Merkez Bankası dünkü toplantısında para politikasını biraz daha sıkılaştırdı. Banka son aylarda piyasayı ağırlıklı olarak fonladığı geç likidite penceresinin faizini yarım puan daha artırdı. Bu adım bana ve gördüğüm kadarıyla piyasaya sürpriz oldu. Merkez Bankası uzunca bir süredir hükümetten ve iş dünyasından gelen büyüme baskısı ile enflasyondan gelen başarısızlık baskısı arasında sıkışmıştı. Bu iki arada kalmışlık ortamında dünkü toplantısında faizleri değiştirmesi beklenmiyordu. Ancak asli görevi olan fiyat istikrarını sağlamak için enflasyon görünümündeki bozulmayı sınırlamak adına parasal sıkılaştırmanın güçlendirilmesine karar verdi.
Ekonomiyi nasıl görüyor?
Merkez Bankası’nın ekonomiyi nasıl gördüğü önemli. Bankanın ve başkanının son dönemde yaptığı açıklamalarda çizdikleri makro ekonomik görüntü de öne çıkan birkaç nokta var:
Yılın ilk çeyreğinde ekonomide ılımlı bir canlanma var. İkinci çeyrekten itibaren ihracatın etkisiyle canlanma biraz daha güçlü bir toparlanma şeklini alabilir. Kapasite kullanım oranı, reel kesim güven endeksi gibi öncü göstergeler Merkez Bankası’nın bu değerlendirmesini destekliyor. Bundan dolayı dün öncekilerden farklı olarak iç talepte görülen kısmı iyileşmeye de vurgu yapılmış.
Ekonomideki canlanmaya karşın cari işlemler açığının kontrol altında kalmasını bekliyor. Buna göre, Türkiye bu yılı milli gelirin yüzde 4’ünden daha az bir açıkla kapatabilir. Bu noktada petrol fiyatlarının nispeten düşük seyretmesi, TL’nin sert değer kaybı, Rusya ile ticaretin artmakta olması ve Avrupa’nın toparlanması olumlu faktörler.
Büyüme ve dış dengedeki olumlu gelişmelere ve beklentilere karşın enflasyon tarafında sorun var. Merkez Bankası’nın dikkat çektiği gibi enflasyonun geldiği düzey beklentiler ve fiyatlama davranışlarında bozulma riskine işaret ediyor. Bu durum ise Merkez Bankası’nı politikayı daha da sıkmaya zorluyor. Bunu biraz açalım:
TL’nin değer kaybının enflasyona birincil ve ikincil etkiler olarak iki tür etkisi var. Birincil etkiler daha çok ithal mallardaki ve ithal girdi kullanan yerli mallardaki fiyat ayarlamalarıdır. Bu etkiler, enflasyonda geçici yükselişe neden olur ancak genel fiyatlama davranışlarında bir bozulmaya yol açmazlar. Yani merkez bankalarının asıl izledikleri orta vadeli enflasyon eğilimini değiştirmezler. Bu nedenle merkez bankaları birincil etkilere çok fazla tepki vermeyebilirler.
Beklentilerin bozulması
Daha önceki yazılarda dikkat çekip “asıl tehlikedir” dediğim ikincil etkiler ise fiyat artırma eğiliminin sadece ithal içerikli mallarla sınırlı kalmayarak tüm ekonomiye yansıması durumunda ortaya çıkar ki baş etmesi zor ve sancılıdır.
Beklentilerin bozulması yoluyla ortaya çıkar. Enflasyonda geçici değil sürekli artışa yol açabilir. Bu durumda enflasyonun tekrar düşürülmesi maliyetli olabilir. Gördüğüm kadarıyla, TCMB bu kaygıyla hareket ediyor.
Ekonomideki bu görünüm karşısında Merkez Bankası sıkı para politikasıyla enflasyonu aşağı çekmeyi umuyor ama kalıcı fiyat istikrarının yolunun yapısal reformlardan geçtiğini vurguluyor. Yani çözümün Merkez Bankası’nda değil hükümette olduğunu söylüyor. Haklıdır, ancak bu yapısal reform çağrısı artık etkisini ve anlamını yitirmeye başladı, klişe haline geldi.
Merkez Bankası’nın eski başkan yardımcılarından Prof. Fatih Özatay’ın dünkü yazısında dediği gibi, “Bir zamanlar bunlar bir anlam taşıyorlardı; ne var ki kullanıla kullanıla içi boşaldı.”
Sıkı para politikası...
Dolayısıyla, geriye Banka’nın elinde uygulanmakta olan sıkı para politikası kalıyor. Merkez Bankası kurdaki ve dolayısıyla enflasyondaki yükseliş karşısında ocak ortasından bu yana piyasaya verdiği paranın maliyetini 3 puandan fazla artırdı. Hafife alınmayacak bir artış. Bu artırım mevduat ve dolayısıyla kredi faizlerinin de yükselmesine neden oldu.
Merkez Bankası ana politika faizini artırmadı ancak piyasadaki tüm faizleri çok kısa sürede birkaç puan artıracak hareketler yaptı. Bu işi doğrudan politika faizi ya da gecelik borç verme faizini yükselterek yapsaydı yine aynı sonucu elde ederdi, hatta belki daha etkili olabilirdi. Farklı yöntemlerle ve biraz gecikmeyle de olsa sonuçta önemli bir sıkılaşma yapıldı.
Şimdi ne olacak?
Kredi faizlerinin geldiği seviye Merkez Bankası’nı daha sıkı para politikası izlemekten alıkoyabilir.
Enflasyon görünümünün sorunlu olması faiz indirimi için elini bağlıyor. Eğer TL’deki değerlenme kalıcı ve belirgin hal alırsa faiz indirimi için uygun fırsat doğabilir. Aksi takdirde bekle ve gör havası devam edecektir.
Neyi mi bekleyecek? Siyasi durumun netleşmesini, hükümetin ekonomide atacağı adımları, Fed’in faiz artırım sürecini, küresel sermaye hareketinin seyrini ve iç talebin ne toparlanacağını bekliyor.
Gıdanın 3’te 1’i boşa gidiyor
Türkiye’de üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 40’a yakını kullanılamadan yok oluyormuş. Çok ciddi bir kayıp bu. Ürün tarladan perakendeciye gelinceye kadar kayba uğruyor, perakendeciye ulaşmayı başaranların bir bölümü de ya satış ya da tüketim aşamasında atık haline geliyormuş. Yıllardır çözüm aradığımız yüksek gıda enflasyonunun arkasındaki önemli nedenlerden biri bu kayıplar.
Metro Genel Müdürü Kubilay Özerkan dün NTV’deki Geri Sayım programında konuğumdu. Metro 2011’den beri konu üzerinde çalışıyor. Çok önemli tespitleri var. TÜBİTAK verilerine göre; en iyimser tahminle yılda 11.6 milyon ton ürün kayboluyor. Bu, yıllık yaş sebze-meyve ihracatımızın tam 4 katı. Parasal olarak 100 milyar liralık sebze ve meyve ticaretinin 25 milyarı havaya uçuyor.
İlk adımda kayıp başlıyor
En yüksek kayıp zincirin ilk basamağı olan tarımsal üretimde yaşanıyor. Bu aşamada yüzde 20’lik kayıp var. Yükleme, depolama, paketleme, dağıtım ve tüketimde ortaya çıkan atıklarla birlikte kayıp oranı yüzde 48’e ulaşıyor. Metro “Geleceğimiz için gıda kayıp ve atığını önleyelim” sloganıyla gıda hareketi başlatmış. Sorun yanlış hasattan başlıyor. Çiftliklerin küçük ve parçalı olması, kooperatifleşmenin azlığı, geleneksel üretim ve sulama gibi pek çok neden var. Açık kasalı nakliye yerine soğutmalı araç kullanması, çürük, ezik ve yaralı ürünün ayıklanması, marketlerde soğuk ortamda ambalajda sergilemeyle kayıp azaltılabilir.
Listenize sadık kalın
Tüketicilere de 5 tavsiye var: 1) Alışveriş listesi hazırlayın ve bu listeye sadık kalın 2) Aldıklarınızı tüketin ve kalanları başka yemekte kullanın 3) Yiyecekleri taze tutun, kullanamadığınızı dondurun 4) Küçük porsiyon tercih edin 5) Utanmayın, restoranda yiyemediğinizi paketletin.
Gıda kayıplarının aynı zamanda su, toprak, enerji, işgücü ve sermaye kaybı olduğunu unutmayın.