Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Nüfusu genç olan bir ülkede, eğitim ve öğretim konuları yüksek düzeyde ilgiyi hak etmesine hak ediyor da; kamu yönetimi uluslararası araştırmalarda yerlerde sürünen eğitim endekslerini yukarı çıkaracak neler yapıyor?
Acaba matematik, fen ya da yabancı dil sıralamalarında gençlerimiz niye en alt sıralarda?
Yok YGS, yok ÖSYM, yok YÖK derken; her gün bir yenisi ile yüzleştiğimiz eğitim skandalları gösteriyor ki, kamudan hayır yok!
Biz de eğitim ve öğretim alanında iyi örnekler sergileyen özel sektörün iş yapma modellerine odaklanıyoruz.

Çocuklardan dinlediler
4 Mayıs günü Avrupa Parlamentosu’nda (AP) sunum yapmak üzere, yaşları 13-17 arasında değişen 100 öğrenciyi Brüksel’e götüren Bilfen’e ilgim, eğitimdeki iddiasını toplumsal duyarlılık alanlarına taşıması ile oluştu.
Bilfen öğrencilerinin AP ziyaretinde bir konuşma yapan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın “Avrupa Birliği projesini gençlerimizin sahiplendiği gösterdik, çok yararlı oldu” yorumuna yol açan bu serüven, son yıllarda AB’nin geliştirdiği “gençler parlamentosu” vizyonu ile paralellik taşıyor.
5 Bilfen öğrencisinin teker teker yaptığı sunumları, AP sıralarında yanımda oturan Yunanlı ve Azerbaycanlı meslektaşlarımla birlikte izledim.
Azerbaycanlı gazetecinin bana yaptığı “Gençler, (Aman ne olur... bizi AB’ye alın) diye yalvarmıyorlar; (AB’nin geleceği biziz) diyerek, ortaya bir iddia koyuyorlar” yorumu, bu ziyaretin vermek istediği mesajın anlaşıldığını ortaya koyuyor.

Matbaaya 70 milyon euro
Bir yıl coğrafya öğretmenliği yaptıktan sonra, turizm sektöründe örgütlü bir işçi sendikasının, Beşiktaş’taki Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’nin işletmesini üstlenerek eğitim sektörüne giren Osman Öztürk, Türkiye’de ilk özel fen lisesini 1987 yılında kurmuştu.
1988’de Ferah Mahallesi’nde kurulan Bilfen ile eğitimde markalaşma yolunu açan Öztürk, iki oğlu ile birlikte yönetimini üstlendiği kültür ve sanat yatırımlarıyla büyüyor.
Bu yıl ilk kez İstanbul dışında Ankara’da da okul açacak olan Bilfen; 17 anaokulu, 6 ilköğretim okulu, 5 lise ile okul sayısını 29’a çıkarıyor.
Brüksel’de “Çocuk gözüyle Avrupa” olgusunu deneyimleyen Bilfen Grubu, SBS ve ilköğretim sınavlarındaki performanslarına, sosyal etkinlikleri de eklemeye çalıyorlar.
Bundan da öte grup, “eğitim, kültür ve sanat” klişesine dönüşen kelime dizinini, yatırım alanlarına taşıyor.
Son 3 yılda 70 milyon euro yatırımla Türkiye’nin en büyük matbaa kapasitelerinden birine sahip olan Bilnet Matbaacılık şirketini kurdular.
Geçen yıl kurulan Netbil yayıncılık şirketi ile de basım faaliyetlerini geliştiren Bilfen’in, kültür ve eğitim alanına katkısı içerik sağlayarak devam ediyor.
Çeyrek yüzyıla yaklaşan “eğitimcilik” kariyerlerindeki bilgi ve tecrübeyi, müfredat geliştirmede de kullanıyorlar.
2011 yılında eğitim yatırımlarında yüzde 20 büyüme bekleyen grup, 500 milyon dolar ciro hedefliyor.

Şirket üniversitesi kuracak!
Ailenin elindeki 2000 adet tarihi eserin, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne kayıtlı olduğunu söyleyen Bilfen Özel Okulları Yönetim Kurulu Başkan Vekili Fatih Öztürk, “Koleksiyonlarını Sadberk Hanım Müzesi’nde sergileyen Koç Ailesi’nden sonra, en büyük arkeolojik eser birikimi bizde” diyor.
Öztürk “Türkiye’deki en büyük özel koleksiyon, Avrupa’da ilk 20’ye girmez” diyerek, bu kez birinci lige koyduğu sıralamayı epey aşağılara indiriyor.
Öztürk, Türkiye’nin “sanatta farkındalık” aşamasına çok geç geldiğini şu cümlelerle anlatıyor:
“Avrupalılar 15. yüzyıl İznik çinilerini toplarken, biz de henüz koleksiyoner oluşmamıştı. Bugün ise Turizm Bakanlığı’ndan sonra en büyük arkeolojik eser alıcısı biziz. Resim ya da antik eser koleksiyonları 50 kişi arasında dönüyor.”
Osmanlı dönemi resimlerinden, çağdaş ressamlara uzanan geniş bir resim koleksiyonları olduğunu söyleyen Öztürk müze açma hedeflerini anlatıyor...
“Okul müzeciliği yapıyoruz, elimizdeki eserleri okullarımızda sergiliyoruz. Amacımız yakın bir zamanda İstanbul’da müze kurmak. Elimizde mineli cep saatleri, tombaklar gibi özel koleksiyonlar da var.”
Müze açma planlarının yanı sıra Bilfen önümüzdeki yasama yılında “Şirket Üniversiteleri Yasası“nın çıkacağını umut ediyor ve buna göre planlar yapıyor.
Halen yürürlükte olan Koç, Sabancı, Bilkent gibi neden “vakıf“, değil de “şirket” üniversitesi sorusuna ise Öztürk,“YÖK’ün bizi yönetmesini istemiyoruz. Yatırımcı rektörün elinde oyuncak oluyor” yanıtını veriyor.
Belli ki şirketler, öğrencilerden önce YÖK’ten kurtulacak!