AKP ile “laiklik” üzerinden tartışılan “çağdaşlık”, “modernlik” gibi kavramları irdeliyor.
Uluslararası alanda “En geniş repertuvarlı piyanist” unvanına sahip piyanist olan İdil Biret ile de bunları konuşuyoruz. Paris-Brüksel-İstanbul arasında yaşayan Biret’e elbette ilk sorum, “Türkiye nereye gidiyor?” oluyor.
Biret, “Kafanızdaki yolu devam etmek isterseniz, yapmak istediğiniz şeyi yaparsınız” diye söz başlıyor.
Biret, henüz iki buçuk yaşındayken, “sesleri tanıyıp” tek parmakla melodiler çalmaya başlamıştı.
1948 yılında dönemin başbakanı İsmet İnönü, Suna Kan ile Biret için TBMM’de “Harika Çocuklar Yasası” çıkarılmasını sağlamış ve klasik müziğe iki dev isim kazandırmıştı.
‘Aman ben ne yapıyorum’
Biret’e telefon numaralarını hafızasında taşıdığını duyduğumu söylüyorum, “Evet unutmam. Müzik, matematik ve felsefe ile yakın. Çok ileri bir düşünce formu. Bunları düşünmek çok riskli. Yaptığınız şeyler aynı zamanda korkunç. Çalarken bazen, “Aman ne yapıyorum ben burada” dediğim oluyor” diyor.
Biret’e sormaya devam ediyorum:
6 yaşında Paris’e gittiğinizde, yaşıtlarınız var mıydı?
Birkaç sene bekledim, 10 yaşına kadar almıyorlardı. O devirde kültüre çok önem veriliyordu. Bir memleketin en iftihar ettiği şey müzik ve sporda kazandıkları başarılardı. Bu bana ne fayda sağlayacak, diye sorulmuyordu. Piyano hocam Wilhelm Kempff, 1927’de Atatürk’ün kendisine “Benim reformlarımın tutması, klasik müziğin yerleşmesine bağlı” dediğini anlatmıştı.
Atatürk’ün bu sözünü nasıl yorumladınız?
Tek seslilikten çok sesliliğe geçiş, demokrasi anlayışı...
Sanat ile sınıf ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sovyetler zamanında, çok elemelerden geçirilen fevkalade sanatçılar gönderiyorlardı. Onun için Ruslar geldiği zaman, birinci, en kötüsü üçüncü olurlardı. Bugün bunlar kalmadı, dünya değişti.
Bugün sanatta iddialı olan ülkeler hangileri?
Dünya değişiyor. Çin, Japonya, Uzakdoğu, önem kazandı. Milyonlarca piyanist. Bunu yapmak için belirli kaliteleriniz olacak: Dayanıklı olacaksınız, yorulmayacaksınız, konsantrasyonunuz yüksek olacak, seyahat edeceksiniz, hava ve yemek değişecek, her dakika tahammül edeceksiniz, size hiçbir şey olmayacak. 19. asırda daha da güç bir işti. 5-6 günde at arabalarının içinde gidiyordunuz, organizasyonu kendiniz yapıyorsunuz.
Ekibiniz var mı? Para kazanmak gibi kaygılar oluyor mu?
Yaptığınız şeyi doğru yapmanız lazım, su perilerini (maddi anlamda) dinlememeli. Benim mesleğimde normal yaşam sürülür, servet mevzubahis olmaz. Sağlıklı olduğunuz sürece talep görürsünüz. Bir menajerim var o kadar. Mesela Herbert von Karajan (20. yüzyılın en ünlü orkestra şeflerinden) fabrika gibi çalışan bir müzisyendi. O başka bir türlü düzen.
Yılda kaç konser verirsiniz?
40-50... (Bu rakam bundan dört-beş yıl önce 100-150 kadardı) Ekonomik kriz klasik müzik dünyasını da etkiliyor. Büyük orkestralar dışındakiler, yardım görmedikleri için kapanıyorlar. İnsanlar daha az dışarı çıkıyorlar. Tiyatroya, konsere gitmiyorlar. Paris’te belediye bir kişi gelirse, ikinci bileti bedava veriyordu. Geceleri büyük şehirler güvenli değil. Avrupa’da, Amerika’da insanlar eve kapanıyor, TV seyrediyor ama bu kez de ses kalitesi iyi olmuyor. Orkestraya yardım yapan adamlar, daha ucuz olması için bilinmeyen sanatçıları getiriyor, o da halkı konserlere çekmiyor. İdealizmden bahsetmek maalesef güç.
Şefik Bey bu arada önemli bir saptama yapıyor.
“İdil daha çok albüm çıkarıyor. Çünkü insanlar müziği evlerinde dinlemeyi tercih ediyorlar.”
Türkiye’de hangi illerden konser talepleri geliyor?
Konserlerimin yarısı Türkiye’de oluyor. İstanbul, Ankara, Gaziantep, Van, Antakya’ya gittik. Diyarbakır’dan aradılar. Gaziantep’te müthiş bir piyano vardı, ilgi de yüksekti.
‘Duygusal olmayacaksınız’
Sizin Fazıl Say’ın “ülkeyi terk etmekle” ilgili sözlerini nasıl yorumladığınızı da merak ediyorum.
Bazen bir insan “Nefret ediyorum” dediği zaman, bunu söylemek istememiştir. Sanatçıda duygu lazım; ancak duygusal olmayacaksınız, gerçekleri göreceksiniz. Çelişkili duygular bir arada olabilir.
Dünyanın her yerinde siyasal krizler var. Bazı memleketler bölünmenin eşiğinde. “21. asır spritüel (Tanrısal, ruhsal) bir asır olacak” deniyor. Bazı memleketlerde Başkanlar konuşmaya dua ile başlıyor. Bilinmeyenler insanlara her zaman “Acaba?” dedirtiyor. Bilimde geri dönüşler de yaşanmıştır. Tarih uzun bir süreç, kısa değil.
AKP modern Türkiye’yi temsil ediyor mu?
Üzerinde fazla düşünmem. Türkiye’de çok değişik, geniş bir kültür yelpazesi var. Türkiye’yi kim temsil ediyor, bunu söylemek çok güç. İnsanlar açık görüşle bakabilmeli. Birileri, böyle yaşamayı seçiyorsa, o tarafın da sizin yaşantınıza karışmaması lazım. Herkesin hayatı kendinindir, hürriyete inanan bir insanım. Zorlamaya karşıyım. Demokrasiyi anarşi haline getirmemek de gerekir.
Türkiye’de Şerif Mardin’in ortaya attığı “Mahalle baskısı” ve “Öğretmenler imamlara yenildi” önermeleri çok tartışıldı. Siz nasıl bakarsınız?
Maalesef kadınlar çok erken verilmiş haklarının farkında değiller, kullanmıyorlar, etrafın baskısını kabul ediyorlar. Başkaldıranların başına güç şeyler geliyor. Haklarını akıllıca sahiplenmeleri gerekir. Şahsiyeti olan bunu yapabiliyor. Kadın şahsiyetli olduğu zaman çok saygı görür.
Kadınlara da tepkiniz var galiba...
Yarı çıplak kabul etmem, bir eşya olarak görülmelerine çok sinirleniyorum, üzülüyorum. Kadın, hayat veren insan. Kendine karşı saygısı olacak, kendini sevecek; etrafı da sevecek.