Sadece depremzedeler değil, hepimiz kaygılıyız, sürekli “Sallandık mı?” diye soruyoruz. Uzmanlara göre bu tepki normal, hatta işlevsel. “Kaygı, kendimizin ve sevdiklerimizin hayatta ve güvende olması için adımlar atabilmemiz adına bizi harekete geçirir” diyorlar.
Doğu Anadolu fayında meydana gelen depremler 11 ili yoğun şekilde etkilerken tüm ülkenin de psikolojisini bozdu. Geçenlerde İstanbul’daki evimden Ankara’daki bir arkadaşımla telefonda konuşurken, sallandık gibi geldi. “Deprem oldu sanki” deyince arkadaşım da, “Evet bana da öyle geldi” dedi. Deprem olmamıştı elbette. Ama hep bu his içindeyiz. Hep bir kaygı, bir endişe, diken üstü hali…
Kuşkusuz deprem bölgesindekilerin hali çok daha vahim. Hem fiziksel koşulların zorluğuyla hem de bu kaygının, endişenin milyon katıyla baş etmeye çalışıyorlar. Peki nasıl, ne zaman, ne yaparak iyileşeceğiz?
Koç Üniversitesi Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Nazlı Didar Şimşek sorularımızı yanıtladı.
Herkes etkilendi
Depremin psikolojik etkileri nelerdir?
Deprem sonrası insanlar stres, korku, endişe, üzüntü gibi duygular yaşar. Bu hisler insanların günlük akışını bozar ve yaşamında birtakım değişikliklere sebep olabilir. Psikolojik etkiler öncelikli olarak depremi doğrudan yaşayan kişilerde yoğun şekilde görülse de başkasının başına gelen olaya şahit olmak; aile yakını veya bir arkadaşın başına olayın geldiğini öğrenmek ya da olayın ayrıntılarına tekrarlayan şekilde maruz kalmak da benzer etkilerin yaşanmasına sebep olabilir.
Sürekli deprem oluyormuş gibi hissediyoruz...
Evet, en yaygın görülen etkilerden biri deprem oluyormuş ya da olacakmış gibi hissetmektir. Bu hislere, sarsılıyormuş hissi, baş dönmesi, kâbus görme, uyku düzeninde bozulma eşlik edebilir. Depremden sonra endişe, korku, panik, suçluluk, öfke, karamsarlık, huzursuzluk duyguları yoğun şekilde yaşanabilir, ani duygu değişimleri olabilir. Bellek problemleri, zihnin sürekli meşgul olması, karar vermekte ve problem çözmekte zorlanma, dikkati toparlamakta güçlük çekme gibi zihinsel tepkiler olabilir.
Kalp çarpıntısı, uyuşma, mide bulantısı, baş ağrısı ve baş dönmesi, titreme gibi fiziksel tepkiler hissedilebilir. Depremle ilgili anıları tekrar tekrar anlatma ihtiyacı hissetme, olayı yaşayan kişilerle sürekli iletişimde olma isteği ya da tam aksine içe çekilme ve sosyal olarak uzaklaşma isteği gibi davranış değişiklikleri yaşanabilir. Bazı kişilerde ise hiçbir şey olmamış gibi davranma, hiçbir duygu hissetmeme gibi tepkiler görülebilir.
Uzmanlar, bu süreçte depremzedelere yanlız olmadıklarını hissettirmenin çok önemli olduğunu vurguluyor, iletişim kurarken dikkatli olunması gerektiği uyarısında bulunuyor.
8 haftaya kadar normal
Verdiğimiz tepkiler anormal mi? Bu tepkiler geçmeyecek gibi geliyor.
Travma yaşayan kişilerde sıklıkla görülen bu belirtiler “Olağandışı durumlarda verilen normal reaksiyonlar” olarak değerlendirilmekte. Bu tepkiler ‘akut stres belirtileri’ olarak adlandırılır. Bu tepkilerin yaklaşık 4 ile 8 hafta içerisinde kendiliğinden azalması beklenir. Tepkilerin hiçbir şekilde azalmadığı, kişinin hayatını olumsuz etkilediği durumlarda psikolojik yardım almak gerekir.
Depremi yaşamamış insanlar dahi çok korkar oldu. Bu normal mi?
Türkiye’nin deprem bölgesi olması sebebiyle depremi yaşayabileceğiniz ve zarar görebileceğinize dair kaygılanıyor olmak son derece normal. Bu kaygı aynı zamanda oldukça işlevsel de. Depreme karşı önlem almanızın sebebi denetlenmesi için binanızı ilgili kurumlara bildirme, ev eşyalarını sabitleme, deprem çantası hazırlama gibi hissettiğimiz bu duygudur.
Kaygı, kendimizin ve sevdiklerimizin hayatta ve güvende olması için adımlar atabilmemiz adına bizi harekete geçirir. Depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine ve gerekli önlemleri almanıza rağmen endişeniz azalmıyor, günlük hayatınızı ve işlevselliğinizi belirgin şekilde etkiliyorsa ruh sağlığı uzmanlarına başvurmak gerekir.
Depremzedeye öğüt verme, ihtiyacını sor
Peki depremi yaşayan insanlara, yakınlarımıza nasıl destek olabiliriz?
Onların neye ihtiyacı olduğunu tahmin etmeye çalışmamalı, neye ihtiyacı olduğunu sormalıyız. Depremden zarar gören kişileri, olayla ilgili konuşmak istemedikleri takdirde anlatmaya zorlamamalı, kendi merakımızı gidermek adına kişileri deneyimlerini paylaşmak zorunda bırakmamalıyız. Teselli eden, öğüt veren cümlelerden uzak durmak gerekir.
“En azından sen hayattasın” ya da “Böyle hissetmemelisin, daha kötüsü olabilirdi” şeklinde sözler kişilere anlaşılmadıklarını veya yaşadıklarının azımsandığını hissettirebilir. Paylaşmak istediklerinde onları dikkatli şekilde, sözlerini bölmeden ve yorum yapmaktan kaçınarak dinlemeliyiz. Yakınlarımıza söyleyeceklerimizden ziyade onları anlamaya çalıştığımızı hissetmeleri çok daha faydalı ve etkilidir.
Duygularını yaşa, kendine şefkat göster
Peki kendimizi daha iyi hissetmek için neler yapabiliriz?
Zor bir dönemden geçtiğimizi hatırlamak ve kendimize karşı şefkatli olmak oldukça önemli. Duygularımızı yaşayabilmek için kendimize zaman tanımalıyız. Üzgün, öfkeli ya da çaresiz hissediyorsanız bu son derece normal. Yaşadıklarımızın ya da şahit olduklarımızın bizdeki etkilerini, bizi dinleyebilecek kişilerle konuşmaktan kaçınmamalıyız.
Yakınlarımızdan alacağımız sosyal destek travma sonrası belirtiler üzerinde iyileştirici etkiye sahiptir. Sarsılan kontrol duygumuzu geri kazanabilmek için kendimize seçim şansı tanımalıyız. Gereklilik başlığı altındaki işleri biraz askıya alabiliriz. İş hayatında ve günlük hayatımızda kısa süreli etkinlikler planlamalı ve mümkünse daha sık mola vermeliyiz.
Gün boyunca, tekrar tekrar deprem ve ilişkili görselleri izlemekten kaçınmalıyız. Bu davranış, belirsizliği ortadan kaldırabilmek ve kaygımızı azaltmak adına gerçekleştirdiğimiz bir eylem ancak aksine belirsizliği artırır ve çaresiz hissettirir. Bu nedenle bilgi sahibi olacak kadar takip etmek ancak fazla maruz kalmayacak şekilde ekran süresini sınırlandırmak gerekir. Kapalı ortama girmek ya da kalabalıkta bulunmak kaygı veriyorsa bunu yapmaktan kaçınmamalıyız. Kaygı düzeyimiz azalana dek tanıdığımız insanlarla bunları gerçekleştirmeyi deneyebiliriz. Uyku ve iştahtaki değişiklikler ya da çaresizlik hisleriyle baş etmek için sakinleştirici ilaç ya da alkol kullanmamalıyız. Rutinlerimizdeki bu değişiklikler düzelecek ve rahatsızlık veren hisler zamanla azalacaktır. Kendimize iyi bakmalıyız. Geçmişte bizi iyi hissettiren ve rahatlatan aktiviteleri hatırlamaya çalışmalıyız.
İyi gelen şeylere günlük hayatımız içinde zaman ayırmalıyız. Elimizden geldiğince günlük rutinimizi bozmamalıyız. Özellikle uyku ve yemek yeme alışkanlıklarımıza eski düzeninde devam etmeye çalışmalı, kişisel bakımımıza önem vermeliyiz. Plan yapma, karar verme ve sorun çözme becerilerimizin etkilendiği bu dönemde vereceğimiz kararların uzun süreli etkileri olabilir. Büyük ve ciddi kararları bugünlerde vermekten kaçınmalıyız.