Her ne kadar bazıları tarafından çöküş olarak adlandırılsa da piyasalarda fiyat düşüşleri aslında bir süredir beklenen düzeltme hareketiydi. İşte benim yaşananlardan ve yapılan tartışmalardan çıkardıklarım.
Dünya piyasaları son bir haftaki gibi bir düşüşü neredeyse yedi yıldır görmemişti. Çarşamba günü düşüş durdu, piyasalar toparlandı. Bu bir haftalık hareketten ne anladık? İşte benim yaşananlardan ve yapılan tartışmalardan çıkardıklarım:
-Her ne kadar bazıları tarafından çöküş olarak adlandırılsa da piyasalarda fiyat düşüşleri aslında bir süredir beklenen düzeltme hareketiydi. Belki de yıllardır soluksuz tırmanan borsalardaki gecikmiş düzeltme demek daha doğru.
-Dünya ekonomilerinin toparlanmakta olduğu, işsizlik oranlarının gerilediği ve gelişmiş ekonomilerin krizden bu yana en iyi dönemlerini yaşadıkları bir zamanda piyasalarda çöküş olması çok olası değil. Buna karşın likidite bolluğu ve büyümenin de etkisiyle şişen piyasaların bir düzeltme yaşamadan devam etmesi ise çok zor.
-Büyüme arttıkça, gelişmiş ekonomiler tam istihdam seviyesine yaklaştıkça, enflasyon ve dolayısıyla yıllardır ultra-düşük seviyelerde tutulan faizlerin de yükseltileceği beklentisi güçlenmeye başladı. Bu beklenti ise düzeltmeyi tetikledi.
-Düzeltmeler piyasaların olmazsa olmazıdır. Piyasalarda yeni yükseliş hareketlerinin başlaması için gereklidir. Uzun süreli “ralliler” sonucu ayakları yerden kesilen yatırımcıları gerçekliğe geri döndürür, ayakları yere bastırır. Yani sağlıklıdır.
-Geçen hafta başlayan düzeltme hafta ortasındaki yükselişle harekete kısa bir ara vermiş olabilir. Buna benzer araların ardından inişli-çıkışlı hareketlerle endekslerdeki kayıp yüzde 15’e yaklaşıncaya kadar düzeltme devam edebilir.
-Böylesi düşüş zamanlarında felaket yorumları ve çöküş tahminleri sık yapılır. Bunlara kapılarak panik aksiyon almayın. Soğukkanlı olun ve orta ve uzun vadeli trende yoğunlaşın.
-Ekonomiler normale döndükçe düzeltme hareketlerini daha sık görebiliriz. Özellikle şu anda yüzde 2.77 dolayında olan Amerikan 10 yıllık tahvillerinin getirileri yüzde 3’ü aştıktan sonra daha dikkatli olmak gerekir.
Borsalarda duygu kalmamış
Borsalardaki son iniş-çıkışla birlikte robotların hayatımıza ne kadar girdiğini de görmüş olduk. Elektrik süpürgesiyle başlayıp mutfak robotuyla bir üst düzeye geçen robot anlayışımız geçen haftaki piyasa hareketleri ile yeni bir boyuta ulaştı. Gerçekten de alem çok değişmiş. “Algoritmik işlemler” diye bir şey çıkmış, piyasalardaki işleyişi tamamen değiştirmiş.
Siz ne olduğunu bile anlayamadan piyasalar dakikalar içinde hızla düşüp, hızla yükselebiliyor. “Kim aldı, kim sattı?” hiçbir şey anlayamıyorsunuz. Algoritmik alım-satımların arkasında gelişmiş matematiksel modeller var. Birçok parametre ve değişken dikkate alınarak hazırlanan bu algoritmalar ile borsalarda alım ve satım kararları otomatik olarak çok kısa sürede alınıp, emirler hemen işleme konuluyor. Diğer bir deyişle yatırımcının duyguları devre dışı bırakılıyor. “Yatırım işinde de duygu mu olur?” demeyin. Portföyündeki hissesine âşık olan; Katolik nikâhı yapıp, ne olursa olsun hisse senedini elinden çıkarmayan onlarca yatırımcı tanıdım. Oysa algoritmik işlemlerle yatırımcılar, önceden ince ince hazırladıkları çeşitli alım satım stratejilerine göre otomatik işlem yapıyorlar. Duygu faktörünü bir kenara koyuyorlar. İyi hazırlanmış bir algoritması olan yatırımcılar çok kısa sürede çok iyi paralar kazanabiliyor. Yani işin sırrı iyi bir algoritma hazırlayabilmekte...
En ideali başlıktaki seçimi yapmak zorunda hiç kalmamak. Yani uyuşmazlık olmadan bir ticari ilişkiyi sürdürebilmek. Ama realite böyle değil. Eğer ortada bir ticari ilişki varsa taraflar arasında uyuşmazlık olasılığı da her zaman vardır. Kardeşlerin hatta eş yumurta ikizlerinin arasındaki ticari ilişkilerde bile ortaya çıkan uyuşmazlık haberlerini hatırlayın. Uyuşmazlık ilişkilerin doğasında var. Çok iyi hazırlanmış sözleşmeler bile uyuşmazlık çıkma olasılığını sıfırlamıyor ancak sorunun çözümünü daha hızlı, daha ucuz ve daha adil hale getirebiliyor.
Ticari uyuşmazlıklar
Hafta başında İstanbul Tahkim Merkezi Başkanı Ziya Akıncı’yı dinledim. Bugüne kadar üzerinde çok fazla kafa yormadığım uyuşmazlıkların çözümü konusunda farkındalığım arttı. Ticari uyuşmazlıkların çözümünde “Neden tahkim?” sorusunun yanıtı daha netleşti. 1) Tahkim yoluyla mahkemelere göre çok daha kısa sürede sonuç alabiliyorsunuz. 2) Tahkim merkezlerindeki hakemler, mahkemelerde görev yapan hâkimlere göre dava konusunda daha uzmanlaşmış olabiliyorlar. 3) Tahkim sürecinin maliyeti mahkemelerden daha ucuz. Uyuşmazlık miktarı arttıkça tahkim masarfı mahkemeye ödenecek harçlardan çok daha düşük seviyelere iniyor. 4) Tahkim halka açık olmadığı ve kararlar kamuoyuna ilan edilmediği için taraflara mahremiyet sağlıyor. Oysa mahkemeye intikal eden bir uyuşmazlıkla ilgili mahremiyeti sağlamak çok zor. 5) İki ya da daha fazla milletten tarafı ilgilendiren sözleşmelerde yargı yeri olarak taraflardan birinin milli mahkemesini seçmek yerine milli olmayan bir tahkim merkezini seçmek daha çok tercih edilebiliyor. Bundan yararlanmak için sözleşmelere “Doğacak uyuşmazlıkların İstanbul Tahkim Merkezi kuralları uyarınca tahkim yoluyla çözümleneceği” ifadesi konmalı.