Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

Charles Edward Stewart, 1879-1880 yıllarında kılık değiştirerek Türkiye ve İran’da dolaşır. Yüz yılı aşkın süre önce gerek Anadolu coğrafyası gerekse Orta Asya coğrafyasında yapılan bu gibi geziler, Batılı devletlere özellikle de Britanya İmparatorluğu’na büyük bir bilgi birikimi sağlardı. Bu bilgi birikimi aynı zamanda bazı kişilere neyin nasıl yapılması gerektiğini de öğretirdi.

Charles Edward Stewart (1836-1904) soylu bir ailenin çocuğu olarak 23 Şubat 1836 günü Sri Lanka’da dünyaya gelir. Babası Lord Algernon Stewart’dır. Dokuz yaşında eğitim için İngiltere’ye gönderilir. Marlborough College’den mezun olur ve orduya katılır. 1854 yılında, on sekiz yaşında Hindistan’daki Kraliyet 27. Inniskilling Alayı’nda (İrlandalılardan oluşan piyade alayı) asteğmen rütbesiyle göreve başlar. 1866 yılında yüzbaşı, 1874 yılında binbaşı rütbelerine terfi eder. 1879-1880 yıllarında kılık değiştirerek Türkiye ve İran’da dolaşır. 1881 yılında Herât, 1886 yılında Reşt, 1887-1890 yıllarında Tebrîz konsolosluğu,1892 yılında ise Odesa başkonsolosluğu görevlerinde bulunur.

Haberin Devamı

İstanbul’a varış

Charles Edward Stewart, Paris’ten kara yolu ile geldiği Trieste’den bir gemiye binerek 14 Mart 1880 günü İstanbul’a ulaşır. Bir aya yakın süre kaldığı İstanbul için ilgi çekici tespitleri vardır; “İstanbul’da ve diyebilirim ki bütün Doğu’da insanın en çok dikkatini çeken husus, kimsenin asla hiçbir şeyi tamir etmemesidir. Doğu’da herhangi bir şey inşa edenler için oğlunun dahi hiçbir zaman bu yapıya bakım yapmayı aklından geçirmeyeceğini bilmek acı verici olmalıdır.” (s. 140)

Yüz kırk yılı aşkın süre önce yapılan bu tespitin doğruluğunu günümüzde de yaşamaktayız. Tüm ülkede deprem sonrası herkes oturduğu yapıları devletin yenilemesini bekliyor. Hemen herkes en ufak bir tamir bile yapmadığı yapıların yenilenmesini istiyor. Hiç kimse böylesi bir seferberlik için gereken ekonomik kaynağın nereden temin edileceğini düşünmüyor. Eğer zaman zaman gereken bakımlar yapılmazsa aynı durumun otuz-kırk yıl içinde tekrar edeceğinin farkında bile değiller. “Şimdiye kadar Türkler, kendi ilkelerine göre doğru sözlü ve dürüst insanlardı. Lakin şimdilerde Yunanlıların hilekârlığını özümsüyorlar.” (s. 140)

Haberin Devamı

“Dünyanın hiçbir yerinin manzarası güzellikte İstanbul Boğazı’na doğru giderken gördüğümüzle kesinlikle boy ölçüşemez.” (s. 141)

Erzurum’da İngiliz Konsolosluğu

Charles Edward Stewart, 5 Nisan 1880 günü deniz yoluyla Trabzon’a varır. 21 Nisan 1880 günü Erzurum’a doğru yola çıkar. Bu arada Kop Geçiti’nde yoğun kar olduğundan bahseder. Yolculuğu sırasında konakladığı Aşkale ve Ilıca’dan söz eder. Erzurum’a varışını takiben İngiliz Konsolosu Yüzbaşı Everett’i ziyaret eder. Bu ziyaret dikkat edilmesi gereken bir husustur. 1880 yılı gibi erken bir tarihte Erzurum’da İngiliz Konsolosluğu bulunmakta ve konsolos olarak da asker kökenli biri görevlendirilmiş. Bu arada Erzurum’da büyük bir Amerikan Misyoner grubu olduğundan da söz edilmekte.

Charles Edward Stewart, Erzurum’un eskiden büyük bir ticaret merkezi olduğunu, İran ile Karadeniz arasındaki ticaret yolunun bu şehirden geçtiğini, ancak son zamanlarda ticaret hacminin azaldığını belirtir. Bu durumda İngiliz mallarını Trabzon’dan ithal etmek mümkün olmadığı için İngiltere’nin İran ile ticaretinin Rusya’nın insafına kaldığını söyler. (s. 158)

Haberin Devamı

Bu arada ilginç olan nokta İngiltere’nin Erzurum’a iyi ve kararlı bir paşanın (vali) atanması için ısrar etmesini istemesidir. “… yörenin halkı büyük ölçüde Hristiyan olduğu için atanacak paşa da bu dinden olmalıdır… Şüphesiz İngiltere ve Almanya ısrar edecek olursa Sultan, Erzurum için Hristiyan bir paşa bulacaktır.” (s. 158-159).

Asya’da yolculuk

Erzurum’dan İran’a

Erzurum’dan İran’a doğru hareket eden Charles Edward Stewart geçtiği, yerleşim alanlarını, yolları, bölgedeki nehirleri, tarım alanlarını detaylı bir şekilde tespit etmekte ve kayıt altına almaktadır. “Bayezid Kalesi’nin su kaynağı kolayca kesilebilir. Böylece kaleyi savunan Ruslar susuzluktan çok muzdarip oldular. Kaleyi merdiven kullanarak ele geçirmek çok zor olurdu. Kalenin içinde bombardımana dayanıklı sığınak yoktur. Eğer şiddetli bir bombardımana tutulacak olsaydı içindekiler hiçbir yere siper alamazlardı.” (s. 176)

Charles Edward Stewart’ın Trabzon üzerinden İran’a gitmesi bir güzergâh tercihi midir? Yoksa giderek azalan İngiliz ticaret hacminin yeniden arzulanan seviyeye ulaşması için alternatif bir yol arayışı mıdır? Yapılan tespitlere bakılarak bu ticaret yolunun yeniden canlandırılması için gereken tedbirlerin neler olduğu incelenmektedir. Ancak bölgedeki karmaşa uzun yıllar boyunca devam ettiği için herhangi bir çözüm bulunamamıştır.

Türkmenler

Kitabın bundan sonraki bölümü Charles Edward Stewart’ın İran ve Afganistan’da yaptığı gezileri ve tespitleri içermektedir. Kitabın sonunda bulunan dört adet ek ile günümüze yön veren bazı öneriler sunmaktadır. Kraliyet Coğrafya Cemiyeti’nin 27 Haziran 1881 tarihli akşam toplantısında okuduğu ilk ek; “Teke Türkmenleri’nin Yurdu ve Tecen ile Murgab Nehirleri” hakkındadır. Daha önce İstanbul’da Türkler hakkında tespit ettiği aksaklıkların aynılarının Türkmenlerde bulunduğundan söz eder; “Türkmenler herhangi bir binayı asla onarmazlar. Bu köyde evlerin harabelerinin arasına kurdukları keçeden yapılmış muntazam alaçıklarda ve hasırdan çadırlarda yaşıyorlardı. Çadırların içlerine de girdim. Kadınlar tam olarak bu bölgede yaşayan Türk kadınları gibi giyinmişlerdi, ama peçe takmıyorlardı.” (s. 388)

“Türkmenler, kontrol edilmeye hiç de tahammülü olmayan bir ırktır. İç işlerinde muntazam liderleri yoktur.” (s. 392)

Bakü

Bu bölgedeki gezisinin son durağı Bakü’dür. “Bakü’nün nüfusu günümüzde otuz binden fazladır ve geleceğinin de çok parlak olduğunu düşünüyorum. Burada keşfedilen sınırsız petrol, büyük bir zenginlik kaynağıdır. Öyle sanıyorum ki demir yolları inşa edilir edilmez Bakü dünyaya petrol sağlayacaktır. Günümüzde çıkarıldığı yerde otuz altı libre, yani bir pud petrolün fiyatı sadece yarım penidir ve petrol arzı neredeyse sınırsızdır. Hâlihazırda Hazar Denizi’ndeki bütün buharlı gemiler yakıt olarak kömür yerine petrol kullanıyor. Yakın gelecekte demir yollarında da bu yakıttan istifade edileceği kanaatindeyim. Şimdi dahi bazı lokomotif kazanlarında petrol yakılmaktadır.” (s. 395-396)

Petrol konulu kongre

İkinci ek; Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’ne sunduğu Haziran 1886 tarihli “Hazar Denizi’nde ve Hazar Ötesi Bölgesi’ndeki Uygulamalar Temelinde Petrolün Buharlı Gemilerde ve Lokomotiflerde Yakıt Olarak Kullanımına Dair” adlı bildirisidir. Londra Ticaret Odası ve Petrol Birliği tarafından gönderildiği Rus Hükûmeti tarafından Bakü’de toplanan petrol konulu kongrede edindiği bilgileri aktardığı bu bildiride gelecekte petrolün önemini belirtmektedir. Bakü’nün sahip olduğu petrol zenginliği Birleşik Krallığın iştahını arttırır. Ekim Devrimi sonrası dağılan Rus Kuvvetleri’ne karşı oluşturduğu Birleşik Krallık, Beyaz Ordu ve Ermeni kuvvetlerinden oluşan silahlı kuvvetler 26 Ağustos-14 Eylül 1918 tarihleri arasında Bakü’nün işgali için harekete geçerler. Bu kuvvetlere karşı çıkan Osmanlı Ordusu işgalin gerçekleşmesine mâni olur.

Asya’da yolculuk

Demir yolu ulaşımı

Bu tarihlerde albay rütbesine terfi eden Charles Edward Stewart’ın kitabının üçüncü eki; “Orta Asya Demir Yolu’nun Uzatılması” hakkındaki görüşleridir. Eski çağlardaki ticaret yollarının tekrar canlandırılması konusundaki bu makale gerek kara yolu gerekse nehirler vasıtasıyla yapılan ticaretin, artık demir yolu ile yapılması imkânının olduğunu ve daha önce bölgede çekilen yakıt sıkıntısının petrol ile çözülebileceğini önermektedir. Bu sayede Londra ile Hindistan arasındaki demir yolu ulaşımının yedi gün yirmi saat süreceğini belirtmektedir. Deniz yolu ile yapılan uzun yolculuk göz önüne alındığında bu yolun büyük bir alternatif olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Günümüzde Pekin’den başlayan ve Londra’da sonlanan demir yolu çalışmalarının önemini yüz yılı aşkın süre önce fark etmek ve bunu dile getirmek herkese nasip olacak bir öngörü değildir.

İran’da İncil çalışmaları

Dördüncü ek ise; “İran’da İncil Çalışmaları” hakkındadır. Monthly Report Dergisi’nin Nisan 1883 tarihli sayısından alınan bu yazıda, Charles Edward Stewart’ın önceleri kılık değiştirerek, daha sonra İran Hükûmeti tarafından görevlendirilerek yaptığı saha çalışmaları sorasında; “… İranlıların kendi dillerinde yazılmış İncili veya Kutsal Kitap’tan bölümleri kabul etmeye ne kadar hazır olduklarını göstereceğim.” demektedir. (s. 431)

Kendi dillerinde okuyacak mukaddes kitap bulamayan köylülerin, İncil’i okumak istemeleri kendilerine söylenenler ile yazılanlar arasındaki farkı anlama isteğidir. Sanırım bugün aynı sıkıntıları biz de yaşıyoruz, din adına vaaz veren insanlarımızın yaptıkları ile söyledikleri birbiri ile uyumsuz ve şaşkınlık doğurucudur. Buna karşın okumakta olduğumuz kitabı anlamamız ise mümkün değil, gerçekte söylenenler mi, yoksa kitapta yazılanlar mı yapılmalı? Acaba okumamıza rağmen anlayamadığımız kitap bu konuda neler söylemekte?

Yüz yılı aşkın süre önce gerek Anadolu coğrafyası gerekse Orta Asya coğrafyasında yapılan bu gibi geziler, Batılı devletlere özellikle de Britanya İmparatorluğu’na büyük bir bilgi birikimi sağlardı. Bu bilgi birikimi aynı zamanda bazı kişilere neyin nasıl yapılması gerektiğini de öğretirdi. Devletimizin de geç kalmakla birlikte artık benzer çalışmalar yaptığını ve gelecekte bu çalışmaların sonuçlarını alacağını düşünmekteyim.

Charles Edward Stewart, (Çev. Resul Şahsi), Asya’da Kılık Değiştirerek Yolculuk, İstanbul, 2024.