir anda toplum üzerinde yeniden terör algısının hakim olmasını sağlayan terör eylemleri, Türkiye’de güvenlik işinin ne kadar ciddiye alındığını ya da alınması gerektiğini ortaya koydu.
İnsana yatırım şart!
Her iki eylemden sonra kamuoyuna yansıyan bilgilere bakıldığında, aslında istihbaratın elde edilmesi, yorumlanması ve zamanında ilgili yerlere iletilmesi ve harekete geçilmesi konusunda fazlaca sorun olmadığını gösteriyor.
Kanımca sorun; zincirin son halkasındaki “pratiğe yansıma”daki yetersizlikten kaynaklanmaktadır.
Her ne kadar özellikle Savcı Kiraz’a yönelik eylemde özel güvenlik koruması sistemine çevrilmiş olsa da riskli kurumların polis tarafından korunması uygulamasından da etkin sonuç alınması kolay olmayacaktır.
Çünkü; insana yatırım başta, bireyin yaptığı görevi benimsemesi, görevini sadece “görmekle” değil algıyı da yüksek tutması, değişen koşullara göre eğitim verilmesi ya da geri besleme eğitimlerinin yapılarak risk ve tehdit koşullarına göre güncellenmesi, uzun yıllardır terörle yaşamayı öğrenen Türkiye gibi ülkelerde “güvenliğin sağlanması”nda zorunluluk halini almıştır.
Yaşanan ya da yaşanması olası terör eylemlerine karşı ilgili birimlerin personelini bilgilendirmek amacıyla yazı yazma uygulaması yıllardır süregelir.
Kimi zaman bu yazılarla birlikte eylemleri gerçekleştiren ya da gerçekleştirecek kişi / kişilere ait bilgiler, fotoğraflar “güvenlik zinciri”nde görevli kamu görevlilerine bildirilir.
Ne ki, bu bilgiler, kamuoyuna sızmaması için sadece raflardaki tozlu dosyalarda kendisine yer bulur. Zaten, bu tür bilgilendirmelere karşın arananların güvenlik zincirinde yer alan görevlilerce yakalanmalarına dair örneklerle karşılaşmak zordur.
İki örnek...
Türkiye’de; yaşanan benzeri olaylardan sonra her zaman “ihmal iddiaları” gündeme gelir.
Oysa tartışılması gereken konu ihmalden daha önemli olan insana yatırım konusudur. Bu konuda bir örnek verelim...
Milliyet’in Ankara Bürosu’nun komşusu ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’dir. Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği DHKP-C örgütü, bilindiği gibi 2013’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne yönelik canlı bomba eylemi gerçekleştirmişti.
İşte o eylemden sonra, büyükelçilikte “insana yatırım” merkezli alınan güvenlik önlemlerini, Türk güvenlik uzmanları da incelemelidir. Belki; büyükelçilik binası, Türkiye’deki birçok kamu binasından küçük olması nedeniyle korunması daha kolay gözükebilir ancak yine Türkiye’deki aralarında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın da bulunduğu pek çok binadan daha iyi korunduğunu söylemek yanlış olmaz. Her şeyden önemlisi; güvenlik görevlilerinin eğitim ve çalışma yöntemleri, Türkiye için örnek alınabilir.
Bu çerçevede, bizzat tanık olduğum bir örneği daha vererek yazıyı noktalayalım:
Daha önce Ankara Büyükelçisi olarak Ankara’da 4 yıl görev yapan ABD’li eski diplomat, emekli olduktan sonra bir iş ziyareti için Ankara’ya geldi. Emekli büyükelçi, 4 yıl görev yaptığı elçilik binasının ana girişine geldiğinde cüzdanından kimliğini çıkarttı ve koruma görevlilerine verip “ziyaretçi” kartı alarak yakasına taktıktan sonra binaya girebildi. Korumalarla emekli büyükelçi arasında en küçük bir sorun yaşanmadı.
Şimdi bu manzarayı Türkiye’de görebilmek mümkün mü?
Bunun mümkün olduğu gün, Türkiye’nin güvenlik sorununu çözdüğü gün olur!