Çocukluğumdan bilirim, Diyarbakır 24 saat yaşayan bir kenttir. Kadınlar özgürce gezer. Gençler gönlünce eğlenir. Halay da çekilir, vals de yapılır. Normali budur. Diyarbakır kan, gözyaşı ve mutsuzlukla anılmayı hak etmez
Geçen hafta Ahmet Güneştekin’in, ‘Hafıza Odası’ sergi açılışı için Diyarbakır’daydık. Çocukluğumda önünden geçip Hevsel bahçelerine gittiğimiz Keçi Burcu’na sergi için gitmek benim için ayrı bir anlam taşıyordu. Güneş Tapınağı’nın üzerindeki Keçi Burcu, Diyarbakır’ın en güzel manzarasına sahip. Keçi Burcu ve Güneş Tapınağı’nı görmek başlı başına bir deneyimdir Diyarbakır’a gelenler için.
En güzel 3 gün
Diyarbakır’a İstanbul’dan 200 kişiyle gittik. Uçakta tek soruluk, ‘’Diyarbakır’a daha önce hiç gittiniz mi’’ anketimde çoğunluğun kente daha önce gelmediğini gördüm. İlk kez gidiyorlardı ve hayatlarının en güzel üç gününü yaşayacaklarından henüz habersizlerdi. Dar sokakları, konakları, kiliseleri, surları, burçları, hoşsohbet insanları, canlı gece hayatı ve enfes lezzetlerine bayılacaklardı!
Ciğere düşüldü
Şehrin inanılmaz bir mutfağı var. Kaburgası, dolması, meftunesi, mumbar dolması, kebabı, kadayıfı, ciğeri… Beyoğlu’nda uzun süren gecelerden sonra Kızılkayalar’da ıslak hamburger yemek gibi Diyarbakır’da da gece hayatı ciğercilere bağlanıyor.
Gençler barlardan çıkıp gece yarısına kadar açık olan ciğercilere gidiyorlar. Güne erken başlayanlar da saat 7’de Surdibi’ndeki ciğercilerde kahvaltı yapıyor. Hemşehrim Gamze Cizreli’nin deyimiyle gezi boyunca, iyi geceler ile günaydınlarımız birbirine karıştı bu nedenle. Ciğerle kahvaltı olur mu demeyin İnci Aksoy, Nejat Türkmen, Ayşe Boyner’e sorun!
24 saat yaşıyor
Diyarbakır’a sadece yemeği için gidenler var, renkli gece hayatı için gidenler var. Başta Meyzenmezze, Cemiyet olmak üzere kadın kadına da gidebileceğiniz meyhaneleri, eğlencenin sabaha kadar sürdüğü Tren gibi gece kulüpleri var. Diyarbakırlı gençler eğlenmeyi hep sever. Halayı da bilirler valsi de… Cemiloğlu konağına gittiğimizde tango vardı mesela.
Kim, neyi görmek istiyor?
Sanırım gezimiz de bu nedenle olay oldu. İnsanlar kafalarındaki Diyarbakır’ı bulamadılar. Ama buldukları gerçek Diyarbakır’ı tanıdılar ve çok sevdiler. Bu geziye katılmayıp olanları sadece sosyal medyadan takip edenler ise ‘kafalarındaki Diyarbakır’dan kurtulamadıkları için asıl şoku yaşadılar.
Gezi ile ilgili eleştirileri de bu anlamda normal karşılıyorum. Çünkü İstanbullunun Diyarbakır’a bakışı biraz oryantalistlerin Türkiye’ye bakışı gibi. Hep yoksulluk, mutsuzluk kareleri görmek istiyorlar. Oysa bu geziye gelenlerin de şaşırdığı gibi Diyarbakır çocukluğumuzda da kadınların ellerini kollarını sallayarak gezdikleri, eğlendikleri hür bir şehirdi.
Normalleşmesin mi?
Sonra yakılan köylerden gelen göçün de etkisiyle şehrin dokusunda bir miktar değişim oldu. Barış açılımının ardından gelişen süreçte yaşanan ve Sur’un içini yerle bir eden olayların ardından şehir içine kapandı. Son iki yılda ise yaralarını sarmaya ve normalleşmeye çalışıyor. Güneştekin’in sergisi bu nedenle yasak bölgede yer alan Keçi Burcu’nun açılışına denk getirildi. Bu nedenle de başlı başına normalleşmenin simgesi oldu. Ama sanki iki cenah da ‘normalleşemezsiniz’ diyor. Aksi halde üç günlük gezinin yemekli bölümlerinde çekilmiş halaylar eleştiri konusu olur muydu?
Zindandan renge
“Sergide acıları anlatan eserler var, niye eğlendiniz?” eleştirisi yapılır mıydı? Diyarbakır seyahatinden önce Contemporary İstanbul’u gezdik, orada da Güneştekin’in eserleri vardı. Akşamında da eğlendik. Kimse de, “Sen az önce Güneştekin’in eserinin önünden geçtin, üç gün yas tut” demedi!
Diyarbakır evet, tabii ki yüzleşmek istiyor. Ama normalleşmek de istiyor. Kaldı ki yüzleşmek yaşananları bilmek kadar yola devam etmeyi de içeriyor. Öfkesini halledememiş, geçmişe takılıp kalmış travmatik insanlar gibi olur şehir yoksa. Sergi de, Pilevneli’nin küratörlüğünde bu mantıkla düzenlenmişti zaten. Diyarbakır zindanının 5 numaralı koridorundan boynunuzu eğerek geçip aydınlığa çıktığınızda, Güneştekin’in Anadolu efsanelerini anlattığı renkli bir eseri ile göz göze geliyorsunuz. Yani Diyarbakır, acılarını reddetmiyor, onları çekti ancak onlardan süzülüp çıktığında Anadolu’nun ‘olağan mucizelerini’ yaşamaya dönüyor.
Kapısında kuyruk var
Kadim Keçi Burcu, dünya sanat tarihine bu sergi ile eklemlendi. Zira sergi açıldığından bu yana en az 5 bin kişi kapıda sırada bekliyor.
İlk kez bir sergisine gidip hayran kaldığım Güneştekin eserleri, Pilevneli Galeri’nin sunumuyla insanı afallatıyor. Diyarbakır ve Keçi Burcu efsanesi bu sergi ile yeniden canlandı.
Eserler anıtlaştı
Murat Pilevneli’nin sunumuyla, Güneştekin’in faili meçhul cinayetleri anlatan Kayıp Alfabe, Sur bölgesinden toplanan eşyalarla yaptığı ‘Yoktunuz’, 300 lastik ayakkabının sizi afallattığı Hafıza Tepesi, Anadolu efsanelerini, kadınlarını anlattığı eserleri Keçi Burcu’nda anıtlaştı.
Sarhoş etti
Serginin ana sponsoru Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası idi. Bu nedenle içinde sergi açılışı da bulunan üç günlük gezi aynı zamanda bir turizm seyahati idi.
Cuma günü öğlen vardık şehre. Üç gün boyunca şehri gezdik. Ama öyle arabalarla falan değil, içinde Beyaz Türklerin, mankenlerin, sosyetenin, müzisyenlerin, fenomenlerin, dizi oyuncularının, sanatçıların, akademi üyelerinin olduğu bir grupla dar sokaklardan geçip Suriçi başta olmak üzere Diyarbakır’ı keşfettik. Diyarbakır’a yeni gelenler kentin güzelliği karşısında adeta sarhoş gibiydi.
Keçi Burcu’nda sanat artarak devam edecek
Serginin sponsorları da mozaik gibiydi; “Arçelik”, “Denizbank”, “UPS”, “Lokal Enerji”, “Pernod Ricard”, “Jiber” ve başka gruplar... Türkiye çapında büyük kuruluşlar da, yerel şirketler de sponsor olmuştu. Bu noktada sözü serginin ana sponsoru ve davetin sahibi Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın Başkanı Mehmet Kaya’ya bırakıyorum:
“Amacımız Keçi Burcu’nu Türkiye’nin kültür sanatına katmak, bir kültür merkezi haline getirmek. Ahmet Güneştekin gibi bu topraklarda yetişmiş bir sanatçının sergisi ile açılışı yapmak önemliydi.
Çok memnunuz, insanlar Keçi Burcu’nu sergi ile yeniden keşfettiler. Telefonlarım susmuyor. Çevre iller yanı sıra İstanbul’dan, İzmir’den arayıp sergiyi gezmek istediklerini söylüyorlar. Batıdan arayanlar 5 yıldızlı otel var mı diye soruyor.
Oysa Diyarbakır; Divan, Hilton, The Green Park gibi 5 yıldızlı otellerin yıllardır olduğu büyük bir kent. Tek başına yıldızlı yatak sayımız 7 bini aşıyor! Sergi için çevre illerden akın akın geliyorlar, her gün 5 bini aşkın insan kuyrukta sıra bekliyor. Uzun zamandır kent kültürüne denk düşen, kentlinin sahip çıktığı sanatsal bir etkinlik olmamıştı şehirde.
Vandalizim yapanlar her zaman olabilir, biz ise artık normalleşelim istiyoruz… Bu sergi İstanbul ve Bodrum’da da yapıldı. Yüzleşmek, yeni bir normali inşa etmeyi de içeriyor. Yüzleşmeyi, yeniden geçmiş hesaplara çekmek doğru değil. Bu sergiye sponsor olurken amacımız şehri tanıtmaktı, Keçi Burcu’nu açmaktı.
Keçi Burcu son 6 yıldır yasak bölgede olduğu için kapalıydı. İKSV ile de görüştük, onlarla da ortak etkinlik planlıyoruz. Kentin kültür kurumlarının da içinde olduğu, tiyatrolar, şiir dinletileri, sergiler yapacağız.’’