Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BODRUM

Aralarında romancı veya şair olmamasına rağmen, şiirsel bir konferans izledik. Konferansın konusu, “Türkiye Sahilleri Emlak Yatırım Buluşması”ydı.
Ali Güreli ve Akın Nalça’nın, Bodrum’da aktif gayrimenkul yatırımcı grupların katılımıyla düzenlediği, “Investate-2008 Fuarı”nın yabancı konuşmacıları da vardı. Konukların söylediği yalnızca şu iki cümle bile salonun ruhunu anlatabilir.
Maltalı mimar Prof. Richard England:
“Ruhun, vücuttan daha çok mekâna ihtiyacı var. Sevgili mimarlar ego değil, daha fazla eko; çevre.”
Amerikalı mimar Michael Sorkin:
“Para yok, araba yok, yürüyerek gidip geleceksiniz. Şehirler karmaşık ve tüketimi kendi kendine yeterli olmak zorunda.” İkisinin de ne kadar meşhur olduklarını bilmek isterseniz, internette bir “tık” yeterli.

Haberin Devamı

Her ikisi de satılık
Mimar Süha Özkan, 1968 Paris’ine bir göndermeyle, “Çevre ve düşüncenin yapılaşma sürecine katılmak, düşmanlığın ve kutuplaşmanın yerine geçiyor” diyordu.
Konut projelerinin tanıtıldığı fuarda, İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Derin Orhon ise, Türkiye’nin en önemli eksiğini, İBF (İlgi-Bilgi-Finansman) formülüyle açıklıyordu.
Ilısu Barajı ve Four Seasons Otel’in Sultanahmet projesinin “yasal onaylı çevre ve tarih katliamı” olduğunu söyleyen Orhon, Özkan’ın “yatırımcı-plancı-mimar” üçlemesine, “çevreyi” de ekliyordu.
İçinde canlıların yaşayabileceği ve yüzülebilir denizi olmayan bir kıyıda kim yazlık almak isteyebilirdi ki?!
Konferans yeri olarak Bodrum ve Göltürkbükü’ndeki Princess Hotel’in seçilmesinin tek bir anlamı vardı: Her ikisi de satılık!
Ege kıyılarına artan yabancı ilgisi, Bodrum’a doğru geliyor.
Ali Ağaoğlu’nun Güllük’teki ve Kazakistanlı yatırımcı Capital Partners’in yine Güllük yakınlarındaki projesi için kurduğu Bodrum A.Ş.’nin kuracağı kentlerin yanı sıra,  Sorkin’in Riva projesi sunumu dikkat çekti.

Ekolojik ayak izi
Kendi kendine yeten kent kurmaları, bu projelerin ortak yanını oluşturuyor.
Ağaoğlu’nun projesinde 10 bin konut, oteller, okullar, hastaneler, Bodrum A.Ş.’de 1800 konut ve 15 bin kişinin yaşayacağı alanlar oluşturuluyor.
Sorkin, Riva’yı anlatırken çok da vurgulanmayan bir kavramı hatırlatıyor: Ekolojik ayak izi!
Bu kavramı 30 yıl kadar önce Kanadalı bir bilim adamı ortaya çıkarmış.
Yeryüzünde her insanın kapladığı mekân, tükettiği su, kullandığı elektrik, yediği ekmeği ölçümleyen bir “birim” ortaya çıkmış.
Bugün yeryüzünde herkes ABD ve AB standartlarında tüketmek isterse, 6 milyar insan için iki tane dünya gezegenine daha ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Sorkin, İstanbul’da kişi başına tüketilen çevrenin 2.8 hektar olduğunu, Riva projesinde bu oranın 1 hektara düştüğünü söylüyor.
Medeniyetin sorusu şu: Bu dünyada kim ne kadar ekolojik ayak izi bırakıp gidecek?
Konferansta England’ın “Sahiller artık istilacı düşman getirmiyor, turist istilacılar getiriyor; kitle turizmi o kadar tehlikeli” sözleri, Malta’da duyulan pişmanlığı yansıtıyor.
Sorkin ise ütopyanın (!) altını çiziyor:
“Mesela 1 milyon insan her hafta kentsel nüfusa ekleniyorsa, her hafta yeni şehre ihtiyaç var. İstanbul gibi metropoller yönetilemez olursa, insan ruhu olumsuz etkilenir. İstanbul’un problemi İstanbul’da çözülemez, yeni şehirlerin kurulması gerekir. Sonsuz bir şehir sağlıklı değil. Dünya giderek zayıf devletler, güçlenen kurumlarca yönetiliyor. Yerel olması lazım. Tek tek yerlerin, kendi ruhlarını sürdürebilmesi lazım. Şehirler eşit olmalı. Sınıf uyumu sağlanmalı. Şehrin belkemiği mahalle olmalı. 19. yüzyılda şehirleri demiryolları saptırdı, son yüzyılda da otomobiller. Tarihi şehirler arabalar için tasarlanmamıştır. Öyle bir ulaşım olmalı ki, şehre yönelik olmalı. Yürümek birinci öncelik olmalı...”
Böyle uzayıp giden öyle güzel bir konuşmaydı ki, yalnızca obezite ile faşizm arasında kurduğu ilişki bile beynimizde bir ışık yanması için yeterliydi.
Not: Bir haftalık izine ayrılıyorum, görüşmek üzere.