Amerikan Variety dergisinde, Nick Varelli imzalı iki yazıya rastladım. Onlardan biri ‘Türk dizileri yerel türbülanslara rağmen satmaya devam ediyor’ başlığını taşıyordu. Yazıda Eccho Rights Genel Müdürü Fredrik Malmborg’un görüşleri yer alıyor. Şirket çok sayıda Türk dizisinin yurt dışı pazarlamasını yapıyor. Bu açıdan yorumlar önemli. “Ayrıntılı hikaye ve yazılımın yanı sıra daha kısa dizilerle Batı ve ABD için Türk dizileri ilginç olacaktır” demiş. “Avrupa ve ABD piyasasına girmek istiyorsanız bu dizilerle olmaz” diyor bir yerde. Söyleyeyim, bu her zaman böyle gidecek değil. Yani bakmayın siz Orta Doğu’ya Balkan pazarına, hele Güney Amerika’ya... Meksika var ensemizde, Güney Kore de yabana atılmamalı. Sen pazarını genişlet, yerli dizi kaliteni yükselt. Yazıyı bir yerde bunun uyarısı diye yorumladım.
‘Son’ dizisi İspanya’da
ATV’nin eski dizisi ‘Son’ , ‘standart yerli dizi’ formatından farklı. Mesela en son İspanya’ya satılmış. Telecinco kanalında uyarlaması ekrana gelecek. Dizi, Avrupa pazarına giren ilk yerli proje olarak da adlandırılıyor. Yukarıda anlatılmak istenenlere güzel bir örnek.
Bu dizileri ABD alır
Varitey’deki ‘OTT TV, Türk TV pazarına yaratıcı özgürlükler getirdi’ adlı
‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da Suzi, İlyas’ın villasına gizlice geliyor. Tam o sırada Esra da otomobiliyle orada. “İnsanın zoruna gidiyor. Aramadın, sormadın ve özlemedin. Boşanmayı da hemen kabul ettin. Bizim ilişkimiz bunu hak etmedi. Evde bir tıkırtı oluyor, ona uyanıyorum, acaba bahçe kapısından o mu geldi diye, insan bekliyor yani” ” diyor İlyas, Esra’yla resmi işlemleri tamamlamadan önce... Sanki daha önce yaşanan sahnenin özeti gibi... “Sen bahçe kapısından başkalarını bekle İlyas, beni bekleme” gelen cevap.
Merak ettim mesaj nedir diye? Küçüklüğünde “Göster amcana pi...” kültüründen
gelen erkeğin, kadına ‘yalan söyleme’ rahatlığını sergilemek mi? Ya da ‘sadece
erkeklerin bahçe kapısından içeri istediğini alma özgürlüğüne sahip olabileceğini göstermek mi?’
Peki ne oynadı?
‘İçerde’ dizisinde ‘Melek’ karakteri öldü. Büyük olay oldu. Çok izlenen dizinin başrol karakterlerinden biriydi ölen. Geriye ne kaldı oyunculuk adına? Böyle bir
ekibin içinde yer almak sanırım Bensu Soral için çok büyük bir tecrübe olmuştur!
Önce kendimize bakalım
Kanal D’nin ‘İsimsizler’i ‘bordo bereli diziler’ içinde ‘ajitasyonu üst düzeyde’ olanı. ‘Söz’ ve ‘Savaşçı’da bu oran daha ‘makul’ seviyelerde tutuluyor. Hep yazdım, dizilerin senaryolarıyla gerçekler örtüşmüyor diye. ‘İsimsizler’de Otto’nun ipliği pazara
çıkıyor. Sözde Fundamentum Ospitalieri Vakfı’nın ne işler yaptığını bizim takım çözüyor. Binayı basıyor. Otto’yla Hasan Bozkurt (Dayı) arasında geçen bir diyalog oluyor. Daha doğrusu Dayı gürlüyor: “Siz Roma’ysanız, biz Atilla’yız. Siz Bizans’sanız biz Fatih’iz, siz Haçlıysanız biz Selahaddin’iz, siz Lawrence’seniz biz Kuşçubaşı Eşref’iz.”
Kuşçubaşı kahraman mı?
Dizinin bu bölümünde geçen ‘Kuşçubaşı Eşref’e bir bakmak istedim. Bizim amca (Orhan Koloğlu) ‘Curnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya’ kitabını yazdı. Pelin Çift’in TRT 1’de yayınlanan ‘Gündem Ötesi’ programının 30 Mart 2016 tarihindeki konusu Teşkilat-ı Mahsusa’ydı ve konuk amcamdı. Kuşçubaşı Eşref konuşuldu. “Kuşçubaşı meraklı, gönüllü biri. Hicaz’daki Arap ayaklanmasını bastırsın diye gönderilir. Orada Şerif Hüseyin’in oğlu onu esir alır, Malta’ya gönderir ve biter. Kendisini küçümsemiyorum çok iyi niyetli. Gitsin Yemen’deki ayaklanmayı bastırsın diyorlardı. Hiçbirini
Ev ahalisiyle akraba ziyaretindeydik.
Teyze namazını kıldı yan odada,
seccadeyi katlamış, salona geldi.
Saatine baktı, “Televizyonu açın, Topal
başladı” dedi. Zuhal Topal’ı kaçırmıyormuş.
Bir de Kanal 7’nin Hint dizilerini seviyor. Arka arkaya yayınlıyorlarmış. Akşamları da onları izliyor. Bütün adayları tanıyor. Hepsinin ruhunu biliyor. Yeni hanım kızımız gelmiş yarışmaya. “Aman da pek güzelmiş gözleri” diyor. “Kaldıracaklarmış” diyoruz. “Kaldırırlarsa kaldırsınlar, ben izliyorum” diyor. Hani derler ya ‘sade vatandaş’ ne izliyor? Resim böyle.
Bu bir durum tespitidir, belirteyim.
‘KİTAP SIKI OLMUŞ!’
‘O Hayat Benim’ final yapacakmış. Ne çektik bu diziden. Ceren Moray bir
tatil yapsın, kendine gelsin.
Kömür aşermek
‘Güldür Güldür Show’da bir skeçte vardı kömüre aşermek. Kayınvalide,
gelin ve damatla manavın önünde görüldü. Hamile gelinin canı kokonat çekti, kayınvalide araya girdi ve manava şöyle dedi: “Manav beyefendi benim kızım şu an aşeriyor, (...)
Aşermek kadınlar için çok önemlidir. Misal ben zamanında kömür aşerdim. Ama bana kocam getirmedi.” Ev ahalisi; “Atmıyorlar, olabiliyor böyle tuhaf aşermeler” dedi.
Edebiyat dahisi
Meryem Uzerli bir rolle şöhreti buldu. Para kazandı, en iyi oyuncu unvanını aldı ve reklam yüzü oldu. ‘Star’ olarak bir dizi çekti büyük tantanayla. Sonra? Dizi tutmadı, yaldız döküldü. Akıl hocaları tarafından yanlış idare edildi. ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da ‘star olmayan’ bir rolle geri döndü. Yani yeniden başladı. Alçak gönüllü bir geri dönüştü. İzliyorum ve “İşte asıl oyunculuk şimdi başlıyor” diyorum. ‘Dubai sevgisi’ devam eden Uzerli’nin Türkiye’de bu vesileyle yeni baştan ‘beğenirlilik’ seviyesini artıracağını düşünüyorum. Böyle payeler verilip sonra sadece ‘dizide oynamak’ ve bunu kabul etmek kolay değildir.
Kadrosu seçilmiş
Her bir karakterin ‘es geçilmediği’ dizi ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’. Projenin büyük bölümü toplantı halinde geçiyor. Daha çok diyaloglara dayalı. Öyle bir cast çalışması yapılmış ki, ‘en iyi mafya dizisi karakter sunumu’ diye örnek gösterilebilir. Her rolün oynayanı iyi. Ev ahalisi son bölümü izlerken yine duruma işaret etti. Ha işin ‘siyasi’ tarafı? Oraya bulaşmıyoruz elbet!
Bu dizi tutar mı?
Israr edilir bazı isimler üzerinde.
Nedenlerini bilmem. Bakışları mı, duruşu mu? Piyasanın içindekilerin sabah-akşam günleri bu işlerle uğraşmaktan
Bir sohbet toplantısında konu, dizilerin uzunluğu ve sektörün geldiği noktaya kadar uzandı. Uzun yıllar Post Prodüksiyon’da çalışmış dostumuz, durumu anlatmak için bir örnek verdi: “Çok izlenen bir kanalın, epey izlenen bir dizisiydi konu olan. Yeni bölüm yayında, izleyici ekranın başında. İşin kanal tarafında ise telaş ve stres var. Niye? Yeni bölümün daha devamı ellerine ulaşmamış. Reklam giriyor. Çok izlenen kanalın dizisinin reklam sonrasında yayınlanacak bölümünün kasedi yeni geliyor. Diyaloglarda sorun var mı, yok mu? Ses dengeleri nasıl? Bilinmiyor. Dua edip, kaset yayına veriliyor.” “Bu ve benzeri öyle örnekler var ki, insanlar artık bu hızdan bezmiş durumda’” diyerek de
yaşananların altı çizildi.
İzlerken oyuncusundan teknik elemanına, müzisyeninden yönetmenine ve senaristine kadar bir ‘stres topu’ izliyorsunuz. “Bitecek bu dizi”, ”Olmamış” cümleleriyle kestirip attığımız işler, böyle bir çalışma ortamında bizlere sunuluyor. Tabii siz de, biz de sorabiliriz “Biz mi sorumluyuz?” Sistem kurucuları öyle buyurmuşlar. ABD’de senaristler grev hazırlığındalarmış. Grev çağrısının nedeni, yazarların sadece geçtiğimiz iki yılda gelirlerinin yüzde 23’ünü kaybetmiş olduklarını
‘Söz’de bir sahne; Yavuz Karasu’yla Başçavuş Fethi çarşı izninde. “Hangi sinemaya gidiyoruz?” diye soruyor Yavuz. “Zaten bir sinema var” uyarısı geliyor. “Bari komik bir film olsun” diyor Yavuz. “Filmin konusu; bir snaypırcının hikayesi (keskin nişancı)”. “Biraz kafa dağıtalım dedik, bizi savaş filmine sokuyorsun” sözlerine gelen yanıt, ev ahalisinin ilgisini çekiyor; “Adamlar hem milletin toprağını işgal ediyor, hem de bunun filmini çekip, pazarlıyor. İzlemek lazım, bizim problemimiz bu. Derdimizi anlatamıyoruz kimseye.” Acaba söz konusu film, ‘Jarhead’ mi diye düşünmeden edemedim.
Irak’a düzenlenen ilk operasyonu konu alan ‘Jarhead’, Körfez operasyonu sırasında keskin nişancı bir Amerikan askerinin eğitimi ve saha tecrübeleri üzerine kurulu bir senaryoya sahip.
Hem eleştiren hem anlatan
Bakın mesela neden bir televizyon kanalı akıl edip ‘En etkili Orta Doğu savaş filmleri’ kuşağı yapmaz? Alın size bir liste; ‘Spy Game’ (2001), ‘Syriana’ (2005), ‘Kingdom’ (2007), ‘Body Of Lies’ (2008), ‘Hurt Of Locker’ (2008). Bir de bu silah tüccarlığı işi vardır. Bu işlerin de nasıl döndüğünü ‘Lord Of War’ bir güzel anlatır. Hadi bakalım hangi aslan kanal böyle bir kuşak yapar? Yani bu açıdan