Şubat enflasyonu sürpriz oldu. Biz büyüyememe sorununa yoğunlaşmışken enflasyon sorunu kendini hatırlattı. Aylık yüzde 0.8 olan artış beklenenden çok yüksekti; yıllık enflasyonu son 5 yıldır ilk defa çift haneye taşıdı.
Önceki aylarda yüksek artışlardan gıda fiyatlarını sorumlu tuttuk ama şubatta öyle olmadı. Mesela ocakta gıda fiyatları yüzde 6.4 artmıştı ama şubattaki artış 0.8 ile bize göre makul düzeydeydi. Yıllık enflasyonun çift haneye çıkması ya da aylık enflasyonun beklentinin neredeyse 2 katına yakın gerçekleşmesi önemlidir. Şubat verilerinde üzerinde durulması gereken 2 kaygı verici gelişme var:
1- Çekirdek enflasyonda ciddi bir artış var. Çekirdek enflasyon neden önemli? Enflasyonu ölçen tüketici fiyat sepetinde 414 kalem mal ve hizmet var. Bu bize manşet enflasyonu veriyor.
Oysa bu sepette Merkez Bankası’nın para politikasıyla etkileyemeyeceği fiyatlar var. Mesela petrol fiyatı dışarıda belirlenir, tarım fiyatları da kısmen yağmur ve güneşten etkilenir. Bir de alkollü içecek ve tütün gibi hükümetin belirlediği fiyatlar var.
O nedenle, Merkez Bankası orta vadeli bakışla para politikasını oluştururken geçici şoklardan veya hava koşulları ya da mevsimlik hareketlerin yol açtığı dalgalanmalardan etkilenmeyen kısma bakar, çünkü aldığı kararlar ve uygulamalarla bu kısmı etkileyebilir. Enflasyonun ana eğilimini bu kısım yansıtır.
Bu nedenle, TÜFE sepetinin yanı sıra bu sepetten enerji, gıda, alkollü ve alkolsüz içecekler, tütün ürünleri ve altını çıkararak oluşturduğu daha dar kapsamlı bir sepeti de takip eder. İşte ana eğilimi yansıtan bu sepet, şubatta yüzde 1.28 gibi yüksek oranda artarken, yıllık artış yüzde 7’lerden 8.56’ya çıktı. Çekirdek enflasyondaki bu artış ya iç talebin sandığımızdan daha güçlü ya da Türk Lirası’nın değer kaybının enflasyon üzerinde etkisinin yüksek olduğunu ya da her iki durumun da var olduğunu gösterir. Talep son dönemdeki tedbirlerle biraz canlanmış olabilir, ancak hâlâ çok güçlü bir iç talep artışı olduğunu sanmıyorum. O halde enflasyonun ana trendindeki bozulmanın ardındaki temel neden olarak geriye TL’nin değer kaybı kalıyor. TL’deki zayıflamanın enflasyona etkisi TCMB’nin öngörülerinin ötesinde olmuştur. Merkez Bankası enflasyonun kendi kontrolünde olan kısmını kontrol edememiştir.
2- Diğer gelişme ise üretici fiyatlarındaki ürkütücü artış. Şubatta aylık artış yüzde 1.28 ve yıllık artış ise yüzde 15.36’ydı. Bu rakamlar çok yüksektir. Önümüzdeki dönemde tüketici fiyatlarına yansıma potansiyeline sahip.
Bir diğer etkisi ise kiralar üzerinde olacaktır. Borçlar Kanunu’na göre ev sahiplerinin yapabileceği yıllık kira artış oranının üst sınırı üretici fiyat artışıdır. Orada da 12 aylık ortalamalara bakılır. Şubatta 12 aylık ortalama yurt içi üretici fiyat artışı yüzde 5.87’ye çıktı. Önümüzdeki dönemde açıklanacak yüksek aylık artışlar ortalamayı yukarı taşıdıkça yenilenecek kira kontratlarındaki artış oranları da yükselecektir.
Bu da tekrar birbirini besleyen bir döngüyle yüksek kira enflasyonunun kapısını açabilir. Oysa biz bu kapıyı 2001 krizinde uygulamaya konulan dezenflasyon programı sayesinde bin bir güçlükle kırmıştık.
Merkez Bankası ne yapacak?
Gelecek hafta iki kritik toplantı var. İlki Amerikan Merkez Bankası’nın 14-15 Mart toplantısı. İkincisi ise bizim Merkez Bankamızın 16 Mart’taki para politikası kurulu toplantısı.
Birincisini öngörmek daha kolay. Fed’in faizi çeyrek puan artıracağı konusunda piyasada neredeyse görüş birliği var.
Eğer yarın açıklanacak istihdam verilerinden olumsuz bir sürpriz gelmezse Fed çarşamba günü yılın ilk artışını yapar. Öngörülmesi zor olan ise TCMB’nin ne yapacağı.
Merkez Bankası, başkan değişiminin ardından sıra dışı bir para politikası izliyor. 2016 ortasında banka, hızlı bir faiz indirim sürecine girerek para politikasını gevşetmeye başladı. Bu arada TL’de başlayan değer kaybına karşı önce kayıtsız kaldı. Ancak TL zayıflamasının boyutunun, enflasyon üzerindeki etkisinin ve süresinin öngördüğünden farklı olduğunu gördüğünde faiz artırmaya ve para politikasını sıkmaya başladı.
Faiz artırırken geleneksel yöntem ve araçları kullanmak yerine ağırlıklı olarak daha önce hiç yapmadığı şekilde geç likidite penceresini kullandı. Bir yandan faiz artırıp politikayı sıkarken, diğer yandan piyasadaki TL ve döviz likiditesi durumu onu munzam karşılıkları düşürmeye ve doğrudan tahvil alım ihalelerinde miktarı artırmaya yöneltti. Yani gevşek para politikasına başvurdu. Yorumlaması zor bir durum.
Normal şartlarda Fed’in faiz artırdığı, enflasyonun hedeften çok uzaklaştığı, enflasyondaki ana eğilimi yansıtan endekslerde artışın hızlandığı ve TL’nin aşırı değer kaybettiği bir durumda Merkez Bankası’nın faiz artırımı ile cevap vermesi beklenir.
Her ne kadar Merkez Bankası’nın ana görevi fiyat istikrarını sağlamak olsa da görüldüğü kadarıyla karar sürecini etkileyen 2 önemli gelişme var. Birincisi, referandum sürecine girilmiş olması. İkincisi ise üçüncü çeyrekte daralan ekonomideki toparlanmanın hâlâ kırılganlığını sürdürmesi.
Geçmiş aylardaki davranışlarına bakarak Merkez Bankası’nın böyle bir dönemde politika faizinde artışa gitmesi zor görünüyor. Artışı yapsa yapsa yine halen yüzde 11 olan geç likidite faizinde yapabilir. Biraz daha şahin davranmayı tercih ederse gecelik borç verme faizini artırır. Bunun ötesinde bir adım benim için sürpriz olur.