Batıda müteahhitlerin ve mühendislerin uygulamalarının sigortalandığını belirten Boğaziçi Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Mustafa Erdik, “Müteahhidin ya da mühendisin hatası nedeniyle oluşan zararları sigorta şirketi karşılar. Ancak o kişiler de sigortalarını yenilemek istedikleri zaman ya çok daha yüksek prim öder ya da reddedilir” dedi.
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 10 ili önemli derecede etkileyen, yüzyılın felaketi olarak nitelenen depremin yaraları sarılırken hasarın bu derece büyümesinde insan faktörünün de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Yıkılan binaların kolonlarından çıkan köpük malzemelerini, kolon kiriş arasında demirlerin bağlanmamış olduğunu gördükçe, insan, “Bu kadar bilgisizlik mümkün mü?” diye sormaktan kendini alamıyor. Çünkü artık bir inşaatın ana hatlarıyla nasıl yapılması gerektiğini, işi bu olmayanlar bile biliyor.
Çoğu uzman 1975 Deprem Şartnamesi’ne göre dahi yapılmış olsaydı, katların üst üste yapıştığı binaların bu şekilde çökmeyeceği görüşünde hemfikir. Deprem şartnamesine göre yapılmış binalar hasar görür ama bu şekilde çökmez ve bu kadar can kaybı olmazdı.
10 ilimizi etkileyen depremin benzerinin 1906 yılında yaşandığı San Francisco’da şehrin yüzde 80’i yıkıldı. Ölü sayısı 3 bin civarındaydı! Ancak çoğu az katlı evlerden insanlar sağ çıktı. Bizde binlerce can hâlâ enkaz altında.
Davalar uzuyor
Peki, depreme dayanıklı binayı nasıl yapacağız? ABD ve Avrupa’da önemli üniversitelerde çalışmış Boğaziçi Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Mustafa Erdik hesap sorulabilirlik düzeninin kurulmasının şart olduğunu söylüyor. Bu noktada önerisini olduğu gibi aktarıyorum:
“Deprem şartnamesi 1940’ların başında çıktı, 80 yıldır uygulanması için uğraşıyoruz. Hesap verilebilirlik düzeninin oturması gerek. Belediyenin ruhsatından tutun, yapı denetim, mimar, mühendis, müteahhidin yetkinliğine varıncaya değin. Müteahhitler çok ciddiye almıyor. Mahkemeye düştüğünde kimin nerede, ne kadar sorumluluğu olduğu belli değil, davalar uzuyor.”
Vatandaş talep etmeli
Erdik, “Peki bu nasıl sağlanacak?” sorumu ise şöyle yanıtlıyor: “Bizde bir mühendis dört yıllık okulu bitirdiğinde istediği bina projesine imza atıyor. ABD’de ise en az iki yıl iyi bir firmada çalıştıktan sonra ve akabinde yapılan imtihanı geçtikten sonra yetkin (profesyonel) mühendis olup, bir binanın projesine imza atabilir. Tabii bundan da önemlisi yanlış uygulama (veya mesleki sorumluluk) sigortası uygulaması var orada. Mühendis hata yaparsa ve o hata nedeniyle insanlar zarar görürse, yanlış uygulama nedeniyle oluşan hasarı sigorta öder. Mühendis yanlış uygulama sigortasını yenilemek istediğinde, geçmişinde böyle hatalar varsa, sigorta şirketi ya sigorta vermez ya da çok yüksek prim ister. Böyle olunca, o mühendis piyasadan ayrılmak zorunda kalır. Bu noktada insanların, ‘Ben sana proje yaptırırım, yanlış uygulamaya karşı sigorta isterim’ diyeceği düzeni kurgulamalıyız. Bizde de yanlış uygulama sigortası gelmeli ve projeleri yetkin mühendisler imzalamalı.”
Sorumluluğu üstlenmeliler
Asıl sorumluluğu taşıyan müteahhidin yanlış uygulama sigorta priminin çok daha yüksek olması gerektiğine dikkat çeken Erdik, “Bu şekilde kötüyü elimine etmiş, piyasa dışına çıkarmış olursunuz” diyor.
Özellikle Hatay ve Kahramanmaraş’ı yerle bir eden depremde, sorumluluğu olan ve bu nedenle kaçmaya çalışan müteahhitler teker teker yakalandı. Ancak biliyoruz ki belli bir süre yatıp çıkacaklar. Delil yetersizliği, sorumluluk tespitlerinde sınırların belirsizliği nedeniyle davalar yılları alıyor.
Bu nedenle caydırıcılık anlamında idari ve hukuki sorumluluğun yanı sıra mali sorumluluğun da mühendislerin ve müteahhitlerin üstlenmesini sağlamak şart.
ABD ve Avrupa’da işleyen sistem getirilmeli. Bizim insanımız daha kötü ve dürüstlükten uzak değil. Önemli olan, sistemi sağlam kurup insanların buna uymasını sağlamak. İyiye talep yaratmak. Böylece kapitalist sistemin ruhu içinde kötüler ister istemez elimine olacak. İnsanlar evlerini en ucuz teklif verene değil, yarışa katılanlardan yetenek sahibi olana verecek.
Dayanıklılık sertifikası
Öyle bir bilinç oluşmalı ki çocuğumuzu gönderdiğimiz okuldan, gittiğimiz hastaneye, “Depreme dayanıklılık sertifikan var mı?” diye sormalıyız.
Mustafa Erdik hocanın bir önerisi de mevcut yapılar için. Özellikle otel, AVM gibi yapılar için üçüncü şahıslara karşı mali mesuliyet sigortası uygulanmasını öneriyor. Belediyelerin de bu sigortayı yaptırmış kurumlara işletme ruhsatı vermesinin önemini vurguluyor.
Erdik, “Fay hattı üstünde olan bir ülkede depreme karşı dayanıklılık sertifikası, Green Leed sertifikasından daha önemli” diyor. Hesap verilebilir düzen oturmadan cezai sorumluluğun caydırıcı olmadığının Kahramanmaraş depreminden sonra çok daha acı şekilde görüldüğünü söyleyen Erdik, “Herkes trafiğe çıkabilir, ehliyete gerek yok, öyle bir kontrol sistemim var ki yakalarım diyorsunuz. Oysa önce ehliyet vermek, herkesin ehliyetinin olması gerek, kontrolü öyle sağlarsınız” diyor.
Gelişmişliğin göstergesinin çok katlı binalar yapmak değil atılan her adımın sorumluluğunu üstlenmek olduğunu artık anlamamız gerekiyor. Üstelik mevcut sistem içerisinde tüm sorunların çözümü de mümkün. Tek yapmamız gereken bunları uygulamak.