Sözleşmeli tarım, çiftçiye kazanç, tüketiciye de uygun fiyat garantisi sağlıyor. Zincir marketlerin bu alandaki faaliyetleri geliştikçe enflasyonla mücadele de kolaylaşıyor
Anadolu öyle bir coğrafya ki, bu topraklara atılan her tohum yeşeriyor, bereketli ürünler veriyor. Hatta dünyanın bir ucundan gelmiş fidanları, tohumları bile yadırgamıyor bu topraklar, bu iklim. Kivi mesela, Karadeniz'in öz ürünü oldu neredeyse... Avokadonun adı Alanyasız anılmaz oldu. Çiftçimiz de çalışkan, bütün memleketi doyuracak, dünyaya ürün satacak kadar azimli.
Geçenlerde gittiğim Adana’da sohbet etme imkanı bulduğum Adana Valisi Mahmut Demirtaş’tan şehirde muz üretiminin geliştiğini öğrendim. Pamuk cenneti olarak bildiğimiz Çukurova’da şimdi seralarda muz yetişiyor. Akdeniz'de muz üreticileri desteklenmelerine rağmen iç pazar taleplerine yetişemiyormuş.
Çiftçimiz çalışıyor, yeter ki emeğinin karşılığını alabilsin. Kimi zaman şöyle haberlere rastlıyoruz: Tarlada 1 lira olan ürünün fiyatı markette 6-7 lira! Makas bu kadar açık olunca çiftçinin de şevki kırılıyor haliyle. Bir de bütün bir yıl uğraşıp ürettiği ürünü zararına satmak zorunda kaldı mı, ertesi yıla gübre, ilaç alacak parası bile olmayabiliyor.
Aracıyı kaldırdı
Oysa çiftçi satacağını bildiği ürünü üretse... Alıcısı baştan hazır olsa ürünün... Bunun için Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok! Bu formülün adı: Sözleşmeli üretim. Son yıllarda pek çok zincir market buna yöneliyor. Bunlardan biri de Şok Marketler... Şok Marketler CEO’su Uğur Demirel, avokado, karnabahar gibi ürünlerde sözleşmeli tarıma başladıklarını söylüyor. Demirel, "Sözleşmeli tarım ile arz güvenlik altına alınıyor. Çiftçi anlaşmasını yapmış olmasının etkisiyle ne ekeceğini, kaçtan satacağını önceden biliyor. Planlamasını yapabiliyor. Aracılar ortadan kalkıp, ürün doğrudan çiftçiden marketlerin raflarına ulaşınca fiyatı da uygun oluyor" diyor.
Uygun fiyat
Türkiye’de sağlıklı ürün tüketiminde bir artış olduğunu söyleyen Uğur Demirel bu noktadaki gözlemlerini şöyle anlatıyor:
"Biz de Şok Marketler olarak müşterilerimize bu ürünleri ulaştırmaya çalışıyoruz. Ancak elbette tüketim o noktada henüz biraz sınırlı. Zerdeçal ve zencefil mesela. Herkese ulaşabilmesi adına fiyatların erişilebilir olması gerekiyor. Bunun için de çok fazla üretim yapılmalı. 1.5 yıl önce avokado satmaya başladık, çok talep gördü. Türkiye’de en fazla avokadoyu biz satıyoruz. Yetiştiği süre boyunca Alanya’dan alıyoruz. Uygun fiyatla sunduğunuzda tüketicide bir talep oluyor. Yüksek hacimlerde alım yapıyoruz. Bu nedenle iyi fiyatla alıp iyi fiyatla müşterilerimize sunabiliyoruz."
Yatırım da yaptı
Bu yıl Adana’da narenciye tesisi kurduklarını söyleyen Demirel devam ediyor:
"Tesiste mandalina, portakal, limon işliyoruz. Türkiye’nin en büyük narenciye işleme kapasitesine sahip tesis. 5 bin, 10 bin dönümlük bahçelerle anlaşma yapıyoruz ve kapatıyoruz, aracı kullanmıyoruz. Benzerini elma, patates, soğan ve narda yapıyoruz. Çeşitli şehirlerde meyve sebze platformumuz var. Adana, Alanya’da muz ile ilgili de bir tesisimiz var. Oralardan alıp Türkiye’deki mağazalarımızda satıyoruz."
Kooperatife destek
Sözleşmeli çiftçilerine finansal destek de sağladıklarını anlatan Demirel şöyle konuşuyor:
“Alım garantisi verince üretici de ekiyor. Diğer türlü ekip kime satacağı belli olmayan bir süreçte sıkıntı yaşayabiliyor. Bu şekilde üreticinin kafası rahat oluyor. Üretici ve perakendeci entegre çalışınca da müşterilere uygun fiyatlı ürünler sunabiliyor. Sözleşmeli tarımla hem üretim yaptırabiliyor hem de istikrar sağlandığından fiyat dalgalanmaları azalıyor. Mesela narenciyeyi Adana’dan alıp aynı fiyatla ülkenin her yerine gönderebiliyoruz. Yerel bazda Tarım Kredi Kooperatifleri ile iş birliği yapıyor, kooperatifçiliği de desteklemeye çalışıyoruz.”
Sözleşmeli tarımın geçen yıl yaşanan aşırı fiyat dalgalanmalarına karşı da bir önlem olduğuna dikkat çeken Demirel, bu yıl fiyatlarda dalgalanma beklenmediğinin altını çiziyor.
Her yıl 4 bin yeni istihdam
Doğu ve Güneydoğu’da istihdam yaratmanın önemine değinen Demirel, “Şok gibi büyük organizasyonların üreticiden doğrudan alım yapmasının ekonomik ve sosyal boyutu çok önemli. Her yıl bine yakın mağaza açıyoruz. Bu 4 bin kişilik yeni istihdam demek. Çalışan sayımız 30 bini geçti. Sektörümüzün büyümesinin ekonomi ve istihdama katkısı çok büyük” diyor.
Mağaza sayılarının 7 bini geçtiğini belirten Demirel, markalarıyla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Piyale, Mis, Amigo... Ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş bu markaları alıp ekonomiye kazandırdık. Piyale 100 yıllık bir marka mesela, kendi markamız olarak marketlerimizde satıyoruz. Mintax’ı, Amigo’yu, Evin ve Mis markalarımızı uygun fiyatlarla 81 ilde tüketicilerimizle buluşturabiliyoruz. 2018’de tüketicilerin privite label ürünlere doğru kayma eğilimi yükseldi. Bu nedenle de satışları hızla artıyor.”
Turizm lezzeti büyüyor!
Turizmde geçen yılki coşkunun bu yıl da devam etmesi bekleniyor. Bu coşkudan payını alan İstanbul’da yükselen trendlerin içinde gurme turizm de var. Bu alandaki bayrak taşıyıcılarımızdan biri de Can Oba.
Doğubank’ın hemen karşı sokağındaki küçük restoranının 2 metrelik mutfağında şahaneler yaratan Can Oba, restoranını Büyük Postane’nin hemen karşısına taşıdı. Tarihi Regie Ottoman Hotel’in giriş katındaki şık ve büyük restoranında Eminönü taraflarında finedining iddiasını koyuyor.
Caz eşliğinde
Can Oba’nın yeni restoranında cuma ve cumartesi akşamları canlı caz yapılıyor. Pazar günlerini yakında değişik garnitürlerle servis edeceği ‘steak day’ ilan etmeye hazırlanan ünlü şef, pazar akşamları salsa partileri yapacaklarını da belirtiyor. Yazın Bodrum’da estirdiği, çoğu kendi buluşu mezeleriyle başladı sohbetimiz. Yemekle, malzeme ile sihirbaz gibi oynayan Can Oba, Steak Day’de pazar günleri manda sucuğu ve istakoz da ikram edecek.
Arayan bulur
Yeni mekanında buluştuğumuz Can Oba şöyle diyor:
“Eminönü, Doğu ile Batı’nın birleştiği yer; yemek olarak da öyle. Burası sonuçta eskinin Etiler’i. Liman burada olduğu için ticaretin kalbi burada atıyormuş. Varlıklı kesim burada yaşamış, saray tüm kültürü ile burada. Semtin kozmopolit yapısı hep korunmuş. Üç sokak ötede köfteci de var, finedining restoran da. Saray mutfağının ruhu hala buralarda dolaşıyor. Geçen yıl 3 milyon turist geldi İstanbul’a. Çoğu tarihi yarımadada kalıyor. Buralardaki butik otellerin restoranlarında yiyor, içiyor.
Dünyada yemek turizmi başladı. Bakın Çin Başbakanı’nın kızı Xi Mingze, Instagramdan bizi bulup restorana yemeğe geldi. Bize yemeğe gelmeyen büyükelçi yok. İsveç Ekonomi Bakanı geldi. Yabancılar yemeğe daha düşkün, biz çabuk tüketiyoruz. Yabancı arayıp iyi yemeği buluyor. Türkler iyi yemek yapan yerlere, pahalı arabalarını gösterecekleri lokasyonlarda değilse laboratuvar muamelesi yapıyor. Bir kez gidiyor, sonra bir daha uğramıyor.”
20 meze
Bu arada, yerel ürünlerle bize özgü mezeler oluşturmak üzere yola çıkan Can Oba, ‘’20 meze’’ projesi başlattı. Geçen yaz Yalıkavak Bodrum’da farklı mezeleriyle gündem oluşturan Can Oba hedefini şöyle anlatıyor:
‘’Bu yıl Bodrum’da 6 farklı mezeyi misafirlerimize sundum. Susamlı, ballı peynirli fırında pancar dolması, soğan çiçeklerimiz var. Pirinç hamurunda, tereyağında yengeç kızartmalarını özel soslarla veriyoruz. Kıyma ve deniz ürünlerini karıştırarak domates sosunda güveç yaptım. Üzerinde peynir ve özel soslarla servis ediyorum. Anasonlu dondurma yaptım. Balkabağı ekmeği yaptım, bal kabağı mezesi ile servis ediyoruz. Amacım bizim artık kendi topraklarımızdan ürünlerle kendi mutfağımızı kurmamız.’’
Etin yanına elma
Saray mutfağını da güncelleyen Can Oba yemeklerinde meyveyi çoklukla kullanıyor. Etin yanında patates değil fırında elma servis ediyor mesela. Yiyince elmanın ete nasıl yakıştığını görüyor insan. Özellikle kadın müşteriler patates yerine elmayı tercih ediyormuş. Saray mutfağında meyvenin çok kullanıldığını anımsatan Can Oba, “Hoşaflar, vişne şurubu, meyve şerbetleri. Fatih’in çok sevdiği mutancana yemeği mesela, meyve vardır yanında. Burger yanına fırında ayva veriyorum. Daha sağlıklı. Portakal, armut, erik çok kullanıyorum. Muşmula çok kullanırım, en organik gıdadır, doğada kendi başına yetişiyor. Püresini yapıyorum, pastasını, dondurmasını, reçelini yapıyorum. Atatürk İsveç Kralı’na yemek veriyor. Longoz ormanlarından trüf getirtiyor. Türk trüflü yemek ikram ediyor. Şimdi yeni yeni duyuluyor. Oysa Kastamonu, Kırklareli, Antalya bölgesinde var işte. Safran Türkiye’de hep yetişiyordu, yeni yeni duyuluyor o da” diyor.